Soru(m)suz nesiller
"Evrende en büyük ziyan sorgulama yeteneğini yitirmiş bir beyindir" diye güzel bir söz okumuştum. Hayatta neleri sorgulamak ya da sorgulamamak gerekir diye düşünmeye başladım ve kendi yaşamımdan yola çıkarak bazı cevaplar aramaya başladım. Bu söz beni uçsuz bucaksız bir evrende sanki kara delikte kaybolmuş gibi hissettirdi. Çıkışı aramaya çalıştım. Sonrasında ise tek bir sonuç ortaya çıktı zihnimde. Bilmiyordum çünkü bu yaşıma kadar neleri bu süzgeçten değerlendirerek kabul ettiğimi ya da etmediğimi kestiremiyordum. Hayat görüşüm, insanlara, olaylara ve evrene olan yaklaşımım, ön yargılarım, inanışlarım yani bütünüyle birçok yapı bu şekilde kurulmamıştı. Belki bugüne kadar birçok şey beynimin doğal refleksi olarak istemsiz olarak değerlendirilmiş, bana verilenleri kabul etmiş ve ona göre oluşturmuştum. Ama bunların sistemli şekilde olmadığı apaçıktı. Gelişigüzel bir hayat yaşamıştım sanki...
Acaba sadece ben miydim bu şekilde olan? Yalnız olmadığımı uluslararası raporlar gösteriyor aslında. Küresel İnovasyon Endeksi’nde 141 ülke arasında 58. sıradayız. Yenilik, buluş ve inovasyon yapabilmek ilk başta sorgulama yeteneğiyle alakalı olduğunu düşündüğüm bu gösterge benim için yeterliydi. Endeksin İlk sıralarında İsviçre, ABD, İsveç, Hollanda ve Finlandiya gibi ülkeler yer almakta. Bu ülkelerin başarısı mutlaka tek bir sebebe indirgenemez. Ama oluşan bu girişimcilik kültürünün önemli bir dinamizmini sorgulama yeteneğinin o ülkelerde kazandırılmış olması ciddi bir ipucuydu. Optimist Dergisinin 2014 Nisan sayısında yatırım ve finansal olmayan desteklerle startup'lar geliştiren İsviçre merkezli Seedstars'ın kurucu ortağı Pierre- Alain Masson'un şu ifadesi çok fazla dikkatimi çekmişti. Masson İsviçre'nin neden bu kadar başarılı olduğuna dair kendisine yöneltilen soruya şu şekilde cevap vermişti. " İsviçre eğitiminde sorgulama yeteneği daha küçük yaşlarda çocuklara aşılanmakta. İlk öğretilen şey hiçbir şeyin doğru olmadığıdır. Bu da çocukların her şeyi eleştirilebilmesini ve sorgulamasını sağlıyor". Yani kısaca eğitim sisteminin önemini vurguluyordu Masson. 8 milyonluk küçük bir ülkenin başarısındaki en büyük etmen bence de buydu. Ülkemizde ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yapmış Erdoğan Bayraktar bir konuşmasında " Bu ülke müslüman bir ülke. Yüzde 99'u müslüman. Tarihten gelen bir yapısı var. Türkiye'nin bulunduğu coğrafya çok zor bir bölge ve Türkiye onun merkezinde bulunuyor Şimdi Türkiye'nin konumu itibariyle biz icat yapamıyoruz. Tarım ülkesiyiz biz. Ne yapacağız." diyerek konuyu bambaşka bir alana çekiyordu. Acaba doğru mu düşünüyor diyerek yine endeks verilerinden başka ülkelere baktım. Orada İsrail, Japonya, Singapur, Çin gibi geleneklerine bağlı olan ülkelerin başarılı olması bu düşünceyi kısmen çürütüyor. Yani bizim müslüman bir ülke olmamız girişimci olmamıza engel değil gibi.
Masson'un belirttiği daha mantıklı görünüyor benim açımdan. Eğitim bir toplumun inşasında en önemli unsur. O bakımdan kendi yaşamımdan yola çıkarak bugüne kadar edindiğim şeyler aslında bana dikta edilen şeylerin ürünüydü. Çocukluğumda, ilkokul sıralarında, lisede, üniversitede iken bana ne öğretilmişse ve ne verilmek istenmişse hayatımın birçok şeyini buna göre şekillendirdim. Şimdilerde ise ülkemizle alakalı birçok sorunun çözümünü kendi içimde ararken sonuç olarak ben ve benim gibi yetişmiş sayıları milyonları aşan bu insanların ülkeyi kalkındırabilmesinin güç olacağı ortaya çıkıyor. Yani soru sormamış, sormaktan korkutulmuş, sorgulamamış ve sonucunda meydana gelen soru(m)suz bir nesilden bir şey beklememek kanaatindeyim. En acısı da bunun farkında olmayıp da ömürleri boyunca kandırılmış bir şekilde yaşayacak olanların sayısının hiç az olmaması. O yüzden geleceğimiz yetiştireceğimiz yeni nesillerde ve kendisini bu sarmaldan kurtaracak olanların elinde.
Esas mevzumuz ise çocuklarımıza nasıl bir eğitim verdiğimiz. Kısa bir araştırma yaparak mevcut eğitim sistemimizde hangi dersleri çocuklara verdiğimize baktım. Türkçe, Matematik, Hayat Bilgisi, Müzik, Beden Eğitimi ve Görsel Sanatlar ilkokul 1,2 ve 3. sınıflarda okutulmakta, 4. ve 5. sınıflarda ise Sosyal Bilgiler, Fen ve Teknoloji, Trafik Bilgisi, Yabancı Dil ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi verilmektedir. Aynı şekilde İsviçre'deki bir okulun müfredatını inceledim. Orada 1. ve 2. sınıfta Matematik, Almanca, Etik ve Din, Görsel Sanatlar, El Sanatları, Tekstil, Müzik Enstrüman Dersi, Egzersiz ve Spor Dersleri. 3.4.5 ve 6. sınıflarda ise bu derslerin yanına Fransızca ve İngilizce dil eğitimi eklenmiş. Aslına bakarsanız derslerde çok farklılık yok. Belki sadece dil eğitimine verilen önem İsviçre'de daha çok denilebilir. O da İsviçre'nin Alman ve Fransız kökeninin olmasından kaynaklanıyor olabilir. Zannediyorum ana farklılık derslerin ne olduğu değil o derslerin nasıl öğretildiği.
Sorgulamaya üniversite hayatımdan sonra başlayan biri olarak sorunlarımızın ne olduğunu ve nasıl çözmemiz gerektiğini bulmaya çalışıyorum. Yukarıda anlatmaya çalıştığım şey geleceğimize ümitle bakmamız açısından son derece önemli bir konu bence. Çocuklarımıza birçok şeyi iyi bir şekilde sunuyor, öğretiyor hatta eğitiyoruz gibi düşünüyoruz. Eğer hata çocukta ise okullar olarak aileye, aileler olarak ise okula yüklüyoruz bütün suçu. Sonra bütün hayatları boyunca yapacağı davranışları, işleri acımasızca eleştiriyoruz. Mükemmel olmasını, bu ülkeyi, işini, eşini en iyi şekilde idare etmesini bekleyip duruyoruz. Ama ona bütün bu soruların ve cevapların kendi içerisinde olduğunu düşünmeye fırsat vermeden yapıyoruz. Bırakalım artık çocuklarımızı düşünsünler, görsünler, eleştirsinler ve okusunlar. Lütfen bırakalım doğru diye inandığımız yanlışları çocuklarımıza aşılamayı. Doğruyu da yanlışa da onlar karar versinler. Doğru bildiklerimizle ülkeyi getirdiğimiz nokta ortada iken daha fazla bu yanlışa devam etmeden sözü geleceğimizin sahiplerine yani çocuklara ve gençlere bırakalım. Sadece onlara yol açalım ve sorgulamalarına izin verelim.
Not: Yazılarım çalıştığım kurumla bağdaştırılamaz. Görüşlerim tamamen şahsıma aittir.
Alper ŞAŞMAZ Sanayi ve Teknoloji Uzmanı – Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı