Ziya Boyacıgiller - Airties 30 Aralık 2010
Önce Bahçeşehir Üniversitesi’ne bize bu güzel salonu sağladığı için teşekkür ederim.Burak’a daveti için teşekkür ederim.Size de beni dinlemek istediğiniz için teşekkür ediyorum. Ben genel olarak burda ne konuşayım diye düşündüm.Hatta akıl danıştım birkaç arkadaşıma. Herhalde hepinizin önem verdiği şey girişimci olarak başarılı olmanız.Konu olarak kendime bunu seçtim: ”Girişimci olarak başarıya giden yol neyden geçiyor?” Başlamadan önce bir soru soracağım sizlere, buna yanıt olarak elerinizi kaldırın lütfen.Bu salonda olan kişilerden,kimler girişimci olarak kendilerini başarılı hissediyor?Yani çok kar eden ve büyümekte olan bir iş kurmuş olan kimler var burada? Gördüğünüz gibi çoğunuz kendinizi başarılı olarak hissetmiyorsunuz.Amacım zaten sizin gibi olanlara yardımcı olabilmek.O zaman doğru bir kitleye konuşuyor olacağım. Benim başarılarıma bakacak olursak,Burak kısaca bahsetti.Ben Boğaziçi Üniversitesi mezunuyum.74 senesinde oradan mezun oldum.Sonra Amerika’ya gittim,UCLA’de master yaptım.Elektronik konusunda;bilhassa mikro elektronik ve bilgisayar konusunda.Ve 30 seneye yakın bir zaman silikon vadisinde çalıştım.Ondan sonra genellikle girişimci şirketlerde,önce 7 senelik bir şirket deneyimim var.30 milyon dolara girdiğim şirketi 300’e büyüttük.General elektrik satın aldı daha sonra bu şirketi.Ordan çıktık yeni bir şirket kurduk maksim diye.Ben ilk 20 ortağın arasındayım.Ve bu takım olarak başlattığımız işi 83 senesinde başlayıp,2000 senesine kadar,benim ayrıldığım yıla kadar,1 milyon dolar seviyesine çıkarttık.Ve şirket değeri olarak 10 milyar doların üzerinde oldu bu şirketin değeri.Şuanda da 2 milyar dolarlık bir satışı var bu şirketin. 2003 senesinde,30 seneden sonra Türkiye’ye döndüm.Türkiye’ye döndüğüm zaman da bana arkadaşlar,öyle işleri Amerika’da yapmak kolay kolaysa Türkiye’de gel yap derlerdi.Ben de bunu kendime bir hedef olarak edindim.Elime bir fırsat geçti,Amerika’dan tanıdığım arkadaşlar bir iş başlatmak istiyorlardı.Onlarla birlikle el ele vverdik bir şirket başlattık.Bu şirket “Airties” oldu. “Airties”ı buradakilerin çoğu tanıyordur.Hatta kullanıyordur diye tahmin ediyorum.Şuanda Airties’ın Türkiye’de %60 ın üzerinde bir Pazar payı var.Ve dışarıya da açılmış durumdayız.Hindistan,Rusya,Yunanistan da dahil olmak üzere bir çok ülkeye ya internet aracısı modem ya da şuanda IPTP denen yeni bir teknoloji yi getirmiş vaziyetteyiz. Bunlar benim başarılarım.Genellikle insanlar başarılara bakıyorlar.Sanıyorlar ki başarısızlık olmadan başarıya ulaşmak mümkün.Değil.Benim bir sürü de başarısızlığım,başarısız öykülerim var.Hatta ilk başladığımız proje;”boğaziçi Üniversitesi”nin spor salonuna bir skor board yapmaya kalktık,zamanında bitiremedik yarıda bıraktık.Bizden sonraki iki-üç .... üstüne çalıştı.Sonunda galiba asılmış salona,ben hiç görmedim.Ve en büyük başarısızlığımız oydu mesela ama ilk işimiz de aynı zamanda oydu. Ardından Amerika’da bir iş kurmak istedik,iş yapmayı öğrenmek açısından.Ufak bir iş başlattık,telsiz teknolojisi kullanaraktan bilgisayarınızdaki bir çok şeyi kontrol edebileceğiniz kartlar ürettik.Onları Obis’lere sattık.Ondan da fazla bir para kazanmadık.Yani insanın ilk başlattığı işin o kadar da başarılı bir iş olması şart değil diye anlatıyorum bunu.Arkadan bir başka iş kurduk,yazılım işi.
O zaman kişisel bilgisayarlar ilk defa çıkıyordu dünyada.83 senesinden önce bu 80 senelerinde.”CPM” diye bir işletim sistemi vardı.Onunla çalışıyordu bunlar.Ardından “Apple” çıktı,ardından “IBM” çıktı.Biz 5-6 sene mühendislerin devrelerini deneyebilecekleri yazılımlar ürettik.onları sattık.Dünya’da ilk defa yaptığımız bir işti.Japonya’da Avrupa’da satıldı bunlar.O iştende çok para kazanmadık.O işten de cebimize birazcık para girdi o kadar.Fakat anlatmak istediğim bu.Bu iş böyle oluyor.Sonradan başlattığımız iş “Maksim” i 83 senesinde başlattık.88 senesinde 30 milyon dolar satışı varken halka açıldı.93 senesine kadar,yani bir on sene,aşağı yukarı fazla büyümedi şirket.100-200 milyon dolara ulaştık.Sonra birden bire patladı.Milyar dolarlar seviyesinde satışlara ulaştık. Bunları neden anlatıyorum?İnsanlar başarılı girişimcilere bakıyorlar.Sanıyorlar ki ilk girişimlerinde başarılı olacaklar.Öyle birşey yok bir kere.Onu anlatmak istiyorum. Bu birazcık şuna benziyor:başarılı bir girişimciye sormuşlar,”başarınızı neye borçlusunuz” diye.”Ben neyin işleyeceğini,neyin işlemeyeceğini biliyorum.Onun için ben başarılı bir girişimciyim”demiş.Soruyu soran düşünmüş demiş ki:”sen nereden biliyorsun neyin başarılı olup,neyin başarılı olmayacağını?”Demiş ki “ben çok başarısız oldum ordan biliyorum.” Bu çok doğru bir hikaye.Bir de tabii yanıltıcı örnekler önümüze çıkıyor.Bunlardan en güçlüsü bugün 22-23 yaşında Dünya’nın en zengin adamı haline gelen Mark Zuckerberg,Facebook’u başlatan adam. Ben Sabancı Üniversitesi’nde aynı zamanda MBA’lere ders veriyorum,Burak gibi.Bu derslerden bir tanesinde öğrencilerden biri ,”hocam biz derse gidip geliyoruz ama bütün bunları yapmak lazım mı?Baksana Facebook’u kuran çocuk 22 yaşında,bunlardan hiç birini yapmamıştır herhalde.” dedi.Doğru ama bu bir milli piyango gibi.Birtane örnek herkesi şaşırtıyor.Ki, Mark Zuckerberg’in de hikayesini daha sonra araştırdım,tam olarak öyle yapmış değil.Bunun için şimdi burda bir bakalım başarılı olmak için ne gerekiyor?Burda bir kitaptan size bahsedeceğim.Kitabın ismi,herhalde okuyanınız vardır,Türkçe’si ”Tüfek,Mikrop ve Çelik”.”Guns,germ and steel” İngilizce’si.Burda “Yalı” diye bir Yenizelandalı ile konuşur kitabın yazarı.Yenizelanda’lının sorusu adamın aklına takılır.Soru şudur:”Niye İspanyollar veya avrupalılar gelip bizim ülkemizi ele geçirmişler,koloni haline getirmişler?Niye biz gidip onu yapamamışız?”Oradan yola çıkaraktan araştırmaya başlar bu kitabın yazarı.Jared Diamond.Çok müthiş bir kitap.Bu kitapta anlattığı hikayelerden bir tanesi bence çok önemli.
İspanyollar o zamanlar Güney Amerika’ya geldikleri zaman,Azteklerin büyük orduları var.20bin civarında adamın olduğu orduları var.Bunları gleip 100-200 kişilik bir güçle ele geçiriyorlar.Ve sonra neredeyse adamları ortadan kaldırıyorlar.Güney Amerika halkı bunlar.Burada işin ilginç tarafı böyle bir sürü Güney Amerika halkı var.Aynı İspanyollar veyahut başka gemilerde olan adamlar gidiyorlar onları da aynı şekilde ele geçiriyorlar. Bunu nasıl yapıyorlar?Kaptanın defteri diye bir teknik var.Kaptan olanları yazıyor bu defterine,İspanya’ya döndüğü zaman da herkesle paylaşıyor bunları.Böylelikle İspanyollar kısa zamanda öğreniyorlar;bu adamlarla nasıl başedecekler. Mesela at görmemiş o zaman Güney Amerika’lılar,tüfek görmemişler,süpriz saldırı nedir pek bilmiyorlar.Kralı ele geçirdiğin zaman bütün ordu, onu Tanrı olarak kabul ettiği için ,silahlarını bırakıyor gibi şeyler.Bunu öğrenince İspanyollar karşılarına kim gelirse gelsin aynı teknikleri uyguluyorlar.Aynı sonuçları alıyorlar.Başarılı oluyorlar.Bunun önemi şu;ben de bugün sizlere benim başarıyı kovalamak adına öğrendiklerimi anlatacağım.Bu öğrenilebilen birşey.Yani siz de kaptanın defteri gibi Ziya’nın defterinden hareket ederseniz,bence başarıya bir adım daha yanaşacaksınız. Şimdi birkaç konu anlatacağım sizlere,bunlardan bir tanesi,”girişimcilik yapmadan öğrenilemez”.Birinci konu bu. İkinci konu;plan A’mız genelde başarılı olmaz. Plan A’yla yola çıkıyorsunuz genelde onla başarılı olamazsınız. Üçüncü konu:İş planını yazmadan işinizi planlayın. Dördüncü konu da:para bulmak girişimcinin ateşle sınavıdır.Bunları size anlatmak istiyorum çünkü bunlar bence en önemli olan konular başarıya giden yolda.
İlkinden başlayalım,girişimcilik yapmadan öğrenilmez diyorum.Bir psikolog var Csikszentmihalyi Mihaly ,”flow” diye bir kitabı var.”Akış” Türkçe’si.Bu terimi de o yaratıyor.Psikoloji profesörü,Kolombiya’nın da psikoloji bölümünün başında olan bir adam.Bu kitabında yaptığı araştırma şu:İnsanların ne zaman mutlu olduklarını,ne hissettiklerini araştırıyor.Her birine bir tane wieper veriyor.Eski telefonlar çıkmadan önceki bir alet. Bu wieper gelişi güzel zamanlarda çalıyor.Wieper olan kişi duruyor ve o anda ne yaptığını ve ne hissettiğini yazıyor.Bunları topluyor Mihaly sonunda ilginç birşey çıkıyor ortaya: İnsanların büyük bir kısmı günde 3 kere mutlu hissediyor kendini.Ne zaman dersiniz bu?Yemek yerken,yani insanların büyük bir çoğunluğu yemek yemek için yaşıyor bundan mutluluk alıyor.Fakat bu araştırmanın aslında en güzel tarafı,ben bunu biraz geç öğrendim,keşke biraz daha erken öğrenseydim diyorum hayatta.Buradaki buluğu şey,insanların bir takım yetenekleri var.Yetenek diyelim ki 0’dan en yüksek birşeye kadar artan bir dağılımı var.Ve de dikey bir düzlemde de hedef var.Eğer siz bir iş yapacağınız zaman hedefinizi seçerken ,o hedefi çok yüksek seçerseniz,yeteneğinizin çok üstünde seçerseniz ne hissedersiniz?Sıkıntı hissedersiniz değil mi?Endişe hissedersiniz,zorluk çıkar karşınıza.
Öte yandan da eğer yeteneğiniz yüksekse,hedefi çok düşük seçiyorsanız,örnek vereyim:çok iyi satranç oynuyorsunuz,çok iyi bilmeyen küçük bir çocukla satranç oynamaya başladınız.Başında belki hoşunuza gitti ama oyunu oynamaya devam edince ne hissedersiniz?Sıkılırsınız,yapmak istemezsiniz.Bu ikisinin arasında tatlı bir nokta var.Eğer yeteneğinize uygun bir iş seçerseniz,sizi birazcık kamçılayacak,zorlayacak bir iş seçerseniz en büyük zevki oradan alıyorsunuz.Eğer çok zorsa sıkılıyor insan,iş çok kolaysa da sıkılıyor.Ama o aradaki banddaysanız kendinizi unutuyorsunuz.Yani mesela müzikle,resimle,dansla uğraşan insanlar varsa içinizde bunlar bilir.O noktada zamanı unutur insan.Ne yaptığını,nerede olduğunu unutur ve tamamen mutlu bir akıl durumunun içinde olur.İşte buraya “flow” diyor Mihaly. Girişimciliğe buradan nasıl bağlanacağım?Girişimcilik de bu flow’da olduğu gibi,bir bakıma ayağınızı yorganınıza göre uzatıyorsunuz.Yani yapacağınız bir işle başlamanız gerekiyor.Çünkü,öğrencilere soruyorum mesela:”sizi girişimcilikten alıkoyan nedir?” diye.Çoğu “cesaret” diyor.”Ben cesaret edemiyorum iş yapamaya”.Peki diyorum.”Simit satsan? Cesaretin olur mu bunu yapmaya?”Sonuç olarak bu da bir girişim.”Evet” diyor. Düşünüyor ondan sonra diyor ki “gideriz fırından simidi alırız,simitin zaten fiyatı belli 75 kuruş,bir tane tezgah edinirim bir şekile filan yani hepsini düşünüp yoluna koyabiliyor.Kaç tane simit alacak,kaç tane simit satacak,ne kadar kar,ne kadar zarar edecek ysni bir günde öğrenemezse iki günde öğrenebileceği bir iş tabi.
Kaybedeceği para da çok değil,değil mi?Simit satmak için herkes cesaretli oluyor.Peki diyorum “IPTV işi kurmaya cesaretin olur mu?”,”Yok”.Bütün mesele bu. Mihaly’nin gösterdiği de bu.İşinizi kurarken kendinize,kendi yeteneklerinize uygun ,yapabileceğiniz bir iş seçerseniz, sıkılmazsınız.Zevk alırsınız,yaparsınız.İnsanın zaten zevk aldığı işi yapması lazım bunu en güzel konfüçyüs söylemiş,”insan sevdiği birşeyi yaparsa,hayatında bir gün bile çalışmaz.”Onun için amaç bu.Amaç zevk aldığınız işi yapmak,sevdiğiniz bir işi seçmek ve başarabileceğiniz bir işi seçmek.Yani kendinizi fazla sıkıntıya sokmamak. Benim ilk işlerim de böyle,genelde bir kısmında başarısız olduk ama öbürkülerde ne para kazandım,ne kaybettim ama çok şey öğrendim.Onun için birincisi girişimciliği yapmak lazım.Yani basitten başlayın ,girin yapmaya başlayın. Girişimcilik bir kask gibi kullandıkça gelişiyor insan. İkinci noktaya geçelim,”Planlanan genellikle başarılı olmaz.”Cesaret meselesi de oradan geliyor.Bakıyorsunuz etrafınıza başarısız olmuş bir sürü girişimci var.Ortaya çıkmışlar başarısız olmuşlar.Genellikle de beklenti yanlış.Beklenti şu ki,bir iş planı yapıcam.Ortaya çıkıcam para bulucam veyahutta o işi yapmaya çalışıcam ve başarılı olucam. Kleiner Perkins diye bir girişimci,risk sermaya şirketi var veya girişimci sermaye şirketi.2008 de girişimcilerle bir toplantı yapmış ve “kim plan b ve ötesi iş planını terk etti?” demiş.Yani A planından bahsetmiyor.B planı terk eden ve ondan sonra gelen C,D planlarını terketti diye sormuş.Salondaki girişimcilerin üçte ikisi elini kaldırmış.Yani büyük bir miktarı A planıyla değil,B planıyla değil sonraki planları da terk etmişler ama devam etmişler.Bir soru daha sormuş:”kaç kişi işini üçten daha fazla kez baştan başlatmak zorunda kaldı?”,aşağı yukarı hepsi elini kaldırmış.Yani üç kereden fazla işini başlatanlar. Mesela Max Levchin diye bir adam var,kimse biliyor mu Max Levchin kimdir?Bilen var.Bu adam el bilgisayarları(palm) çıktığı zaman,şifreleme işini biliyor.Ve diyor ki insanlar bu palm’larla birbirlerine bilgi yollayacaklar.Belki para yollayacaklar belki özel birşeyler yollayacaklar,ben onun için bir şifreleme sistemi geliştireyim,bu palmlara uygulansın.A planı bu.Bunula yola çıkıyor fakat devamlı başarısız oluyor.Yani kimse ilgilenmiyor,lpanı değiştiriyor ilgilenmiyor.
Bu arada insanları ikna etmek için bir demo yazıyor,gayet kötü gürünümlü birşey.İnternete koyuyor.İnternette insanlar birden bire bunu bulup gelmeye başlıyorlar.Diyorlar ki senin bu yazdığını biz kullanabilir miyiz?Satın alabilir miyiz?Sitemize,ürünümüzün içine koyabilir miyiz falan filan..Yapmak istediği iş bu değil,palmlara takmış aklını.Yok diyor ben satmayacağım,yapmayacağım vermem etmem..Uzun bir süre geçtikten sonra birden ikna oluyor.Birden aklına geliyor ki gözünün önünde fırsat var,görmüyorsun.Ondan sonra başlıyor bu işe girmeye.Ve bu palm’la yola çıkan kişi “paypal” i kuruyor.Paypal’in kurucusu oluyor ve e-bay’ e 1 buçuk milyon dolara satıyor bu işi.Yani gördüğünüz gibi A planı işlemiyor,B planı da işlemiyor...gide gide D de belki G de işletiyor işi ve tek örnek de değil bu.
Mark Zuckerberg’den bahsettik,facebook,araştırırsanız göreceksiniz.Bu çocuk ünicersiteye giderken,daha öğrenci,devamlı birşeyler yazıyor internete koyuyor bakıyor tuttu mu tutmadı mı diye.hiç biri tutmuyor.Sonra bakıyor ki insanlar,öğrenciler daha çok yıllıklara bakıp,bilhassa okula yeni girmiş öğrencilerden hangisi daha güzel hangisi daha yakışıklı ,birbirlerine arkadaş seçme ve biraz da dedikodu amacıyla bu işi yapıyorlar.Diyor ki bunu koyayım internete.Oturuyor bir haftada birşey yazıyor.Yıllıkları tarıyorlar,resimleri koyuyorlar.Harvard’da başlıyordu galiba hatırladığım kadarıyla.
Birden bire internet sitesine bi haftada 4bin kişi giriyor.Sonra gerisi hikaye zaten biliyorsunuz.Üniversitelere atlıyorlar,geliştiriyorlar falan filan..Mark Zuckerberg ilk seferde A’da başarılı oldu mu? Bizim bildiğimiz oldu.Bizim bilmediğimiz tarafı var bir sürü şey denemiş adam.Notları gayet kötüymüş üstelik onu duydum.Neredeyse sınıf geçemeyecek derecede notları varmış.Ama tabi başarılı olduktan sonra önemli değil. Plan A’da genelde başarılı olamıyorsunuz çünkü bir takım şeyleri bilmiyorsunuz.İkincisi,daha da önemlisi,neyi bilmediğinizi bilmiyorsunuz.Yani size neyi bilmediğinizi müşteri söylüyor.Müşteriyi dinliyorsunuz,ancak o zaman karar veriyorsunuz,plan A’m işlemeyecek benim bunu değiştirmem lazım.Bu çok önemli .Ve bunu bir süreç olarak disipli olarak yapmanız gerekiyor başarıya ulaşmak için.Yani benim başarılı olmam için gerekli olan nelerdir diye düşünürseniz,ve onların denenmemiş ve hakikat olduğundan emin değilseniz denemeniz lazım.Aynı Bilimsel süreci kullanmak gibi.Hipotez geliştireceksiniz,o hipotezi geliştirmek için bir takım sınav,testler uygulayacaksınız.Sonuçlara bakacaksınız.Sonra ne oluyor?Ya sizi teyid ediyor sizin fikriniz işler diye.Ama bunu sayılara dökmeniz lazım.İki artı iki gibi görmeniz lazım dört olduğunu. Veyahutta ortaya çıkıyor ki işlemeyecek.Yani sizin bir takım varsaydığınız şeyler işlemeyecek.O zaman onları bir kenara bırakıp diyeceksiniz ki,benim A planımda bunlar vardı ama bakıyorum ki A planım işlemeyecek,kanıtlar onu gösteriyor.Onun için B planı,C planına odaklanmanız lazım. Bunu yapmanızın nedeni kaynaklarınız az,yani siz tek başınıza veya iki kişi yapıyorsanız,paranız yok zamanınız yok yeterince.Onun için hem A hem B planını hem C planını aynı zamanda yapamıyorsunuz.Bir kere bilmediklerinizi bilmiyorsunuz,ikincisi de vaktiniz yok.ancak bir tane plan yapıp,en iyi planınıza odaklanıp,onun çalışıp çalışmadığını ispat etmeniz gerekiyor kendi kendinize. Üçüncü nokta,”iş planını yazmadan işi planlayın” diyorum.Genellikle insanlar sanıyorlar ki iş planlanırken oturup iş planı yazılmaya başlanır.Sayfalarca plan yazılıyor ondan sonra.Ben de yaptım bunu.İlk işimi kurmadan önce oturup iş planı yazdım.Sonunda ne oluyor o iş planı atılıyor.Yani yazdığınız anda zaten geçersiz bir duruma geliyor.Onun için bence iş planı yazmak değil.
Önemli olan işi planlamak.Yani iş planı yazmak değil işi planlamak.Peki ne gerekiyor bunu yapmak için?Bir kere en önemlisi geriye çekilip geniş açıdan olaya bakmanız gerekiyor.Pazar çekici mi diye.Eğer çekici olmayan bir pazara giriyorsanız,bu işi belki başlatırsınız ama ilerde ne bu işi yapacak bir yatırımcı bulabilirsiniz,ne de siz bu işi yapmak istersiniz,dolayısıyla vizyon büyük mü onu öğrenmemiz lazım. Sonra dar açıdan bakmanız gerekiyor.Benim müşterim kim?Hedef Pazar kim,müşteriye ne fayda sağlayacağım bunu bilmeniz gerekiyor.Bu çok önemli.Sonra yine geniş açıdan endüstriye bakmanız gerekiyor.Yani pazarla endüstri aynı şey değil.Pazar:müşteri,endüstri:müşteriye o malı sağlayan.Onun için endüstriye bakmanız gerekiyor.Michael Porter’ın analizi var.Çoğunuz biiliyorsunuzdur belki,bu swot analizinin çok ötesinde birşey.Swot çok ayağa düştü bence.Daha derin bir takım şeyler yapmanız gerekiyor.Onun için Michael Porter’ı bilmiyorsanız beş güçler,”five forces” diye bilinen birşey.
Onu öğrenin,onu kullanın,endüstriye bakın.Dar açıdan bakmanız gerekiyor ki rekabet gücünü sürdürebilir misiniz bu endüstrinin içinde,bir kirpi stratejisi uygulayabilir misiniz?Yani başkalarının o işe girmesini önleyebilir misiniz?Onu sürdürebilir misiniz.Hani kirpinin dikenleri herkesi dışarda tutuyor ya,sizin de işinizde kirpi gibi bir takım dikenler olması lazım.bunu yapmanın da en güzel yolu bilgiye dayanan işlerle uğraşmanız.Bilgi çıkartan,bilgi üreten,bilgi saklayan işler olmak zorunda.Çünkü niye bilgi insanın kafasında ,çalmak mümkün değil.Bugün niye bir tane daha Microsoft çıkamıyor,niye bir tane daha ORACLE çıkamıyor?Bu yüzden.Çünkü yüzlerce binlerce çalışanları var kafasında bilgi olup çalışan,başkası ne bulabiliyor o bilgiyi ne de çalabiliyor o bilgiyi..Siz de bulamıyorsunuz o tip insanları. Onun için bunlar çok önemli. Daha ilerleyelim,takım çok önemli.Takım denince kim olduğunuz önemli yani motivasyonunuz ne yapmak istediğiniz ne bildiğiniz.Kimi tanıyorsunuz çok önemli.Ne biliyorsunuz onlar çok önemli.Niye bunlar çok önemli çünkü icraat çok önemli bir parçası girişimciliğin.Yani siz sanıyorsunuz ki girişimci olmak için iyi bir fikir olması lazım.İyi bir fikir yarısı,öbür yarısı icraat.Yani yapacağım dediğiniz,yola çıktığınız bir işi yapabilmek.Büyük eksiklik genellikle bu oluyor.Türkiye’de bilhassa al-sat ekonomisinden çıkıldığı için yola,yetişmiş eleman yok bu konuda dışarda olduğu gibi.Bunları öğrenmek zorundasınız,yavaştan başlayıp ufak ufak ilerlerseniz bunları öğrenebilirsiniz.Veyahut bunu bilen insanları takımınıza almanız gerekiyor. Son olarak iş modeliniz çok önemli.para akacak mı işe yoksa işi döndürdüğünüz zaman yine de zorluk çekecek misiniz?Bunun için bir gelir olması lazım.Yüksek bir gelir yani satacağınız birşey.Bunu karla satabilmeniz lazım.Yani maaliyetlerinizin yüksek olmaması lazım.Faaliyet kar oranınızın işi destekleyecek düzeyde olması lazım ki para kalsın geriye işten. Nakit akışı en önemli şey iş için.Yani nakit akışınızın olabilmesi lazım.Bunları yapmanız lazım çok iş bu.Yani Einstein’ın dediği gibi “yaratıcılık %99 terdir” demiş mesela.Ona göre terlemeniz gerekiyor bu işi yaparken.Ama şunu söyleyeyim,ümit bir strateji değil.İnsanlar ümitle yola çıkıyorlar,diyorlar ki “ ben inanıyorum ki başarılı olacağım”.O bir strateji değil.Strateji hakikaten bu dediğim şeyleri yapmaktan geçiyor. Son konuya gelelim.Bir sürü girişimciye “niye işe başlamıyorsun?” dediğim zaman ,denilenlerden biri cesaretti.Öbür sebep ne oluyor?size sorayım sizler niye başlayamıyorsunuz işinize?Sermaye,para değil mi?Yani bir kısmınız dile getirdi bunu ama eminim ki çoğunuzun aklından da aynı şey geçiyor.Çünkü sizin bahaneniz bir bakıma “param yok”.Ben bunu açık açık söyleyeyim size bahane.Param yok diyorsanız bahane!Çünkü iyi bir iş planınız varsa,riski azalmış bir iş planınız varsa parası olan bir sürü insan var.Şöyle sorayım size bu soruyu,Siz bana bir lira vereceksiniz ben size iki lira vereceğim şuanda.
Kim sıraya girmek ister almak için iki liraları?Herkes değil mi?Yani bana güveniyorsanız,bir elime bir lira vereceksiniz ben öbür cebimden çıkarıp size iki lira vereceğim.Herkes yapmak ister.Ama bana güvenmiyorsanız kim yapmak ister bunu?Aşağı yukarı kimse değil mi?Bir lirayı vereceksiniz ben diyeceğim ki size bir hafta sonra vereceğim .Biraz daha zorlaştırayım işi.Bugün bir lira vereceksiniz bir hafta sonra iki lira vereceğim size.Eğer bana güveniyorsanız onu da yaparsınız ama güvenmiyorsanız yapmazsınız.Para istemek bunun gibi girişimci için.Eğer güven sağlayabildiyseniz karşınızdaki kişiye,kişiliğinizle,planınızla,takımınızla,düşüncenizle o zaman herkes size para vermeye razı.Eğer alamıyorsanız o parayı kabahat sizde.Başkasında kabahat aramayın. Girişimci ve yatırımcı ilişkisi aslında çok yararlı olabilecek bir ilişki.Genellikle rastlıyorum bir takım girişimcilere sermaye aramak için bir takım insanlara gitmişler,sonunda kızmışlar.Diyorlar ki “ne biçim girişim sermayesi şirketi bu?Rsik almak istemiyorlar” söyledikleirnden bir tanesi bu.Öbürü de diyor ki “ya adamın o kadar parası var bana vermiyor”.Genellikle olan olay şu oluyor, şanslıysanız ve işinizi doğru yaptıysanız genellikle bir girişimciye para verebilecek biri karşınıza çıkıyor.Aileniz de olabiliyor bu,ailenizin de size güvenip para verdiği olabiliyor.Fakat parayı verebilecek adam da bir takım sorular soruyor.Eğer şanslıysanız karşınıza zor sorular soran ve lafını esirgemeyen bir yatırımcı çıkar.Çünkü size en çok yardım edecek olan o.Katolik kilisesi aziz seçme sorununda ki sorun şu bütün kiliselerde bir aziz olsun diyorlar.Kilisenin de bunlardan bir kısmını seçmesi,bir kısmına hayır demesi lazım.Bir yol arıyorlar sonunda buldukları yol şu oluyor;birini şeytanın avukatı tayin ediyorlar.
Şeytanın avukatının işi o insanın aziz olmaması için olan senetleri savunmak. Yani bir bakıma savcıyla avukatın şuanda yaptığı iş gibi.Girişimci burada fikri destekleyen satmaya çalışan insan.Bunun karşısında bir tane şeytanın avukatı gerekiyor ki şanslıysanız eğer yatırımcının o olması lazım.Ben mesela eskiden hata yapıyordum:yardım ettiğim işlere sonradan yatırım yapıyordum.Fakat nedense onlar başarılı olmuyorlar.Girişim sermayesi şirketleri de bu hatayı yapıyorlar.Andflorence Recidence diye birini içeri alıyorlar.Ona yardım ediyorlar plan yazdırıyorlar falan filan sonra ayağa kalkmıyor o şirketler bir yere gitmiyor.Buradaki sorun şu eğer siz birşeyi destekliyorsanız onun zayıf taraflarını görmüyorsunuz ,gözünüze çarpmıyor.Onu birisinin göstermesi gözünüze sokması gerekiyor.Onun için ben iki işi de yapamıyorum.Yani hem bir fikri destekleyip,hem de ona karşı olamıyorum.Onu için ben karar verdim,yardım edersem size para vermiyorum.Para verirsem yardım etmiyorum. Burada para bulmak konusunda bir başka konu “ateşle sınav” dedim.Para bulursanız başardınız demek değil.Size para vermeyen durumu daha iyi biliyor olabilir.Daha isabetli olabilir.Çünkü para vermeyen insanın size para vermemek için önemli bir sebebi var.Para veren insan o önemli sebebi bilmediği için veriyor olabilir.Onun için parayı aldım bundan sonra önüm açık diye yola çıkmamanız gerek.Bu hatayı da yaptım ben,Amerika’da yaptım.Bir iki arkadaşa para verdim.Tamam dediler oldu bu iş Ziya bize para veriyorsa olur bu iş.Ondan sonra yürümedi işler.Ve de işlerinizin her adımda yürümeyeceğini düşünerek hareket etmeniz gerekiyor.Çünkü yürümüyor işler. Ve de risk sermayesi değil girişim sermayesi diyorum dikkat ettiyseniz.Çünkü aslında para veren insanlar risk almayı sevmiyorlar.Yani risk sermayesi onun için kötü bir laf.Çünkü adamların amacı risk almak değil.Risksiz işlere girmek istiyorlar,risksiz işleri seçip giriyorlar ona rağmen belki on’da biri belki 20’de biri başarılı oluyor o risksiz işlerin.Risksiz işi de nasıl ayırıyor girişim sermayesi?Gelir getirmeye başlamış,iş modeli işlemeye başlamış işlere yatırım yapıyorlar ki,ondan da ötesi olmaz tabi riski azaltmak için. Ve son konu bu konu da:”en az parayla başlayın”.En az risk yatırımcıya en az para koyulan işler oluyor.Sizin için en az para en iyisi çünklü şirkete işin en az kısmını veriyorsunuz.Risk azaldıkça daha azını veriyorsunuz.Onun için adım adım gidin.Siste araba kullanmak gibi bu.Önünüzü görebildiğiniz kadar hızlı gidiyorsunuz siste değil mi?Gaza basıp ilerlemiyorsunuz yani,önünüzü görmeden.Onun iiçin önünüzü görebildiğiniz kadar planlayın işi,o kadar para alın eğer onu başarırsanız o sizi daha büyük paraya götürecektir. Toplarsak söylediklerimi;
-Girişimcilik denemeleri yapmaya hemen başlayın,en azından kağıt üzerinde diyorum.Hani yapmadan öğrenilmiyor ya girişimcilik,onun için kağıt üzerinde deneyin.Yani bir konu alın birşey seçin başlayın incelemeye. -Az riskle başarabileceğinize emin olduğunuz bir iş bulun.Yani deneyin işletin,yapabileceğinizden büyük işlere kalkışmayın.Yapabileceğinizden büyük işlere.Öğrenmek için yapın yaptığınız ilk işleri. -Sırığı zamanla yükseltin.Çaba gereksin ki öğrenin çünkü,hata yapmazsanız öğrenemezsiniz.Başarısız olmadan öğrenemezsiniz onu biliyorsunuz.Ama ufak hatalar yapacağınız kadar sırığı yükseltin. -İş planını yazmadan,az parayla bildiklerinizi bulmaya çalışın.Onları da ondan sonra deneyin,sınayın,test edin.Bilmediklerinizi ortadan kaldırmak için.Bilinir hale getirmek için. -Önemli bir konu:hayvanat bahçesine değil ormana gidin.Öyle ikinci elden bilgilerle falan iş kurmaya kalkmayın.Kendiniz gözlemleyin,antropolog gibi sosyolog gibi olun.Gidin görün,insanlarla konuşun.Ve de insanlarla konuştuğunuzda bilin ki söylediklerine inanmamanız lazım.Yaptıklarına inanabilirsiniz.Bu çok önemli birşey. -İki ayrı kaynaktan onay almaya çalışın.Önemli birşey sizin için.Ve de sayı kullanın.Çünkü 2 + 2 dörttür.Ve sağlaması yapılabilir.İnsanlara gösterdiğiniz zaman,ilerde yatırımcılara ;bak ben denedim sonuç bu çıktı,herkes 2 + 2 yi aynı şekilde görür. -Üçüncü nokta acele etmeyin.Pazar kaçıyordu,başkası çıkıp bunu yapacaktı falan bunlar palavra.Çünkü hakikaten doğru dürüst bir iş kuracaksanız öyle kaçacak işlere girmemeniz lazım.Veyahut başka birşey var;benim fikrimi çalarlar.O kadar kolay çalınacak bir fikirse fikrin,o kadar da iyi bir fikir değildir zaten bana anlatma. -Ev ödevinizi yapın,herkesten çok bilmeyi hedefleyin.Çünkü karşınızdaki sorguladığı zaman sizi,iki üç soru derinliğe indiği zaman,hala daha cevap veriyorsanız o sizin bu işi bildiğinizden emin olacaktır.Hani inandırmaktan bahsettim ya başında ,inandırıcı olmanız lazım.Ve de Jeam Calins diye bir adam var ,bir kitabı var.Orada diyor ki “ilk değil iyi kazanır”.İyi olmak önemli.Bakın etrafınıza bir sürü ilk olan şirket var,onlar şuanda ayakta olanlar değil.O işi daha iyi yapanlar ayakta. -Ve de sis perdesinin arkasını görmeye çalışın.Yani o araştırmalarınızla bilmediklerinizin ötesine bakmaya çalışın. -Dördüncü söylediğim “eğer yatırımcı bulamıyorsanız sizin bir sorununuz vardır.Öğrenmeye devam edin.”Pazar vermek istemiyorsa bir sebebi var.Onu öğrenmeye devam edin onu ortadan kaldırın. İlk girişiminiz iş planınızı satabilmektir.Yani para bulmaktır.Bunu yapamıyorsanız zaten işi de yapamayacaksınız muhtemelen.”Eğer yaptığınız köpek mamasını köpekler yemiyorsa,sizin ne yaptığınız önemli değil.Sebebini bulun düzeltin.”Bu ingilizcede çok kullanılan bir tabir.”dogs don’t eat your dog food” derler.Çok doğru birşey.Benim ürünüm en iyisi bunu herkes alır.Benim test etmeye,sınamaya pek ehemmiyetim yok,genellikle mühendisler bunu çok yapar.Hemen kodlamaya başlarlar.Hemen bi prototip yapıp,birşey yapıp üretime geçip,ondan sonra pazara çıkarlar.Sizin ne düşündüğünüz önemli değil.Müşteri o servisi kullanacak mı,o ürünü alacak mı o önemli.Onu denemenin yolunu bulun.Prototip yapın karşısına koyun.Bakın para vermeye razı mı,almaya razı mı? Yani orda çaba sarfediyorsunuz,öğreniyorsunuz,öğrendikçe daha iyi oluyorsunuz. Her vurduğunuz top gitmesi gereken yere gitmiyor.Girmesi gereken deliğe girmiyor belki.Burda önemli olan istatistik’i olarak şansınızın daha yükselmiş olması.Bunları yaparsanız şansınızı daha yükselteceksiniz.Bunları yapmayan birinden daha ileri gidebileceksiniz daha başarı olabileceksiniz.Öğrendikçe başarı olasılığınızı arttırırsınız. Bir başka şey de siz aslında rekabetle de yarışıyorsunuz.Onun için bu rekabet konusunda da para alacaksanız karşınızda bir başka grup var.Başka bir iş planıyla gelmiş o yatırımcıya,onlar da para almak istiyorlar.Veyahut siz işi başlatacaksınız,başka birileri de başlatıyor.Onun için başarınız aslında başkalarına da bağlı.Sadece size değil.Burda da güzel bir hikaye var benim sevdiğim:iki arkadaş ormanda gidiyorlar.Sırt çantaları filan.Yürürlerken birden bir kaplan sesi duyuluyor.Kaplan kükremesi.Ve oldukça da yaklaşmaya başlıyor ses .Ne yapacağız diye bakınırlarken sağa sola bir tanesi yere oturuyor.Öbürü koşup kaçmaya başlıyor.Yere oturan sırt çantasından birşeyler çıkartmaya başlıyor filan.Sonra arkadaki dönüyor kaçsana ya diyor.Kaplanın elinde kalacaksın.Ben koşu ayakkabılarımı giyiyorum senden daha hızlı koşacağım diyor. Girişimcilikte de birazcık probleminiz bu sizin.Yani başkasından daha hızlı koşabilmek,daha iyi olabilmek,başarıya herkesten önce fakat daha emin adımlarla gidebilmek.Oturduk birşeyler içiyoruz bir yerde duruma baktık,ben dedim ki kuracağımız şirketin büyük bir kısmını niye bir başkasına verelim,bu işi az parayla nasıl başlatırız?Onu düşündük yolunu bulduk.yolu var.düşünüp odaklanıp yoğunlaşırsanız herşeyin bir kolayını buluyorsunuz.Onun için biz ucuz parayla kurduk airties’ı.Dosttan ahbaptan arkadaştan aldık.Biraz ben koydum biraz başkası koydu.Biraz başarı elde ettik biraz daha para aldık.Daha çok para elde ettik daha çok para aldık.Bunu yapmak mümkün.Ben bunları hayali olarak söylemiyorum ama Eğer pahalı para buluyorsanız o kadar cazip birşey değil o pahalı parayı bulmak.Yani işinizin büyük bir kısmını saklayamıyorsanız eğer iyi birşey yapmıyorsunuz demektir.
Metin Kahraman:Daha önce şirketten bahsederken 5 yılda halka arz edildiğini,10 yılda 100milyon dolar gibi bir rakama ulaştığını,o 5 ile 10 yılllar arasında çok fazla bir büyüme yaşamadığını ilerlediğini fakat 10.yıldan sonra patladığını belirttiniz.Bu patlamanın sebebi neydi gerçekten? Ziya Boyacıgiller: -A plan ,B plan meselesi.Uzun süre şirketin başında olan kişi,CEO ,ki ben çok şey öğrendim kendisinden şimdi rahmetli oldu,çok ısrarcıydı çok inatçıydı bir bakıma.Genellikle doğruydu söyledikleri ama burada bir bakıma hata yapıyordu bence.Bizim ürünümüz bu internetten önceki zaman.Ürünleri özelliklerini gösteren ,speacing denen bir belge üzerinden satıyorduk.Ve bedavaya veriyorduk insanlara.Bunlar chip.Para vermeden alabiliyorlardı denemek için.Ve de onun inancı bedava verirsek ve özelliklerini gösteren bir kağıt verirsek onlar kendileri gerisini yaparlar.
Çünkü bu ürünler çok iyi ürünler diye.Fakat bu uzun süre işlemedi.Ben de onu anlatmaya çalışıyordum ki burada bir sorun var.Ve bizim rakiplerimizin yaptığı şey şuydu:müşteriye deneyimli uygulama mühendisleri yollayarak,müşteri onlarla oturup onların devresini öğrenerek kendi chiplerini o devrenin içine nasıl koyarlar onu gösteriyordu.Fakat bizimki ona gerek olmadığını düşünüyordu.Hem de o maliyetten çekindiği için o işi yapmak istemiyordu.O iş bir türlü büyümedi.Yani yüzlerce ürün çıkarttık piyasaya.Çok iyi ürünler fakat çok az satıyoruz.Çünkü elalem eliyle gidip o devreyi müşterinin kutusunun içine sokuyordu biz sokmuyorduk.
Bütün yaptığımız değişiklik o oldu.bir tane genel müdür yardımcısı geri döndü.Uygulama mühendislerinin çok sevdiği bir insandı.Dedi ki sen bu işi kur,böyle bir organizasyon yap onu yaptık birden bire patladı iş.Yani burda size göstermek istediğim,bir iş yürümedi mi genellikle tekerleğin altında ufak bir taş oluyor.O taşı bulup çıkartmanız gerekiyor.Hemen işi bırakmak kötü.Yani girişimcilerin özelliklerinden biri olarak hep ısrarcı olmaları,sabırlı olmaları anlatılır.Bu yüzden.Yani anlatmaya çalıştığım şey burda, denemeleriniz uygulamalarınız varsayımlarınızı sınamanız hep bu nedenle.Çünkü o taşı bulmaya çalışıyorsunuz.
Erdem Özener:Aynı soruna dayalı iki tane soru soracağım aslında.”Başarısız olabilirsiniz,yılmayın devam edin” dediniz.6 ay – 1 sene denedik başarısız olduk.Yılmayıp devam etmemiz gerekiyor.O 6 ay- 1 sene içersinde geçimimizi neyle sağlayacağız?Ve sonrasında yeni birşey yaparken geçimimizi neyle sağlayacağız?
2)Bir fikrim var misal üniversiteden yeni mezun oldum sermaye ihtiyacım yok.İhtiyacım olan herşey bende var zaten.Benim ihtiyacım olan tek sermaye bir sene içinde paraya dönüşecek kadar parayı sağlamak.Buna yatırım yapacak yatırımcı bulmak sanırım en zoru.İki benzer soruyla alakalı cevabınızı rica ediyorum. Ziya Boyacıgiller: Yine bir el gösterisi isteyeceğim sizden.Kimler internet işi kurmak istiyor burdan?Çoğunuz.Niye?Sermaye ihtiyacınız az,yani internet işinde çok az parayla ortaya iş çıkarabilme imkanınız var yani.Zor birşey değil bunu yapmak.Bir çoğunuzda gençsiniz.Bu işe genç giriyorsanız,anne babanızla oturuyorsanız,anne-babanızla oturmaya devam edin.Kız arkadaşınız varsa,onunla oturma imkanınız varsa onunla oturun.Yani ben açık düşünen bir insanım,söyleyeyim.Bir yolunu bulun.Yani para almak en pahalı şeylerden biri başında.Çünkü eğer aklınızda olan şey risklerle doluysa,karşılığında size para verecek insan da işin yarısını isteyecektir.
Onun için o riskleri bir kere atın bir kenara,ortaya işleyen birşey çıkartın.Bi siteniz kurulsun,bir arkadaşınızı ortak alın.diyin ki sen siteyi yap,ben gerisini yapacağım.Akşamları çalışın,hafta sonları çalışın ama,kendinizi de öldürmeyin bir bakıma.Yani strese girip hasta etmeyin kendinizi.Ama yani ufaktan başlayın,en kolay yol br deneyin,denediniz tuttu,o zaman devam edeceksiniz., Erdem Özener:Denediniz tuttu ona tama da ozamana kadar hepimizin yaşam koşulları gereği üniversiteden yeni mezun olmuş olacağız,ihtiyacımız olan parayı alabileceğimiz bir yer yok.
Ziya Boyacıgiller: O zaman bir işe girip,işte çalışacaksın,onu part time yapacaksın.Yollarını bulmayı size bırakıyorum.Hepiniz çok zeki,akıllı gözüküyorsunuz.Bir yolunu bulursunuz yani.Ama bunun başka bir yolu yok.Yani en pahalı,eğer birinden para bekliyorsanız,riskiniz büyükse ve vermiyorsa o parayı insanlar,o zaman bahaneniz o oluyor.Diyorsunuz ki başkası para vermiyor,para vermemesinin sebebi risk yada şirketin büyük bir kısmını vereceksiniz o kişiye.Ben onu tavsiye etmiyorum.Bir yolunu deneyin,denemelerinizi yapın,risklerinizi azaltın.Risk olmadığını gösterin karşı tarafa.Takımı aynı şekilde sizinle çalışmaya ikna edersiniz.
Dersiniz ki bak benim planım bu,para bulunca işini bırakıp gelip benle çalışır mısın?Bir sürü insan onu yapmaya daha kolay razı olabilir.Yatırımcılara yanaştığınızda diyebilirsiniz ki bizim bu paraya ihtiyacımız var,siz bize borç olarak verin parayı,başarılı olursak size parayı geri ödeyelim.Ya da hisse verelim size.O hisseler sizde kalsın.Çünkü bir sürü insan anaparasını kaybetmekten çekinir,bağlamaktan çekinir.Yani sorunu anladığınız zaman çözümü de gelir.Yaratıcılık benim çok sevdiğim konulardan bir tanesi.Edward De Bono diye biri var.Onun kitaplarından birini okuyun. İsimsiz kişi: Benim sorum aslında bugün burada olmayanlar için olacak,bizim yaşadığımız sorun,bu kadar meşakatli bir yolculuğa öğrencilerimizi çıkartırken de zorluk çekiyoruz.Girişimciliğe teşvik etmek ve bu cesareti nasıl verebiliriz?Sizce bunu öğretebilir miyiz?Aslında konjonkturel bir soru ama nasıl değişebilir neden girişimci olmalılar?
Ziya Boyacıgiller: Hiç bir zaman size para için girişimcilik yapın demek istemiyorum.Çünkü ben aslında onu yapmadım.Yani para ardından geliyor.Bunu duymuşsunuzdur.Bence konfüçyus’un meselesi bu insanlar sevdikleri için bu işi yapıyorlar.Heyecan verdiği için.Ya başka birinin yanına girebilirsiniz.Bu felaket senaryosunu genellikle anlatıyorum insanlara.Çalışırsınız 30-40 yaşına gelirsiniz,ondan sonra fazla para kalmaz cebinizde.Çünkü kazandığınızı harcarsınız.Ondan sonra o noktada sizi işten çıkartırlar.40 yaşında elinizde CV’nizle yollara düşersiniz.İş bulamazsınız.Bulursanız da gayet kötü şartlarda işler bulursunuz.Heyecan olmadan bir hayat yaşayabilirsiniz.Veya heyecanlı bir hayat yaşayabilirsiniz.Ve sonunda da şans da yardım ederse,cebinizde iyi bir parayla genç yaşta emekli olabilirsiniz. Emre Uğurlu(sporisrx.com):Aslında tam sorumla ilgili birşey söylediniz.Küçük bir anektot söyleyeceğim onunla ilgili görüşünüzü isteyeceğim.Napolyon’a kral olduğu zamanda çok iyi bir komutan adayı getirmişler.Genç bir adam,çok başarılı,çok iyi,çok iyi savaş taktikleri biliyor.Anlatmışlar Napolyon’a şu sebeplerle,bu yüzden senin baş komutanın olabilir diye.Napolyon dönmüş tek birşey sormuş şanslı mı bu çok? Diye sormuş. Siz az önce bir sürü şey anlattınız ama konuşmanızda hiç şans kelimesi geçmedi.son sorunun cevabına kadar.Girişimcinin başarısında şansîn etkisi var mıdır?Bu konudaki görüşünüz nedir?
Ziya Boyacıgiller: Şans konusunda güzel sözlerden bir tanesi “şans hazırlıklı olana gelir”.Onun için benim anlattıklarım,sizi şansa hazırlayan şeyler.Yoksa ben şanslı değilim diyorsunuz.Şans bir bakıma akılda olan birşey.Ben şanslıyım diye hissettiğinizde şans sizi buluyor.Onun için aklınızda tutmanız lazım ben şanslı kişiyim diye.İkincisi kendinizi hazırlamanız lazım.Şans tabiki önemli ama şans aynı zamanda bir çarpan etkisi yapan birşey.Yani şans gelirse çok başarılı oluyorsunuz.Şans gelmezse az başarılı oluyorsunuz.Yine başarılı olmanız mümkün o elinizde.Başarı için 4 şey lazım diyorlar:zeki olmanız lazım,motive olmanız lazım,sabırlı olmanız lazım ve şanslı olmanız lazım. Erdem Yurdanur:Öncelikle çok güzel bir sunumdu teşekkürler.Söylediğiniz gerekliliklerden birisi de takım halinde çalışmak.Benimde takım halinde çalışan bir ekibim var şuanda.Kendime göre yöntemlerim var.Siz de çok başarılı bir girişimci olduğunuza göre takımınızı birarada tutmak,onları motive etmek için,ne tür özel şeyler yaptınız?
Ziya Boyacıgiller: Benim bana yapılmasını istediğim şeyleri takıma yapıyorum.Yani kısacası bu.Ben öğrenmeyi seviyorum,takıma öğrenecekleri durumları oluşturuyorum.Ben bana iyi davranılmasını istiyorum,takıma iyi davranmaya çalışıyorum.Ben para kazanmak istiyorum,onlara da para kazandırıyorum.Bugün airties’da biz belki Türkiye’de ilk defa yaptık emin değilim,bütün çalışanlarımız hisse sahibi.Bunu yapmamız lazım.İnsanların size kalmasını istiyorsanız,hepsi benim diye sarılmamanız lazım,açmanız lazım biraz da paylaşmanız lazım. Ömür Yılmaz:Benim sorum girişimcilerin desteklenmesi ile ilgili.Sponsorlara bakıyorum,aşağı yukarı sponsorların hepsi internet yatırımcısı.Ama baktığımda büyük bir banka yok,bir holding yok,devletin hiç bir enstitüsü yok.Kosgeb var onlar da kobilere destek oluyor benim bildiğim kadarıylaTübitak var onlarında çok kısık destekleri var,hatta yok diyebiliyorum.Çünkü bütçelerinin sadece çalışan personelin maaşına yettiğini biliyorum.Ya da öyle söyleniyor.sizce büyük kuruluşlar ve kamu niçin destek vermiyor?Burak bey bu konuda inanılmaz özveride bulunuyor tamamen karşılıksız bir organizasyon kuruyor.Mesela biz hiç bir ücret vermedik buraya geldiğimizde.Yani böyle bir oluşum neden olmuyor bizde?Veya biz bu topluluk,böyle bir oluşum için birşeyler yapabilir miyiz?Sizin engin görüşünüz olduğu için soruyorum.Teşekkür ederim.
Ziya Boyacıgiller: Ben niye girişimci oldum diye düşünürsem,seneler önce okuldan çıktım,ozamanlar kriz vardı,76 senelerinde petrol krizi,hatırlarsınız bazılarınız.iş bulmak çok zordu.Bilhassa benim Amerikan vatandaşlığım falan olmadığı için bir takım işlere de giremiyordum.Onun için 20 tane şirketle konuşmaya girdim üniversitede,3 tanesi beni geri çağırdı.bunlardan iki tanesi bugün Türkiye’de de var olan,dünya büyüklerinden,iki-üç harfli şirketlerden.Bunlara gittim.Gittiğimde kravatlı,temiz giyinmiş,saçı başı düzgün traşlı,bir takım insanlar oturmuşlar sessiz sakin masalarında çalışıyorlardı.Üçüncü şirkete gittim.Şirket silikon vadisinde olduğu için taksiciye dedim ki ben .. şirketine gitmek istiyorrum.Taksi şoförü bilemedi,sonra sorduk öğrendik zar zor.Gittiğimizde ortalıkta kör dövüş gibi birşey vardı.Benim gibi 8-10 kişiyi daha çağırmışlardı aynı gün.
Biri bir odadan çıkıyor,biri bir odaya giriyor filan öyle bir ortam.Öğlen yemeğe gitmeye kalktık,yer ayırtmamışlar.Bir saat beklememiz gerekti yemek için.Yemeğe oturduk herkes,yani orda çalışan mühendisler daha yaşlı başlı,bira içtiler şarap içtiler öğle vakti.Geğik falan.Bir saaylik yemek üç saat sürdü.Fakat müthiş bir eğlence.Mühendislerin hepsi saçı sakalı dağınık,bluejeanlerle gelmişler.Akıllarına gelen şeyi soruyorlar,söylüyorlar filan.Beni o cezbetti.Ben oraya girdim. Ben öyle bir insanım.Yani benim mottom söylemek istediğim şey devlette,büyük şirketler de gölge etmesin başka ihsan istemem.