Silikon Vadisi'nden Notlar
Amerika'daki akademik bir konferansta Boğaziçi Üniversitesi'nde devam ettiğim doktora tezimle alakalı bir sunum yapmak üzere davet alınca bu fırsatı değerlendirmek ve girişimci yanımı beslemek üzere kendime biraz izin verdim ve eylül ayının ilk haftasını San Francisco'da geçirdim. Uzun zamandır burada yaşayan arkadaşlarımı görmek istemenin yanında buradaki yaşamı gözlemlemeyi ve mümkün olduğunca girişimcilik camiasını anlamayı istiyordum. Aynı zamanda San Francisco uzun zamandır merak ettiğim ve görmek istediğim bir yerdi. Özellikle teknoloji alanında bir çok yeniliğin merkezi olan bu yerin diğer şehirlerden farkını ben de herkes gibi oldukça merak ediyordum. Bir hafta içinde buna cevap bulmanın güç olduğunu biliyorum ama yine de havayı koklamaya çalıştım diyebilirim :)
San Francisco ve civarını gezmenin yanında Stanford ve Berkeley üniversiteleri ile Google, Facebook ve Twitter ofislerini ziyaret ettim. Bunların dışında Quallcom, Vmware, Cisco gibi şirketlerde çalışan arkadaşlarımla görüştüm. Buradaki arkadaşlarım vasıtasıyla yeni insanlarla tanıştım. Bahçeşehir üniversitesi'nin silikon vadisinde açılan kampüsünü ve burada faaliyet gösteren Starters Lab'i ziyaret ettim. Ayrıca sevgili Burak hoca vasıtasıyla burada yaşayan bir kaç kişi ile irtibata geçtim ve Plug and Play Tech Center adında bir kuluçka merkezini ziyaret ettim. Bir çok kişiyle de görüşmek üzere mesajlaşmama rağmen vakit darlığından görüşemedim. Bir hafta için yine de fena sayılmaz :)
Gözlemlerim ve görüşlerim şu şekilde :)
1. San Francisco, İstanbul'a çok benzeyen bir şehir. Sadece fiziksel ve görünüm anlamında değil enerji anlamında da İstanbul'daki girişimcilik camiasında buradakine benzer duyguları yaşadığımı söyleyebilirim. Türk veya yabancı bir çok kişiyle sohbetimde iş fikirlerini konuşmanın verdiği heyecanı burada da hissettim. Ama yine de bu duygu ancak girişimci ruha sahip insanlarda var. Yani silikon vadisindeki herkes girişimci değil ve herkes iş kurmanın zorluklarından bahsediyor. Dolayısıyla buraya geldiğiniz andan itibaren sizi hazır bekleyen yatırımcılar yok. Ancak daha geniş bir profile hitap eden daha sofistike bir yatırımcı topluluğu ve dünyanın dört bir tarafından gelen girişimcileri umabilirsiniz.
2. Bahçeşehir Üniversitesi'nde Starters Lab'in düzenlediği Devrim Yaşar'ın koding.com hakkında konuşmacı olduğu toplantıya katıldığımda kendimi Türkiye'de hissettim. Tabi bunda sunumun Türkçe olmasının da etkisi yok değil :) Starters Lab'in kurucuları Efe ve Ayşe'nin anlattıklarına göre vadideki -buradaki bir çok kişi silikon vadisine kısaca vadi diyor :)- Türk girişimciler arasındaki dayanışmayı artırmayı ve hatta Türkiye'deki girişimcilerin öğretici kısa programlar eşliğinde veya taşınmak üzere San Francisco'ya gelmelerini amaçlıyorlar. İrtibata geçmek isteyenler için bunu da duyurmuş olalım. Bu arada koding.com'un da Stanford Universitesi ile bir işbirliği olduğunu öğrendim ve gurur duydum.
2. Palo Alto'daki Coupa Cafe'nin Etiler veya Kanyon Starbucks'tan bir farkı yok. İki günde üç kişi aynı cafeyi buluşma mekanı olarak önerdi :) Burada ilk olarak Doğan Kaya Bektaş ile buluştum. Doğan da benim gibi 2008 yılında etohum'da ilk seçilen projelerden birinin ortağı idi. Daha sonra Speeddate'de çalışmak üzere vadiye gelmiş ve 2012 mayıs ayından beri Amerikalı ortağı ile beraber bir mobil oyun üzerinde çalışıyor. Bu proje önemli çünkü Y Combinator'ın yaz 2012 elemelerini geçme başarısını gösteren bir girişim olmuşlar. Doğan'a göre burada girişimci olmakla Türkiye'de girişimci olmak arasındaki en temel fark beraber çalıştığınız kişiler ve size yön gösteren mentorlar. Hem kendi ortağı Simon'ın geçmiş tecrübesi hem de Y Combinator'ın sağladığı network ve mentoring imkanı ile buradaki fırsatlardan memnun görünüyordu. Yalnız şu anda bir yatırım peşinde koştukları için geliştirdikleri uygulama adına bir pivoting yapma endişesi içinde olduğunu da belirtmeden geçmiyim. Yani ister İstanbul'da ister SF'da olun şu sözü unutmamak lazım: "There is no free lunch - Bedavadan ekmek yok" :)
Coupa Cafe'de ikinci olarak görüştüğüm kişi Boğaziçi Endüstri mezunu ve Stanford'da MBA'ini henüz bitirmiş Soner oldu. Kendisi yaz boyu bir başka Türk girişimci ile kurduğu VC fonu için yüklü miktarda para toplamak üzere uğraşmış. Daha önce hayatını disiplinli bir şekilde yaşadığını anlattıktan sonra vadi yaşamında yarın ne olacağını bilmemenin getirdiği zevkten ve buradaki kültürün risk almayı teşvik etmesinden konuştuk.
Bu cafedeki üçüncü buluşmam ise ODTÜ'den arkadaşım Quallcom'da çalışan Ferit ve Google'da reklam optimizasyonları üzerine çalışan Taylan'la oldu. İkisi de şirketlerinden oldukça memnun bir şekilde buradaki sosyal yaşamdan bahsettiler.
4. Gezdiğim yerler arasında girişimciler açısından en enteresan olanı Plug and Play Tech Center idi. Burada beni karşılayan, heyecanla ve istekle merkezi gezdiren Mohannad'in söylediklerine göre bu kuluçka merkezi daha önce Google, PayPal ve Dropbox gibi firmalara da ev sahipliği yapmış ve aynı zamanda bir çok kişinin vadideki durak noktası olmuş. Altyapı ve bina olarak Türkiye'deki bir çok kuluçka merkezinin burayla yarışabileceğini ve hatta daha iyi ofislere sahip olduklarını söyleyebilirim. Ancak buranın en önemli farkı dünyanın dört bir yanından bir çok farklı girişimin bir arada bulunmasını sağlayarak sinerji oluşturmuş olması. PnP bunun için bir çok ülke hükümeti ile işbirliğine gitmiş. Bunların arasında Kanada, Şili, Avustralya, Malezya gibi ülkeleri saymak mümkün. Mohannad'in verdiği bilgiye göre çok kısa bir süre içinde Türkiye'den de Tübitak'ın desteği ile 10 adet girişim seçilerek burada üç aylık bir programa katılmaları sağlanacak. Merkezde bulunan tüm bu girişimler üç aylık dönemler sonunda sunum yaparak yatırımcıların karşısına çıkıyorlar. En sonuncusu ise geçtiğimiz perşembe günü oldu ve Türkiye'den de bazı VC'ler buraya gelerek bu sunumlara katıldı. PnP'in bir diğer düşüncesi ise vadideki girişimlerin diğer ülkelere açılmasına yardımcı olmak. Yine bunun için ülkelerdeki önde gelen firmalar veya hükümet ajansları ile ortaklıklar yapıp vadideki girişimlerin büyümesini sağlamaya çalışıyorlar.
5. Google, Twitter ve Facebook ofislerinin her biri çalışanları motive etmek üzere üst düzeyde tasarlanmıştı. Her ne kadar her biri startup havasını yansıtmak üzere tüm bunları yapsa da kurumsal hava oldukça hissedilirdi. Burada çalışan arkadaşlarımı girişimcilik ruhundan biraz uzak buldum. Ancak yine de burada keyifli bir şekilde yaşamak için bu şirketler çok iyi çalışma ortamı sunuyorlar. Twitter'da yaklaşık 1000 civarı çalışandan 7 tanesi Türk iken Google'da 15000 çalışan içinde yaklaşık 40 tane Türk var.
6. Çok fazla teknoloji şirketi, çok fazla girişim olunca burada bir mühendis ve grafik tasarımcı açığı söz konusu. Bu durumda kendisine güvenen yazılımcı, tasarımcı ve mühendislerin buradaki fırsatları değerlendirmesi akıllıca olabilir :)
7. London Business School'dan arkadaşım Ran ile üç sene önce son konuştuğumuzda İsrail'de kendi kurduğu mobil yazılım şirketi ile uğraşıyordu. Bu süre içinde şirketi Facebook tarafından satın alınmış ve ekibi ile beraber San Francisco'ya taşınmışlar :) Kendisine bu işin taktiğini sorduğumda satın almanın yaklaşık 1.5 sene sürdüğünü ve ilk görüşmelerin satma isteği ile değil geliştirdikleri mobil uygulama için API isteği ile başladığını anlattı. Facebook'ta konuyla ilgili doğru kontağa ulaşmasının altı ay aldığını ve sonrasında Facebook'un kendileri ile ilgilenmesinin planla hazırlanmış "tesadüfi" süreçler sonunda ve ısrarcılık sayesinde başladığını anlattı. Anlattığına göre Facebook Hindistan pazarına girmek istediğinde buradaki bir yerel operatör kendileri ile daha önce çalışmış ve kendilerinden övgüyle bahsetmiş. Bununla beraber Facebook'la görüşmeler sürerken kendisini uzakta hissettirmek istemediğini ve sıklıkla vadiyi ziyaret ettiğini ve bu sayede birebir ilişkileri geliştirdiğinden bahsetti. Bu da şirketini vadideki büyük şirketlere satmak isteyen Türkiye'deki girişimciler için örnek olsun :)
8. Benzer bir durum Twitter'da çalışan arkadaşım Tufan'ın daha önce çalıştığı start-up için de geçerli. Kurumsal firmalar için security yazılımları yapan Dasient şirketi online reklamlar için security yazılımı geliştirmeye başladığında Twitter'ın radarına girmiş ve kısa
bir süre içinde satın alınmış. Satın alma sonunda şirket çalışanlarının bir çoğu Twitter'lı olmuş. Ancak yine de şunu hatırlatmakta fayda var. Bu tür satın almalar sonunda Facebook, Twitter gibi firmalar dört beş seneye varan bir vesting zamanı öngörüyorlar. Dolayısıyla bu süreden önce işten ayrılan kişi şirket ile ilgili hisseler için hak iddia edemiyor.
9. Tüm konuşmalarda nedir burayı farklı yapan sorusuna ortak olarak verilen yanıt sanırım "kültür" oldu. Açmak gerekirse burada yardımlaşma, açıklık ve birlikte çalışma gerçekten üst düzeyde. Sizin hangi milletten olduğunuz veya nasıl göründüğünüzden ziyade sizin ne söylediğiniz ve nasıl harekete geçtiğiniz önemli. Herkes gerçekten birbirinin başarısı için yardım eder durumda. Bunu bir kaç ayrı kişiden duyduğum için yazıyorum ama "pay it forward" yani iyilik yap denize at tarzı bir yaklaşımı herkes benimsediğinde herşeyin daha kolay olduğu aşikar.
Sonuç olarak İstanbul'daki girişimcilik ortamının altyapı, imkanlar ve insan kaynağı olarak San Francisco'dan farklı olmadığını düşünüyorum. Ancak kültürel olarak yenilikçi düşünceyi teşvik etmeye ve yardımlaşma zihniyetini yaymaya ihtiyacımız var. Ayrıca girişimcilerin ortak çalışma konusunda yatırımcıların da yenilikleri ortaya çıkarma adına risk alma anlamında kendilerini daha fazla eğitmeleri gerektiğini düşünüyorum. Önümüzdeki dönemde taklit projeler yerine orijinal fikirlerin Türkiye'den de çıkabileceğini düşünüyorum ancak bunu gerçekleştirecek kişilerin mutlaka silikon vadisi ile temasta olmasını öneriyorum.
Ayrıca bir hafta boyunca beni ağırlayan sevgili arkadaşım Tufan Demir'e de hem ev sahipliği hem de Twitter logolu bardaklar için çok teşekkür ediyorum :)
Özellikle merak ettiğiniz konularla ilgili yorumlarda bulunursanız bir başka yazıda bunları ele alabilirim :)