Cem Sertoğlu - Golden Horn Ventures 28 Aralık 2009
blog.etohum.com
Yer: İstanbul Tarih: 28/12/2009 Konuşmacılar: Cem Sertoğlu Şirket: Golden Horn Ventures Konu: Yatırımcılık, Türkiye internet pazarı Ben az bir prezentasyonla geldim buraya. Bir de başlamadan önce, sizlerden şimdi özür dilemek istiyorum. Ben bu konuda konuşurken ister istemez araya İngilizce kelimeler sıkışıyor. Prezentasyonu Türkçe yaptım, daha sonra Burak da anladığım kadarıyla internette bunu bulunabilir kılacak. Ancak arada belki İngilizce kelimeler mutlaka sokacağıma eminim. Şimdiden özür dilerim. Prezentasyonu kısa tuttum. Önce bir üstünden geçelim isterseniz, sonra sizden soruları almak isterim, duymak isterim. Önce kendimden biraz bahsedeyim. Ben 5 senedir yatırım tarafıyla ilgiliyim işin. Daha önce yurt dışında, Amerika’da üniversite eğitimimi tamamladım. Daha sonra profesyonel olarak yönetim danışmanlığı alanında çalıştım. 99 senesinin sonunda, yine Amerika’da, kendi internet tabanlı software ve servis şirketi kurdum. “Selectminds” adı altında, logosu sağ üstte, ekranda. Daha sonra, 2005’te o şirketteki hisselerimi satma fırsatı yakaladım, ayrıldım, Türkiye’ye döndüm. 2005 sonundan itibaren de Türkiye’de yatırımcı ve girişimci olarak çalıştım. Bunları hem kişisel olarak, melek yatırımcı kimliği ile yapıp, hem de iLab Ventures’ı hem bir ortağı, hem de 1,5 senedir full-time yöneticisi olarak bulundum. 2008 Ocak’ından, 2009 Eylül’üne kadar. Full-time iLab’la beraber çalışma fırsatı buldum. Ekim 2009’dan itibaren de Golden Horn’la beraber çalışmaya başladım ve kurumsal olarak internet yatırımları yapma fırsatımız oldu. Hem Türkiye’de yatırım tecrübem oldu, hem yurt dışında iki tane yurt dışı odaklı melek yatırımım var. Bir tanesi Türk şirketi, bir çoğunuzun da belki tanıdığı Groups. Diğeri, bir Rus start-up’ı, orada bir tecrübem oluyor şu anda, yeni yapmış olduğum bir deal. Bir de şu anda açıklayamadığım bir Amerikan odaklı bir melek yatırımım var. Türkiye’de girişimci tecrübem de oldu. O yüzden, odadaki insanların, sizlerin tecrübelerine de bir miktar yakınım diye sanıyorum. Demin Burak’ın bahsettiği, ortak artık tecrübesi gibi biz de bir Facebook fırsatını, Facebook’tan önce Türkiye’de gerçekleştirebilecek bir girişimi başlatan ekibin bir parçasıydım ortak olarak. Daha sonra, çok tahmin ettiğimiz gibi, ilerlemedi Mondus.net tecrübesi. Bir de, bir tane internette yatırım ve teknoloji konusunda düşüncelerimi paylaştığım, İngilizce yazdığım bir blogum var, adresini de ekranda görüyorsunuz. Biraz da Golden Horn’dan bahsedeyim. Ben Golden Horn’a yeni katıldım. Golden Horn şu anda birinci fonunu yatırıyor. 15 Milyon Dolar sermayeli bir fon. Türkiye’nin ilk ve tek bağımsız girişim sermayesi fonu. O konuda biraz daha ileride onu, “bu ne demek” açıklayacağım. Bu güne kadar 4 tane yatırımı var. Yine bu yatırımların çoğunu siz de, haberdarsınızdır, sanıyorum. Odak olarak 500 Bin Dolar ile 2 Milyon Dolar arası yatırımlara focus ediyor Golden Horn ve birinci fonun teması, Türk inovasyonunu global pazarlara genişlemesini fonlamaktı. 2010’da benim de katılmamla birlikte yeni bir fon raise etme üzerine çalışmaya başladık, Golden Horn Ventures’la birlikte. Girişim Sermayesi nasıl bir yapı? Yani, sermayeyi kim sağlıyor? Bizim görevimiz ne? Sürecimiz ne? Biraz onun üzerine vakit harcamak istiyorum. Çünkü benim gördüğüm kadarıyla Türkiye’de girişimciler bizle konuşmaya geldiklerinde, aslında tam olarak bizim yapımızdan çok haberdar değiller. O yüzden biraz bunu açmanın faydalı olacağını düşündüm. Aslında ortada 3 ayrı yapı var. Birincisi; bu fonun, işte ofise gittiğiniz zaman gördüğünüz bir ekip ve operasyonu var, finansal bir organizasyon bu fon. Ne yapıyor? Satın aldığı mallar var, bu mallar şirket hisseleri ve amacı, bu malları aldığından daha yüksek fiyata, belli bir süre sonra satmak. Ayrıca, yapılandırılırken bir ömre sahip fon tipik olarak, 8 ila 10 sene arasında bir ömrü hedefliyor ve bunun da ortalama olarak ilk 4-5 senesi bu yatırımların yapılmasına, diğer 4-5 senesi de bu yatırımlardan yavaş yavaş çıkılmasına. Sonuçta ortalama bir 4-5 senelik hisse tutma periyodunu hedefleyen bir yapı. Fonun sermayedarları , yukarıda, sağ üstte, limited-partners adı altında geçen yatırımcılar. Bunlar, bu fonun kurulma tezine inanmış olan ve bu fırsattan faydalanmak isteyen capital sahipleri. Genellikle kurumsal asset yöneticileri oluyor. Türkiye’de bu biraz daha karışık bir yapı, biraz daha çok daha fazla kişisel yatırımcı bulabiliyorsunuz partner’ların içinde. Yani limted-partner’ların amacı capital’lerini buraya koyup fonun ömrü olan 8-10 sene sonra bu capital’lerin yüksek getiri ile geri almaları. Normalde bir asset yöneticisinin elindeki sermayeye bir alokasyon planı varsa bu girişim sermayesi asset sınıfı herhalde o portföyün içinde, o yatırım portföyü içinde en riskli, doloayısıyla en yüksek getiriyi amaçlayan, hedefleyen asset sınıfı oluyor. Bir de yönetim firması var. Bu da, bu örnekte biziz. General-partner olarak geçen grup. Buradaki bizim görevimiz, limited-partner’ların sağladığı sermayenin altta gördüğünüz şirketlere ne şekilde yatırılacağı konusundaki kararları vermek. Burada bir yatırım komitesi var. Böylece, bizim ekibimiz bir yatırım konusunda çalışma yapmaya başlıyor, bir yatırım tezi ortaya çıktıktan sonra, bir onay mekanizmasını takiben bu yatırımı gerçekleştiriyor general-partner grubu ve de bizim para kazanma şeklimiz, yani biz profesyonel olarak bu işi yaptığımız zaman buradan para kazanma yöntemimiz şu şekilde işliyor. Birinci olarak bu yönetim ücreti oku altında gördüğünüz fondaki kapitalin belli bir yüzdesi, genelde %1 ila %2.5 arasında değişen bir yüzdesi her sene general-partner’lara bir ücret olarak kazanılmış sayılıyor. Bundan da bu fon şirketinin masrafları, çalışanların ücretleri, maaşları vs ödeniyor ve bu yatırım sürecinin fonlanması sağlanıyor. Bir de bu fonun sonunda, ömrünün sonunda, toplam getirisinin belli bir yüzdesi de ancak pozitif getiri varsa, yani yönetim grubu limited-partner’lara bir getiri sağlayabilmişse bunun belli bir yüzdesi carried-interest adı altında, yönetici, bu general-partner’lara kompenzasyon olarak ya da hak edilmiş bir kar paylaşması olarak geçiyor ve biz aslında bunun için çalışıyoruz, yani tahmin edeceğiniz gibi yönetim ücretleri bu management fee’ler çok fazla bir meblağ tutmuyor eğer hesabınızı da yaparsanız. 2010’da Golden Horn 2’yi raise etmek için çalışıyoruz. Burada nasıl bir yön çizdik kendimize? Demin dediğim gibi, bir yönetici için, bir limited-partner için portföyünün herhalde en yüksek riskli kısmını oluşturan bir asset sınıfı venture capital, girişim sermayesi. Buradaki bazı konuların üzerinden geçtim, fakat burada bizim hedeflediğimiz, bizim tahmin ettiğimiz, öngördüğümüz getiri, %30-35 civarında net getiri. Bu da compounded bir şekilde, net internal rate of return adı altında tanımlanan gerçek bu paranın ne kadar işleyebilmiş, yatırımcıdan, limited-partner’dan alındığından, onlara, “buyrun sizin paranız ve üstüne getiriniz.” diye onlara iletilen, geri verilen noktaya kadarki toplam net getirisi de %30-35 gibi yüksek bir getiri seviyesi hedefliyoruz. Bu senelik bir getiri seviyesine tekabül ediyor. 4 sene ortalama tutma period’ımız olduğu için, aldığımız hisseleri, böyle 4 senelik bir tutuş dönemi varsayalım bir de %30’luk bir hedef varsayalım. Bu, şu demek; ben 10TL aldıysam yatırımcıdan, 4 sene sonra ona 30TL geri veriyor olmam lazım. Bu da şöyle, bir fon yapısında, bir portföy yapısında şöyle tekabül ediyor; 10 tane yatırım olduğunu varsayalım bu fonun altında. Bunlardan 3 tanesinin sıfır getiri ile sonuçlandığını düşünelim ve 2 tanesinde de yatırdığımız parayı geri aldık. Yani, şirketler batmadı, şirketler yok olmadı, ama bizim için pozitif bir getiri yok, 3 sene, 4 sene tutmuşuz bu varlığı ve geri aynı rakamı geri almışız. 3 tanesinde 3X geri aldık. Yani bir erken yatırım modeli göz önüne alınırsa, %35 büyümüş bizim koyduğumuz para. Bu pozitif bir senaryo, ama bu kadar erken aşama yatırımlar için çok da büyük bir başarı demek değil, çoğunuz herhalde kendi şirketlerinizi %30-35 büyüme seneden seneye görüyorsunuzdur bu aşamalarda. Fakat böyle bir varsayımda bulunduğumuz zaman, görüyorsunuz, 2 tane şirketin böyle bir yatırım, başarı senaryosu gördüğümüz zaman, yani 10 yatırımda 3X getirebilmek için 2 şirketimizin 10X getirmiş olması lazım. Sizin de tahmin edebileceğiniz gibi, bu da aslında çok yüksek bir bariyer. Yani bu tip yatırımlarda, işin içine şans girmesi lazım ve muazzam bir dikkatli ve konsantre arayış, seçiş, girme şartlarında dikkat, doğru şartlarda giriliyor olması, fiyatlama olsun, yapı olsun. Ondan sonra da bu şirketlerin başarıya ulaşması için konsantre bir efor yaratmak oluyor. Yani bizim de günümüz, hayatımız bu denklemin bu kısmını gerçekleştirmek için oraya odaklı bir şekilde zaman harcamamız gerekiyor Biraz da süreçten bahsedeyim, burayı biraz hızlı geçeceğim. İlk işimiz tabi aday şirketlerin, yatırım adaylarının belirlenmesi. Burada birkaç şekilde gelişebiliyor. Bir tanesi, ekosisteme dahil olmak, benim burada olmamın sebebi bu. Sizlerle tanışmak, sizlere kendimizi görünür kılmak, süreç konusunda biraz eğitmek, -neye bakıyoruz, neyle ilgileniyoruz- bunları anlamanızı sağlamak ki buradaki kuvvetli fikirlerin, sizlerden gelecek fikirler bizlerle buluşabilsin. Bunu yaparken, proaktif bir yaklaşımda bulunmayı tercih ediyoruz. Fikirlerimiz var, belli temalara inanıyoruz. Bunu yaparken de proaktif olarak bizim aklımıza yatan ve ilgilendiğimizi bildiğimiz alanlardaki hareketleri çok yakından takip etmeye çalışıyoruz. Benim bugüne kadar yaptığım yatırımların yarısından çoğu, benim proaktif olarak girişimciye gittiğim ve ilgimi anlattığım ve ne getirebileceğimi anlattığım durumlardan sonuçlandı. Tahmin edeceğiniz gibi biz de çok fazla girişimle karşı karşıya geliyoruz ve ister istemez, insan kaynağı konusunda kısıtlı olduğumuz için, bir filtreleme süreci yaratmamız gerekiyor. Burada da referanslar çok önemli oluyor. Bizim tanıdığımız, güvendiğimiz insanlardan gelen referanslar, çok çok değerli oluyor. O yüzden sizler aranızda bizimle tanışmak ve bir diyaloga girmek isteyenler varsa, referans en etkili bizimle tanışma yöntemi diyebilirim. Aday şirketler belirlendikten sonra, bir yatırım tezi geliştirilmesi süreci var. Yani “biz niye bunu yapmak istiyoruz?”, “hangi açılardan bizim aklımıza yatıyor?” Bunu yaparken de önce iş planını iyice anlamamız lazım. Daha sonra global ve yerel perspektifte o işin etrafını çevreleyen stratejik landscape’i anlamamız lazım. Yani “neler oluyor, neler bitiyor?” hem makro seviyede, hem o şirketin özelinde ya da o şirketin rakipleri özelinde... Daha sonra bu girişime bir değer biçmemiz gerekiyor. Çünkü sonuçta biz bir finansal, matematiksel iş yapıyoruz. X yatırım karşılığında, Y oranında hisse almamız lazım. Bu bir fiyat denklemi. Burada bir şekilde fiyatlamamız gerekiyor. Onun üzerinde oldukça güç sarf ediyoruz. Daha sonra da bir –yatırım modeli – yani fiyattan ziyade, “bu para nasıl verilecek?”, “ne şekilde verilecek?”, “niye kullanılacak?” Yani, “bir seferde mi gelecek?”, “birden fazla milestone bazlı bir modelde mi şirkete yatırılacak?” onu kararlaştırıyoruz. Bu karardan sonra bir –teklif – üretiyoruz. Girişimciye, hangi şartlarda ilgileneceğimizi paylaşıyoruz ve bunu detaylı olarak sadece fiyat olarak değil, bir de üstüne fiyatın dışındaki konular, yönetim konuları ya da şirketle ilgili bazı değişikliklerin olmasını talep ediyorsak onların anlatılması ve daha sonra bir termsheet, bizim endüstrimizde “termsheet” adı verilen bir mutabakat üzerinde imzalar atılıp bir el sıkışma ve iyi niyetli bu işi sonuçlandırmaya ve bir ortaklık aşamasına getirme konusundaki politikamızı imzalıyoruz. Bu aşamadan sonra bizim o noktaya kadar gördüğümüz bütün rakamlar ve benzeri bilgilerin araştırılması ve sağlamasının yapılması süreci geliyor. Şirketin bize bu güne kadar hukuki açıdan tanıtıldığı gibi olduğu, finansal açıdan bize tanıtıldığı gibi olduğu vs konuların her birini check etmemiz geliyor. Bunun paralelinde de genelde bir hukuki gereksinimler olarak bir ortaklık anlaşması, bir hisse devir anlaşması gibi legal sürecin tamamlanması. Bu aşama da geçildikten sonra, başka regulatory gereksinimler yoksa –ki bizim dünyamızda bizim karşımıza çok fazla çıkmıyor bu – ortaklık belgelerini imzaladıktan sonra yatırım transfer edilip, ortaklık gerçekleşmiş oluyor. Önemli bir şekilde, aslında bizim işimiz bu noktadan sonra başlıyor. Bir kere o tetiği çektikten sonra, şirketle karşı karşıya geldiğimiz zaman, önce şirkete yeni bir gözle bakıyoruz. Çünkü o ana kadar başkasının problemi olan problemler, o noktadan sonra bizim problemimiz. Fakat bu noktadan sonra, demin de söylediğim bu 10X civarı getirilere gidebilmek için, biz katma değer getirebildiğimiz her alanda şirketin yönetim sürecine katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Her yatırımcı için geçerli değil bu, ama biz genellikle, mutlaka yönetim kurulunda bir görev ve rol talep ediyoruz. Demin de söylediğim gibi, amacımız 4-5 sene içerisinde karlı bir şekilde bu hisseleri, aldığımız hisseleri, tercihen girişimcimizle birlikte, satabilmek. Genellikle biz nasıl yatırım yapıyoruz? Yani bunlar aslında çok genel bilgiler. Bunun dışında çok örnek var, hem benim hayatımda, hem de etrafa baktığımız zaman. Ama Golden Horn olarak biz, %30-50 arası bir hisse oranı amaçlıyoruz şirkette. Yönetim kurulunda bahsettiğim gibi aktif rol almak bizim için önemli. Çoğunluk hissedar olmadığımız için genelde, önemli konularda, şirketin vereceği kararlarda bizim de mutabakatımızın gerekli olduğunu düşünüyoruz ve biraz koruyucu maddelerle bazı veto hakları elimizde bulunduruyoruz. Bizim için önemli olan konulardan bir tanesi “imtiyazlı tasfiye hakkı” Bu aslında bir yatırımcı için çok önemli bir konu, fakat ister istemez yatırımcıyla girişimcinin aynı interestlara sahip olmadığı durumlar olabiliyor. Bunlara hemen bir örnek vereyim: Diyelim, biz bir yatırım yaptık, bir şirketin %10’u için 100 bin dolar verdik. 1 milyon dolar ile değerlemiş olduk biz şirketi. Biz girdikten bir hafta sonra girişimci 500 bin dolarlık bir teklif aldı ve herhangi bir sebepten, bunun iyi bir teklif olduğunu düşündü ve şirketi satmaya karar verdi. Bir anda bizim 100 bin dolara aldığımız hisseler 50 bin dolar değerinde. Bu yüzden imtiyazlı tasfiye hakkı ile yatırımımızı koruma amacını mutlaka hissediyoruz. Sermaye arttırımına katılma önceliği bizim için önemli. Biz çok erken, genellikle çok erken seviyelerde şirkete katılıyoruz. Şirketlerin gelecekteki sermaye ihtiyaçlarında da biz katkıda bulunabilme hakkı talep ediyoruz. Çünkü bizim erken girme sebeplerimizden bir tanesi de, bu şirket değer yarattıkça, o şirketle beraber ilerleyebilmek. O da bizim için önemli. Yönetim kadrosunda bizle aynı şekilde interestlarının bize aynı noktaya gelmesi çok önemli. O yüzden yönetim kadrosuna hisse opsiyonları da bizim genelde yatırım aşamasında gündeme getirdiğimiz bir konu. Birlikte satma ve sattırma hakları da; sonuçta biz çıkış ihtiyacındayız. Halbuki girişimci, eğer doğru faktörler yerindeyse çok daha uzun süre o şirket içinde kalabilecek konumda. O yüzden bizim çıkışımızda birlikte satma ve sattırma hakları genellikle önemli oluyor. Bu konuda sorular olacağını tahmin ediyorum, isterseniz onunla konunun derinine inebiliriz prezentasyondan sonra. Siz yatırımcınızdan neler bekleyebilirsiniz? Bu da yine kısa bir liste. Kesinlikle exhaustive olma amaçlı değil ama en önemlisi “tecrübe paylaşımı”. Daha önce benzer süreçleri, benzer durumları görmüş bir çift gözün, iki çift gözün katkısını talep edebileceğinizi düşünüyorum. Dışarıdan bakan bir göz, yani her gün o işin içine gömülü, o işin küçük büyük her sorunuyla uğraşan girişimcinin yanında bir miktar daha dışarıdan bakabilen bir çift gözün değeri de önemli. Stratejik konularda yine bu işin çok da içine gömülmüş olmadığı için, biraz daha –out of the box – düşünebilecek, creative öneriler getirebilecek bir yatırımcı değerli olmalı diye düşünüyorum. Tabi yatırımcının orada olması, şirkete de bir nebze legitimecy getirdiği için bunun PR ve tanıtımda bir değeri oluyor genellikle. Bazen yine bunun hiç duyurusunu yapmamak da bir tercih sebebi olabiliyor. Fakat, demin de bahsettiğim gibi yatırımcı ekosistemin içinde olduğu için ve birçok şirketi tanıdığı için, yani stratejik konularda işbirlikleri, ekosistemden bir şekilde destek bulabilmek, insan kaynaklarını geliştirebilmek için yardım vs. Yani artık yatırımcı da sizin ortağınız ve o şirketin gelişmesi için yardım yapmak için çok mühim sebeplere o noktada sahip. Yine bizim durumumuzda, biz Türk şirketlerinin bir kısmının global pazarlara gitmesini, açılmasını kolladığımız için uluslararası açılım konusunda tecrübemiz mevcut ve sizin de yatırımcınız size bu konuda bir değer katıyor, değer getiriyor olabilir. Bir de en önemli konulardan bir tanesi de çıkış sırasında genellikle girişimcinin ilk çıkışı oluyor genellikle, ilk hisse satışı... Halbuki yatırımcı bu süreçlerden muhtemelen daha evvel birkaç kere geçmiş olduğu için, oradaki tecrübesi, bağlantıları, özellikle bu işin danışmanlık kısmında sağlayabileceği faydalar, şirketin sonunda ulaşacağı değere mühim katkılar yapabiliyor diye biz görüyoruz. Teşekkür ederim. Benim contact bilgilerim ekranda. Eğer bana offline olarak da ulaşmak isterseniz bu eventten sonra da lütfen çekinmeyin.
Cem Sertoğlu - Golden Horn Ventures 28 Aralık 2009
Cem Sertoğlu - Golden Horn Ventures 28 Aralık…
Cem Sertoğlu - Golden Horn Ventures 28 Aralık 2009
Yer: İstanbul Tarih: 28/12/2009 Konuşmacılar: Cem Sertoğlu Şirket: Golden Horn Ventures Konu: Yatırımcılık, Türkiye internet pazarı Ben az bir prezentasyonla geldim buraya. Bir de başlamadan önce, sizlerden şimdi özür dilemek istiyorum. Ben bu konuda konuşurken ister istemez araya İngilizce kelimeler sıkışıyor. Prezentasyonu Türkçe yaptım, daha sonra Burak da anladığım kadarıyla internette bunu bulunabilir kılacak. Ancak arada belki İngilizce kelimeler mutlaka sokacağıma eminim. Şimdiden özür dilerim. Prezentasyonu kısa tuttum. Önce bir üstünden geçelim isterseniz, sonra sizden soruları almak isterim, duymak isterim. Önce kendimden biraz bahsedeyim. Ben 5 senedir yatırım tarafıyla ilgiliyim işin. Daha önce yurt dışında, Amerika’da üniversite eğitimimi tamamladım. Daha sonra profesyonel olarak yönetim danışmanlığı alanında çalıştım. 99 senesinin sonunda, yine Amerika’da, kendi internet tabanlı software ve servis şirketi kurdum. “Selectminds” adı altında, logosu sağ üstte, ekranda. Daha sonra, 2005’te o şirketteki hisselerimi satma fırsatı yakaladım, ayrıldım, Türkiye’ye döndüm. 2005 sonundan itibaren de Türkiye’de yatırımcı ve girişimci olarak çalıştım. Bunları hem kişisel olarak, melek yatırımcı kimliği ile yapıp, hem de iLab Ventures’ı hem bir ortağı, hem de 1,5 senedir full-time yöneticisi olarak bulundum. 2008 Ocak’ından, 2009 Eylül’üne kadar. Full-time iLab’la beraber çalışma fırsatı buldum. Ekim 2009’dan itibaren de Golden Horn’la beraber çalışmaya başladım ve kurumsal olarak internet yatırımları yapma fırsatımız oldu. Hem Türkiye’de yatırım tecrübem oldu, hem yurt dışında iki tane yurt dışı odaklı melek yatırımım var. Bir tanesi Türk şirketi, bir çoğunuzun da belki tanıdığı Groups. Diğeri, bir Rus start-up’ı, orada bir tecrübem oluyor şu anda, yeni yapmış olduğum bir deal. Bir de şu anda açıklayamadığım bir Amerikan odaklı bir melek yatırımım var. Türkiye’de girişimci tecrübem de oldu. O yüzden, odadaki insanların, sizlerin tecrübelerine de bir miktar yakınım diye sanıyorum. Demin Burak’ın bahsettiği, ortak artık tecrübesi gibi biz de bir Facebook fırsatını, Facebook’tan önce Türkiye’de gerçekleştirebilecek bir girişimi başlatan ekibin bir parçasıydım ortak olarak. Daha sonra, çok tahmin ettiğimiz gibi, ilerlemedi Mondus.net tecrübesi. Bir de, bir tane internette yatırım ve teknoloji konusunda düşüncelerimi paylaştığım, İngilizce yazdığım bir blogum var, adresini de ekranda görüyorsunuz. Biraz da Golden Horn’dan bahsedeyim. Ben Golden Horn’a yeni katıldım. Golden Horn şu anda birinci fonunu yatırıyor. 15 Milyon Dolar sermayeli bir fon. Türkiye’nin ilk ve tek bağımsız girişim sermayesi fonu. O konuda biraz daha ileride onu, “bu ne demek” açıklayacağım. Bu güne kadar 4 tane yatırımı var. Yine bu yatırımların çoğunu siz de, haberdarsınızdır, sanıyorum. Odak olarak 500 Bin Dolar ile 2 Milyon Dolar arası yatırımlara focus ediyor Golden Horn ve birinci fonun teması, Türk inovasyonunu global pazarlara genişlemesini fonlamaktı. 2010’da benim de katılmamla birlikte yeni bir fon raise etme üzerine çalışmaya başladık, Golden Horn Ventures’la birlikte. Girişim Sermayesi nasıl bir yapı? Yani, sermayeyi kim sağlıyor? Bizim görevimiz ne? Sürecimiz ne? Biraz onun üzerine vakit harcamak istiyorum. Çünkü benim gördüğüm kadarıyla Türkiye’de girişimciler bizle konuşmaya geldiklerinde, aslında tam olarak bizim yapımızdan çok haberdar değiller. O yüzden biraz bunu açmanın faydalı olacağını düşündüm. Aslında ortada 3 ayrı yapı var. Birincisi; bu fonun, işte ofise gittiğiniz zaman gördüğünüz bir ekip ve operasyonu var, finansal bir organizasyon bu fon. Ne yapıyor? Satın aldığı mallar var, bu mallar şirket hisseleri ve amacı, bu malları aldığından daha yüksek fiyata, belli bir süre sonra satmak. Ayrıca, yapılandırılırken bir ömre sahip fon tipik olarak, 8 ila 10 sene arasında bir ömrü hedefliyor ve bunun da ortalama olarak ilk 4-5 senesi bu yatırımların yapılmasına, diğer 4-5 senesi de bu yatırımlardan yavaş yavaş çıkılmasına. Sonuçta ortalama bir 4-5 senelik hisse tutma periyodunu hedefleyen bir yapı. Fonun sermayedarları , yukarıda, sağ üstte, limited-partners adı altında geçen yatırımcılar. Bunlar, bu fonun kurulma tezine inanmış olan ve bu fırsattan faydalanmak isteyen capital sahipleri. Genellikle kurumsal asset yöneticileri oluyor. Türkiye’de bu biraz daha karışık bir yapı, biraz daha çok daha fazla kişisel yatırımcı bulabiliyorsunuz partner’ların içinde. Yani limted-partner’ların amacı capital’lerini buraya koyup fonun ömrü olan 8-10 sene sonra bu capital’lerin yüksek getiri ile geri almaları. Normalde bir asset yöneticisinin elindeki sermayeye bir alokasyon planı varsa bu girişim sermayesi asset sınıfı herhalde o portföyün içinde, o yatırım portföyü içinde en riskli, doloayısıyla en yüksek getiriyi amaçlayan, hedefleyen asset sınıfı oluyor. Bir de yönetim firması var. Bu da, bu örnekte biziz. General-partner olarak geçen grup. Buradaki bizim görevimiz, limited-partner’ların sağladığı sermayenin altta gördüğünüz şirketlere ne şekilde yatırılacağı konusundaki kararları vermek. Burada bir yatırım komitesi var. Böylece, bizim ekibimiz bir yatırım konusunda çalışma yapmaya başlıyor, bir yatırım tezi ortaya çıktıktan sonra, bir onay mekanizmasını takiben bu yatırımı gerçekleştiriyor general-partner grubu ve de bizim para kazanma şeklimiz, yani biz profesyonel olarak bu işi yaptığımız zaman buradan para kazanma yöntemimiz şu şekilde işliyor. Birinci olarak bu yönetim ücreti oku altında gördüğünüz fondaki kapitalin belli bir yüzdesi, genelde %1 ila %2.5 arasında değişen bir yüzdesi her sene general-partner’lara bir ücret olarak kazanılmış sayılıyor. Bundan da bu fon şirketinin masrafları, çalışanların ücretleri, maaşları vs ödeniyor ve bu yatırım sürecinin fonlanması sağlanıyor. Bir de bu fonun sonunda, ömrünün sonunda, toplam getirisinin belli bir yüzdesi de ancak pozitif getiri varsa, yani yönetim grubu limited-partner’lara bir getiri sağlayabilmişse bunun belli bir yüzdesi carried-interest adı altında, yönetici, bu general-partner’lara kompenzasyon olarak ya da hak edilmiş bir kar paylaşması olarak geçiyor ve biz aslında bunun için çalışıyoruz, yani tahmin edeceğiniz gibi yönetim ücretleri bu management fee’ler çok fazla bir meblağ tutmuyor eğer hesabınızı da yaparsanız. 2010’da Golden Horn 2’yi raise etmek için çalışıyoruz. Burada nasıl bir yön çizdik kendimize? Demin dediğim gibi, bir yönetici için, bir limited-partner için portföyünün herhalde en yüksek riskli kısmını oluşturan bir asset sınıfı venture capital, girişim sermayesi. Buradaki bazı konuların üzerinden geçtim, fakat burada bizim hedeflediğimiz, bizim tahmin ettiğimiz, öngördüğümüz getiri, %30-35 civarında net getiri. Bu da compounded bir şekilde, net internal rate of return adı altında tanımlanan gerçek bu paranın ne kadar işleyebilmiş, yatırımcıdan, limited-partner’dan alındığından, onlara, “buyrun sizin paranız ve üstüne getiriniz.” diye onlara iletilen, geri verilen noktaya kadarki toplam net getirisi de %30-35 gibi yüksek bir getiri seviyesi hedefliyoruz. Bu senelik bir getiri seviyesine tekabül ediyor. 4 sene ortalama tutma period’ımız olduğu için, aldığımız hisseleri, böyle 4 senelik bir tutuş dönemi varsayalım bir de %30’luk bir hedef varsayalım. Bu, şu demek; ben 10TL aldıysam yatırımcıdan, 4 sene sonra ona 30TL geri veriyor olmam lazım. Bu da şöyle, bir fon yapısında, bir portföy yapısında şöyle tekabül ediyor; 10 tane yatırım olduğunu varsayalım bu fonun altında. Bunlardan 3 tanesinin sıfır getiri ile sonuçlandığını düşünelim ve 2 tanesinde de yatırdığımız parayı geri aldık. Yani, şirketler batmadı, şirketler yok olmadı, ama bizim için pozitif bir getiri yok, 3 sene, 4 sene tutmuşuz bu varlığı ve geri aynı rakamı geri almışız. 3 tanesinde 3X geri aldık. Yani bir erken yatırım modeli göz önüne alınırsa, %35 büyümüş bizim koyduğumuz para. Bu pozitif bir senaryo, ama bu kadar erken aşama yatırımlar için çok da büyük bir başarı demek değil, çoğunuz herhalde kendi şirketlerinizi %30-35 büyüme seneden seneye görüyorsunuzdur bu aşamalarda. Fakat böyle bir varsayımda bulunduğumuz zaman, görüyorsunuz, 2 tane şirketin böyle bir yatırım, başarı senaryosu gördüğümüz zaman, yani 10 yatırımda 3X getirebilmek için 2 şirketimizin 10X getirmiş olması lazım. Sizin de tahmin edebileceğiniz gibi, bu da aslında çok yüksek bir bariyer. Yani bu tip yatırımlarda, işin içine şans girmesi lazım ve muazzam bir dikkatli ve konsantre arayış, seçiş, girme şartlarında dikkat, doğru şartlarda giriliyor olması, fiyatlama olsun, yapı olsun. Ondan sonra da bu şirketlerin başarıya ulaşması için konsantre bir efor yaratmak oluyor. Yani bizim de günümüz, hayatımız bu denklemin bu kısmını gerçekleştirmek için oraya odaklı bir şekilde zaman harcamamız gerekiyor Biraz da süreçten bahsedeyim, burayı biraz hızlı geçeceğim. İlk işimiz tabi aday şirketlerin, yatırım adaylarının belirlenmesi. Burada birkaç şekilde gelişebiliyor. Bir tanesi, ekosisteme dahil olmak, benim burada olmamın sebebi bu. Sizlerle tanışmak, sizlere kendimizi görünür kılmak, süreç konusunda biraz eğitmek, -neye bakıyoruz, neyle ilgileniyoruz- bunları anlamanızı sağlamak ki buradaki kuvvetli fikirlerin, sizlerden gelecek fikirler bizlerle buluşabilsin. Bunu yaparken, proaktif bir yaklaşımda bulunmayı tercih ediyoruz. Fikirlerimiz var, belli temalara inanıyoruz. Bunu yaparken de proaktif olarak bizim aklımıza yatan ve ilgilendiğimizi bildiğimiz alanlardaki hareketleri çok yakından takip etmeye çalışıyoruz. Benim bugüne kadar yaptığım yatırımların yarısından çoğu, benim proaktif olarak girişimciye gittiğim ve ilgimi anlattığım ve ne getirebileceğimi anlattığım durumlardan sonuçlandı. Tahmin edeceğiniz gibi biz de çok fazla girişimle karşı karşıya geliyoruz ve ister istemez, insan kaynağı konusunda kısıtlı olduğumuz için, bir filtreleme süreci yaratmamız gerekiyor. Burada da referanslar çok önemli oluyor. Bizim tanıdığımız, güvendiğimiz insanlardan gelen referanslar, çok çok değerli oluyor. O yüzden sizler aranızda bizimle tanışmak ve bir diyaloga girmek isteyenler varsa, referans en etkili bizimle tanışma yöntemi diyebilirim. Aday şirketler belirlendikten sonra, bir yatırım tezi geliştirilmesi süreci var. Yani “biz niye bunu yapmak istiyoruz?”, “hangi açılardan bizim aklımıza yatıyor?” Bunu yaparken de önce iş planını iyice anlamamız lazım. Daha sonra global ve yerel perspektifte o işin etrafını çevreleyen stratejik landscape’i anlamamız lazım. Yani “neler oluyor, neler bitiyor?” hem makro seviyede, hem o şirketin özelinde ya da o şirketin rakipleri özelinde... Daha sonra bu girişime bir değer biçmemiz gerekiyor. Çünkü sonuçta biz bir finansal, matematiksel iş yapıyoruz. X yatırım karşılığında, Y oranında hisse almamız lazım. Bu bir fiyat denklemi. Burada bir şekilde fiyatlamamız gerekiyor. Onun üzerinde oldukça güç sarf ediyoruz. Daha sonra da bir –yatırım modeli – yani fiyattan ziyade, “bu para nasıl verilecek?”, “ne şekilde verilecek?”, “niye kullanılacak?” Yani, “bir seferde mi gelecek?”, “birden fazla milestone bazlı bir modelde mi şirkete yatırılacak?” onu kararlaştırıyoruz. Bu karardan sonra bir –teklif – üretiyoruz. Girişimciye, hangi şartlarda ilgileneceğimizi paylaşıyoruz ve bunu detaylı olarak sadece fiyat olarak değil, bir de üstüne fiyatın dışındaki konular, yönetim konuları ya da şirketle ilgili bazı değişikliklerin olmasını talep ediyorsak onların anlatılması ve daha sonra bir termsheet, bizim endüstrimizde “termsheet” adı verilen bir mutabakat üzerinde imzalar atılıp bir el sıkışma ve iyi niyetli bu işi sonuçlandırmaya ve bir ortaklık aşamasına getirme konusundaki politikamızı imzalıyoruz. Bu aşamadan sonra bizim o noktaya kadar gördüğümüz bütün rakamlar ve benzeri bilgilerin araştırılması ve sağlamasının yapılması süreci geliyor. Şirketin bize bu güne kadar hukuki açıdan tanıtıldığı gibi olduğu, finansal açıdan bize tanıtıldığı gibi olduğu vs konuların her birini check etmemiz geliyor. Bunun paralelinde de genelde bir hukuki gereksinimler olarak bir ortaklık anlaşması, bir hisse devir anlaşması gibi legal sürecin tamamlanması. Bu aşama da geçildikten sonra, başka regulatory gereksinimler yoksa –ki bizim dünyamızda bizim karşımıza çok fazla çıkmıyor bu – ortaklık belgelerini imzaladıktan sonra yatırım transfer edilip, ortaklık gerçekleşmiş oluyor. Önemli bir şekilde, aslında bizim işimiz bu noktadan sonra başlıyor. Bir kere o tetiği çektikten sonra, şirketle karşı karşıya geldiğimiz zaman, önce şirkete yeni bir gözle bakıyoruz. Çünkü o ana kadar başkasının problemi olan problemler, o noktadan sonra bizim problemimiz. Fakat bu noktadan sonra, demin de söylediğim bu 10X civarı getirilere gidebilmek için, biz katma değer getirebildiğimiz her alanda şirketin yönetim sürecine katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Her yatırımcı için geçerli değil bu, ama biz genellikle, mutlaka yönetim kurulunda bir görev ve rol talep ediyoruz. Demin de söylediğim gibi, amacımız 4-5 sene içerisinde karlı bir şekilde bu hisseleri, aldığımız hisseleri, tercihen girişimcimizle birlikte, satabilmek. Genellikle biz nasıl yatırım yapıyoruz? Yani bunlar aslında çok genel bilgiler. Bunun dışında çok örnek var, hem benim hayatımda, hem de etrafa baktığımız zaman. Ama Golden Horn olarak biz, %30-50 arası bir hisse oranı amaçlıyoruz şirkette. Yönetim kurulunda bahsettiğim gibi aktif rol almak bizim için önemli. Çoğunluk hissedar olmadığımız için genelde, önemli konularda, şirketin vereceği kararlarda bizim de mutabakatımızın gerekli olduğunu düşünüyoruz ve biraz koruyucu maddelerle bazı veto hakları elimizde bulunduruyoruz. Bizim için önemli olan konulardan bir tanesi “imtiyazlı tasfiye hakkı” Bu aslında bir yatırımcı için çok önemli bir konu, fakat ister istemez yatırımcıyla girişimcinin aynı interestlara sahip olmadığı durumlar olabiliyor. Bunlara hemen bir örnek vereyim: Diyelim, biz bir yatırım yaptık, bir şirketin %10’u için 100 bin dolar verdik. 1 milyon dolar ile değerlemiş olduk biz şirketi. Biz girdikten bir hafta sonra girişimci 500 bin dolarlık bir teklif aldı ve herhangi bir sebepten, bunun iyi bir teklif olduğunu düşündü ve şirketi satmaya karar verdi. Bir anda bizim 100 bin dolara aldığımız hisseler 50 bin dolar değerinde. Bu yüzden imtiyazlı tasfiye hakkı ile yatırımımızı koruma amacını mutlaka hissediyoruz. Sermaye arttırımına katılma önceliği bizim için önemli. Biz çok erken, genellikle çok erken seviyelerde şirkete katılıyoruz. Şirketlerin gelecekteki sermaye ihtiyaçlarında da biz katkıda bulunabilme hakkı talep ediyoruz. Çünkü bizim erken girme sebeplerimizden bir tanesi de, bu şirket değer yarattıkça, o şirketle beraber ilerleyebilmek. O da bizim için önemli. Yönetim kadrosunda bizle aynı şekilde interestlarının bize aynı noktaya gelmesi çok önemli. O yüzden yönetim kadrosuna hisse opsiyonları da bizim genelde yatırım aşamasında gündeme getirdiğimiz bir konu. Birlikte satma ve sattırma hakları da; sonuçta biz çıkış ihtiyacındayız. Halbuki girişimci, eğer doğru faktörler yerindeyse çok daha uzun süre o şirket içinde kalabilecek konumda. O yüzden bizim çıkışımızda birlikte satma ve sattırma hakları genellikle önemli oluyor. Bu konuda sorular olacağını tahmin ediyorum, isterseniz onunla konunun derinine inebiliriz prezentasyondan sonra. Siz yatırımcınızdan neler bekleyebilirsiniz? Bu da yine kısa bir liste. Kesinlikle exhaustive olma amaçlı değil ama en önemlisi “tecrübe paylaşımı”. Daha önce benzer süreçleri, benzer durumları görmüş bir çift gözün, iki çift gözün katkısını talep edebileceğinizi düşünüyorum. Dışarıdan bakan bir göz, yani her gün o işin içine gömülü, o işin küçük büyük her sorunuyla uğraşan girişimcinin yanında bir miktar daha dışarıdan bakabilen bir çift gözün değeri de önemli. Stratejik konularda yine bu işin çok da içine gömülmüş olmadığı için, biraz daha –out of the box – düşünebilecek, creative öneriler getirebilecek bir yatırımcı değerli olmalı diye düşünüyorum. Tabi yatırımcının orada olması, şirkete de bir nebze legitimecy getirdiği için bunun PR ve tanıtımda bir değeri oluyor genellikle. Bazen yine bunun hiç duyurusunu yapmamak da bir tercih sebebi olabiliyor. Fakat, demin de bahsettiğim gibi yatırımcı ekosistemin içinde olduğu için ve birçok şirketi tanıdığı için, yani stratejik konularda işbirlikleri, ekosistemden bir şekilde destek bulabilmek, insan kaynaklarını geliştirebilmek için yardım vs. Yani artık yatırımcı da sizin ortağınız ve o şirketin gelişmesi için yardım yapmak için çok mühim sebeplere o noktada sahip. Yine bizim durumumuzda, biz Türk şirketlerinin bir kısmının global pazarlara gitmesini, açılmasını kolladığımız için uluslararası açılım konusunda tecrübemiz mevcut ve sizin de yatırımcınız size bu konuda bir değer katıyor, değer getiriyor olabilir. Bir de en önemli konulardan bir tanesi de çıkış sırasında genellikle girişimcinin ilk çıkışı oluyor genellikle, ilk hisse satışı... Halbuki yatırımcı bu süreçlerden muhtemelen daha evvel birkaç kere geçmiş olduğu için, oradaki tecrübesi, bağlantıları, özellikle bu işin danışmanlık kısmında sağlayabileceği faydalar, şirketin sonunda ulaşacağı değere mühim katkılar yapabiliyor diye biz görüyoruz. Teşekkür ederim. Benim contact bilgilerim ekranda. Eğer bana offline olarak da ulaşmak isterseniz bu eventten sonra da lütfen çekinmeyin.