Prof.Dr. Erhan Erkut: Etohum 2011 Antalya Kampı
Hazırlayan: Mehmet Tashanligil
Günaydın arkadaşlar.
Burak ben teşekkür edeyim sana tekrar beni buraya çağırdığın için. Bu zayıf girişimcilik ekosistemimizin parlayan yıldızı olmaya devam ediyor etohum. Ciddi söylüyorum bunu. Bu Twitter çok ilginç bir şey ya... Benim fırtınalı bir yolculuk geçirdiğimi sadece Twitter’dan takip edenler biliyor ama bakıyorum “hocam geçmiş olsun falan...” Bakar bakmaz güldüm suya... Şimdi bugün şöyle 5 tane alt başlık belirledim ben.
İlk önce isterseniz biraz, hani empati kurmak babından şunu söyleyeyim. Ben bu işlerle niye uğraşıyorum? Çünkü ben bir gardrop girişimcisiyim, cosed entreprenuer’ü tercüme ettim. Ben de girişimci olmak istiyorum ama yaşım geçti, çoluk çocuk, eh işte kariyer falan yaptık. Farklı bir girişimcilik peşine düştüm. Aslında düşünürseniz benim yaptığım iş tamamen bir startup. Daha önce yapılmamış bir iş yapmıyorum tabi ama daha önce yapılmış bir işi başkalarının yaptığından biraz daha farklı bir şekilde yapmaya çalışıyorum. Yeni bir value proposition ortaya çıkarmaya çalışıyorum. Biraz daha iyi yapmaya çalışıyorum kimsenin yapmadığı bazı şeyler yapmaya çalışıyorum ve sizin karşılaştığınız sorunların çoğu işte yeni bir ürün. Bu ürün hangi piyasaya gider. Bu ürünün fiyatlaması ne olmalıdır. Bu ürün nasıl pazarlanmalıdır. Bunların hepsi üniversitede var. Mesela bu sene 8 tane yeni lisans programı çıkartıyoruz. YÖK’e başvuru yaptık. Bunlardan bir tanesi de Girişimcilik. Girişimcilik diye bir lisans programı. İnşallah kabul ederler bilmiyorum. Dört yıllık bir lisans programı. Geliceksiniz okuyacaksınız girişimcilikten mezun olacaksınız. Bunu kabul ederlerse seneye inşallah bir Girişimcilik masterı 1 yıllık, hani mühendisleri falan MBA yerine Entepreneurship MBA gibi bir diploma. Bunların hepsi aslında bir startup. İşte çalışanlarınız var belirli bir para yönetmeniz lazım, tabi çok şanslıyım çünkü hani siz melek yatırımcı arıyorsunuz. Beni bir melek yatırımcı aradı. Benim param var bir iş yapmak istiyorum dedi. O açıdan hakikaten şanslı olduğumu düşünüyorum.
Bu gardrop girişimciliğinin dışında bir sebep daha var benim girişimcilike ilgilenmemde. E tabi Hüsnü Beyin de girişimci olması ve yeni girişimcilerin eğitimine önem vermesi de bizim üniversitenin bu girişimcilik eğilimini güçlendiriyor. Fakat bir yandan da... Yani ben bu konuda uzman falan değilim arkadaşlar. Ben endüstri mühendisiyim. İşletme öğretim üyesiyim. İşte arada bir okurduk böyle girişimcilik makaleleri falan, son iki üç yılda biraz daha çok okumaya başladık. Çok ilginç şeyler gördüm. Bakıyorum Amerika’da 15 yıllık bir veritabanına bakmışlar 93-2008 arası yeni net işlerin %65’ini girişimciler ve hızlı büyüyen küçük şirketler üretmiş. Yani o bildiğiniz IBM’ler falan değil de daha böyle Google türü şirketler. %65 çok büyük bir rakam ekonomi için ki artık oturmuş bir ekonomiden bahsediyoruz. Gerçi o ekonomi de kabuk değiştiriyor şuanda. Bayağı bir servis ekonomisine doğru dönmeye başladı Amerikan ekonomisi. E bunun yanında Türkiye’ye bakıyoruz. İşsizlik diye devasa bir sorun var. %10’un altına düşmüyor. Yani bu artık kronik bir sorun. Yani 2.5 milyon işsizimiz var... Bu hesaplar çok ilginç... İş aramayanları saymıyorlar. Tamam abi I gave up. Ben bundan sonra artık iş falan bulamam nasıl olsa diyen insanlar işsizler ordusundan sayılmıyor. Sadece hala iş aramaya devam edenleri kullanıyorlar nominated denominated hesabı yaparken. Dolayısıyla %10 gibi komik bir rakam çıkıyor. Hani iş, potansiyel iş gücü diye baktığınızda bu rakam %30’lara varmak durumunda. Yani biz işte %6’ları falan gördük büyüme hızı olarak. Dünyada görülmeyen büyüklükleri gördük ama bu %6’lar bile bizim kronik işsizliğimizi çözemedi. Yani işte krizden sonra %14’leri gördük şimdi tekrar 12-11’lere düştü. Ama 2001 krizinden sonraki %5-%6 büyüme döneminde bile... yani dünyanın en hızlı büyüyen emerging marketlerinden biri olmamıza rağmen bu %10’un altına işsizliği düşüremedik. E bu nedenden acaba diye biraz düşündüm. Sağ olsun dünya bankasının yayınları işime yaradı. Bir de şu nüfus piramidine bir göz attım. resim bütün çıplaklığıyla ortaya çıktı. Bu da aslında biraz ayıp bir şey ama Amerika’dan alıyoruz bu verileri census.gov’dan alıyoruz. Bu çok güzel bir resim. Ben grafiklerden çok hoşlanan birisiyim. Bu taraf kadınları gösteriyor bu taraf erkekleri gösteriyor. Bunlar da yaş grupları 0-5, 5-10, 10-15 böyle gidiyor. Bu da işte o yaş grubunda o 5 yıllık yaş grubunda kaç kişinin olduğunu gösteriyor. Population Pyramid deniyor buna. Neden piramid dediği açık. Her ülke için aşağı yukarı bir piramid şeklinde. Şimdi bu aslında bir planlamacı için çok kötü bir resim. Yani bir servis verdiğinizi düşünün veya üretim yaptığınızı düşünün. Hani talep diyelim. mümkün olduğu kadar sabitse işiniz kolay her gün 10 tane üretirsin 10 tane satarsın. Burda öyle bir durum yok burda hızlı büyüyen bir nüfus görüyorsunuz. E bu da bir planlama işi daha yukarlarda büyüklerimizin yaptığı planlama işi. Büyüyen veya küçülen ülkelerin ekonomisini yönetmek daha zor. Küçülenleri yönetmek zor, onu da söyliyim, çünkü oraya da geliceğiz. Ben görmeyebilirim ama sizler göreceksiniz. Küçülen ekonomiyi yürütmeye çalıştığın zaman tepede bir sürü emekli oluyor. Adam 30 sene çalışmış emekli maaşını hak etmiş vermeye mecbursun. Maaşı ödeyecek adam yok alt tarafta. Yani bu piramit şöyle terse dönmeye başlıyor bir müddet sonra. Bunu işte Avusturya’da Almanya’da görüyoruz. O ülkelerin de başka dertleri var. Ne yapıyorlar? İşte emeklilik yaşını yukarıya çekiyorlar. Ya da işte dışardan imigrant migrant worker falan getiriyorlar. Ya da eğitimi kısaltmaya çalışıyorlar insanları bir an önce iş gücüne katmaya çalışıyorlar. Türkiye’nin problemi farklı. Türkiye ciddi olarak büyüyor ve bunu birazcık ilerlettiğimizde bu 1990 rakamları. Korkutucu bir şey görüyoruz 2000’de böyle. 2010’da böyle. Alt taraf böyle oturmaya başladı. Bu aslında iyi bir haber yani Türkiye’deki nüfus artışının artık yavaşladığını gösteriyor. Artış yavaşlıyor. Acceleration yavaşlıyor ve 100-110 milyon arasında bir yere oturacağını gösteriyor nüfusun. Fakat şöyle düşünün 55-60 yaşlarında insanların iş gücünün dışına çıktığını düşünün, 20 yaşında da iş gücünün içine girdiğini düşünün. Giren sayısı çıkan sayısının iki misli civarında. Önümüzdeki yirmi sene en azından for seeable future diyelim önümüzdeki 20-30 sene boyunca iş gücüne katılacak insan sayısı çıkacak insan sayısının iki misli. 6.8 milyon nüfus var 15-19 arasında 55-59 arasında 3.2 milyon nüfus var. Yani nerden baksanız her sene 750bin yeni iş yaratmamız gerekiyor falan diyorlar ya bazen politikacilar. İşte burada görünüyor o. 750 bin iş yaratılması gerekiyor. 2.5 milyon da işsiz var. Yani 750 bin yatarırsan işsizlik sabit kalır azalmaz. E bu nasıl olacak? Ya ben inanmıyorum. Gerçekten inanmıyorum devletin veya büyük şirketlerin işte Garanti bankasının yapacağı alımlarla IBM’in yapıcağı alımlarla Vestel’in yapıcağı alımlarla bu 750bin artı 2.5 milyonun ortadan kalkacağına inanmıyorum. Girişimcilikten başka yok görmüyorum. Her girişimci ortalama -Amerikan rakamları bunlar- 4 ile 5 kişi arasında çalıştırıyor. Böyle düşünürseniz bayağı bir multiplier effect var oyunun içinde.
Şimdi şöyle bir quiz yapayım dedim size. Çok çok uyumayın. Gerçi daha yemek yemediniz ama... Türkiye’nin girişimci olmaya karar vermesi gerekiyor kardeşim! diyorum ben şimdi. Bu lafı aslında şuan da artık TOBB’da söylüyor, bir çok kişiden duymaya başladık. Böyle bir şey olabilir mi? Bir ülke girişimci olmaya karar verebilir mi ve girişimcilikte başarılı sonuçlar elde edebilir mi? Bu quizi bundan 1 hafta önce Ekonomi Gazetecileri Derneği’ne yaptığım bir sunumda sordum. 44 tane ekonomi gazetecisi vardı. Alayı çaktı. İlk 8 cevapları yanlıştı. Artık biraz böyle hintler falan verdik. Doğru cevabı buldular. Şöyle bir ülke düşüneceğiz. Bu ülkenin sivil araştırma geliştirme bütçesi Gayrisafi Milli Hasıla’sını %4.5’u. Türkiye’de bu rakamı bilen var mı? %0.9-%0.8 evet bravo yani %1’in altında %1’in biraz altında. Amerika’da da 2.7. Çin 1.4 fena değil. Venture Capital Investment per Capital yani ülkedeki venture Capital investmentları nüfusa böldüğünde dünyada 1 numara. İki numara olan ülke Amerika onu iki buçuğa katlıyor. Bunun da paranın büyük çoğunluğu dışarıdan geliyor. Foreign Direct Investment. Bir de Amerika dışında ülkeler arasında NASDAQ’da yani işte High-Tech şirketlerin gittiği yerde en çok listed şirketi olan ülke. İki tane örnek verdim Japonya 6, Almanya 2, Türkiye 0 çünkü Turkcell NASDAQ’da değil NYSE’de. Bu ülkenin 63 tane şirketi var. Kim bu ülke?
Toplu Cevap: İsrail.
Abi girişimcisiniz. Bravo. Bir de bildiniz. Çok ilginç. Yani eğitim seviyesi burada çok daha yüksek. Peki.
Dinleyici: İsrail’in olması normal zaten.
Evet abi. Tamamen katılıyorum. Tamamen katılıyorum. Bunu alıyor muyuz kayıta? Burak bu live mı şuanda? Hah peki. Şimdi biz bunlara üç günlük bir eğitim veriyoruz. Makro ekonomi, mikro ekonomi, finans. Bunların hemen hemen hiç birisinin ekonomi eğitimi yok. Alaylı işte basic constractlar nelerdir. Talep nedir, arz nedir, işte cari açık nedir, sıcak para nedir foreign direct investment nedir? Bunları falan anlatmaya çalışıyoruz. Bir yandan da bu girişimciliği anlatmaya çalışıyoruz. Burada işte Malezya dediler, Singapur dediler, Tayvan dediler. Bir tanesi Romanya falan dedi böyle hıh. Ben bunu nereden öğrendim? Startup Nation’dan öğrendim. Yani bir ülkenin neredeyse sıfırdan nasıl bir girişimci ekonomi yaratacağını görmek istiyorsanız şu Startup Nation kitabını okumanızı tavsiye ederim. Nasıl yaptıkları bayağı detaylı anlatılıyor. Daha da güzeli mesela körfezdeki Arapların bu işi neden yapamadığı da anlatılıyor. Adam Dubai’yi açtı işte Internet City. Ne oldu? Bir şey yok. Hani... de ekonomi gazetecileri hemen şey dedi. Onlarda çok Amerikan parası var hocam. Parayla olmuyor ki bu iş. Çünkü ben bu kitaptan Türkiye’nin yapıp yapamayacağını çıkarmaya çalışıyorum. İçinde yeteri kadar bilgi var kitabın. Ne konularda match edebiliriz İsrail’le ne konularda geriyiz. Birazdan bunu sizlerle konuşmak istiyorum. Dediğim gibi ben bu konunun uzmanı değilim. Ne taraflarımız yeterli ne taraflarımız eksik biraz konuşmamız lazım.
Şimdi mesela. Bu kitaptan şeytan dürttü Boulevard of Broken Dreams diye başka bir kitaba geçtim. Devletin girişimcilik ekonomisi yaratma çabalarının başarısız ve başarılı olanlarından bahsediyor bu kitap. Hani İsrail bu işi nasıl yapmış diyoruz ya... bir dev... Kesinlikle devlet yapmış bir kere. Bu hiç tartışılacak bir şey değil yani. Amerika’da da girişimciliği çıkartan devlet. Defence industry. Devlet artı Stanford University, Silicon Valley öyle gidiyor. Peki bu nasıl yapılabilir, nasıl yapılamaz? Boulevard of Broken Dreams’de yanlış örnekler var. Kitabın %80’i yanlışlarla dolu ki başkaları bu yanlışları tekrarlamasın diye ve ben bu yanlışların Türkiye’de yapıldığını görünce böyle içim burkuluyor ya... Yani istediğiniz kadar bağırın çağırın bir şey düzeltemiyorsunuz. örneğin Türkiye’de öğretim üyeleri şuanda şirketlere ortak olamıyor. Ancak teknoparkta olursa şirket. Teknoparktan çıktığı anda da kanunsuz. Kim yapacak bu işi. High tech, high impact girişimciliği kim yapıcak? Master talebeleri, doktora talebeleri, öğretim üyeleri yoksa işte dürüm lokantasıyla falan uğraşırız. Bunu yapacak olan öğretim üyesine sen şirket kuramazsın kardeşim diyorsun. Memursun diyorsun. Şöyle daha bir ilginç tarafımız var. Bu bizim bürokrat kökenimizden geliyor. Devletçi kökenimizden geliyor. Hani girişimcilere destek yapıyoruz. Alıyor parayı veriyor girişimciye hibe. Örneğin şuan KOSGEB 27.000 lirayı veriyor 60 saatlik eğitimi tamamlayın. Biz veriyoruz öyle eğitimler. Diplomayı götürün 27.000 lira hibe, 70.000 lira da beş sene... biliyorsunuz bunları siz. Bence bu tamamen yanlış. Çünkü esas sorun para değil o paranın peşine düşecek para sahibi. Yani meleğin parası lazım değil bize ki, meleğin beklentileri lazım, deneyimleri lazım, yönlendirmesi lazım. Devlet babada bunlar yok ki. Para var sadece. Para veriyor ve o para batıyor. E bunun doğrusunu adamlar yapmış. İsrail yapmış oradan öğrenmiş Yeni Zellanda’da yapmış. Yine devlet veriyor ama yatırımcıya vermiyor o parayı... Türkiye’de bunun ufak bir modeli var aslında IVCI. Fonların fonu diye bir fon kuruluyor. Devlet buraya bir koyuyor özel sektör iki koyuyor ve bunu özel sektör yönetiyor fonu, devletin parasını. Para batarsa devletin parasıda batıyor ama onunla beraber özel sektörün de parası batıyor. Çıkarsa özel sektör devleti buy-out edebiliyor. 5 sene içerisinde enflasyon verip devlete... yani downsideını devlet alıyor tamamen upside'ı özel sektöre bırakıyor bire iki. Tabi bu machingler risk seviyesine göre değiştirilebilir. Bazılarında birebir olabilir. Baızlarında bire dört bire beş olabilir. Şuanda biz bunu TOBB genç girişimciler kurulu olarak Ali beye önerdik ve bayağı olumlu karşıladı. Bu arada bu fonun isim babası ben olabilirim. FonFon diye bir isim takmışlar abi dedim kusura bakmayın yani Fonların Fonu’nun kısaltılması FonFon olmaz. Biz böyle okuldayken fanfinfon falan diye dalga geçerdik herifin birinin dediğini anlamadığımız zaman. Ben düşündüm ne olabilir Türkiye’de. hani böyle ulvi bir şey. Aklınıza güzel şeyler getirecek olan bir kelime. Kısa olması lazım ama. Ana olur abi ana. AnaFon yada dedim biraz daha yalaklık yapmak istiyorsanız AKFon deyin falan. AnaFon’u seçtiler. AnaFon diye şimdi bunu Ali Babacan’a önerecekler. İnşallah... İnşallah değil bu kabul edil... 100 milyon istiyorlar ya 100 milyon devlet koyacak 200milyon özel sektör sermaye koyacak 300 milyonluk bir fon olacak. Bununlan işte tanesi 300 binden yüzlerce binlerce şirkete startup sağlanabilecek. Şimdi işin bir de şöyle çetrefilli tarafı var. Biz bunu İsrail’lilerden öğrendik demek de çok popüler değil. Birileri yapıyor bunu. Başarılı olmuşlar. Biz de size bunu öneri... Yeni Zellanda! Tabi kötü örnekleri de vermek lazım işte benim geldiğim memleket Kanada. İşte small bussiness grands bilmem ne. Abi yani kobilere, batan kobilere devlet yardım ediyor. Bu yanlış. Batan kobi batacak abi. Yani ekonomiye ya inanıyorsun ya inanmıyorsun. Bu şekilde ayakta tutmaya çalış... böyle olunca Venture Capital çekiliyor ülkeden. Ben diyor devletle rekabet edemem ki kardeşim. Herkesin kendi işini yapması lazım ve sınırların içinde kalması lazım.
Peki Türkiye’de girişimcilik şuanda ne noktada? Ben çok heyecanlı buluyorum şuanda Türkiye’de girişimcilik ekosistemini. yani doğru zamanda bu işe girdiğimi düşünüyorum. Dolaptan doğru zamanda çıktığımı düşünüyorum. Neredeyse ölü olan bir ekosistem son iki üç yıldır bayağı bir hareketlendi. Ama şuandaki durum nedir? Bu Global Entrepreneurship Monitor’ü takip edenler var mı aranızda? tavsiye ederim yani dünyanın 59 ülkesinde girişimcilik track ediliyor. Ne durumda. 20 Ocak’ta çıktı en son rapor. Utanılacak bir şey söyleyeyim size. Biz 2009 raporuna giremedik Türkiye olarak. Yani iki elimizle bir raporu bir araya getiremedik ya! Sordum niye diye. 7500 Euro’ymış bunun survey maliyeti ve bu işi yapmakla sorunlu olan üniversite bu işi becerememiş. Yani ben yerin dibine geçtim bunu duyunca ya ve dedim gelin konuşalım bir daha böyle hata olmasın diye. 2008 raporunda varız 2010 raporunda yokuz tamam mı? Bir de 2008’den 2010’a girişimcilik %5.7’den 8.6’ya zıplamış görülüyor ben bunu inanılır görmüyorum. Bu kadar hızlı atlamaz 2 yılda girişimcilik.
Peki bunlar ne yapıyorlar. Ülkeleri 3 sınıfa bölmüşler. Yani factor drivenı nasıl çevireceğimi bilemedim ama işte tarımla ve madencilikle uğraşan Afrika ülkelerini falan düşünebilirsiniz bunu. Bangladeşler falan. İkincisi üretim yapan ama üretimdeki efficienciyi arttırmaya çalışan ülkeler işte Türkiye, Romanya, Macaristan, Brezilya, Rusya, Çin bu sınıfta. Üçüncüsü de artık inovasyon toplumu seviyesine gelmiş olan ülkeler. İşte Amerika’sı Japonya’sı falan o noktada. Türkiye ikinci sınıfta kabul ediliyor burada.
Bu sınıftaki yerimiz ne? Şöyle bir gösteriyim dedim size bunu. Bu tamamen anket 2000 kişiyi arıyorlar rotary ev telefonuyla işte girişimci misiniz? Girişimcilik hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce ülkenizde girşimciler için fırsat var mı? Yani subjektif purseption soruları, algı soruları soruyorlar. Siz kendinizi girişimci olmaya yetkin hissediyor musunuz diye bir soru soruyorlar. Başarısızlıktan korkuyor musunuz diye soruyorlar. Girişimcilik sizce iki bir kariyer mi diye soruyorlar. Yani ülkedeki girişimcilerin toplum içerisindeki statüsünü ölçmeye çalışıyorlar.
Abi su dedim ya suyla başım dertte bugün. Girişimcinin statüsü yine. Medyada girişimcilere verilen önem. Abi su getiriyor adam ya... Bir de girişimciliğe niyetin var mı diye soruyorlar. Şimdi ben buraya bizim BRIC ülkelerini koydum ve Türkiye’yi koydum. Fırsat algısında ortalamanın altındayız ama dikkat edin Rusya ne kadar düşük bunun yanında Brezilya, Meksika ne kadar yukarda işte Güney Amerika biraz daha fırsat algısında yukarıda. Yetkinlik algısında ortalamadayız. Ben bunu çözemiyorum. Çünkü Türk insanı girişimcilik konusunda neden kendini yetkin hissediyor nerede almış bu eğitimi ben bilmiyorum. Esas korkutucu olan üçüncü kolon abi, başarısızlık korkusuna bakar mısın? Türk insanı yiğit hiç bir şeyden korkmuyor. ortalama 31, Rusa bak 41 adam korkuyor başarısız olursam... Türk 25. Abi yaparız biz yani. Ne olacak? Girişimciliği işi bir kariyer olarak görüyorlar. Girişimciliğin statüsü Türkiye’de iyi medyada önem veriliyor. Ama girişimcilik niyeti yine ortalamanın altında bunu da açıklaması biraz zor. Madem bu kadar iyi görünüyor niye ortalamanın altında. Fakat ben buna baktığımda fırsat ortalamanın altında ama başarısızlık korkusu yok, toplumda da önem veriliyor, bir gaz da var. Bunu bir tehlikeli bir kombinasyon olarak görüyorum abi biz bunu yapalım meşur oluruz toplumda adam oluruz. Pek bilmiyoruz ama bilmediğimizi de bilmiyoruz. Başarısızlıktan da korkmuyoruz. İyi bir recipe değil biraz yani başarısız ihtimali daha yüksekse bir recipe.
Bunlar da rakamlar. Olgunlaşmış girişimci ortalama bizim sınıfımızda Brezilya, Rusya, Çin’de 6.7 iken Türkiye’de 3.7. İşte burada zurnanın zart dediği yere geliyoruz. Türkiye’de girişimci falan yok abiciğim. Bir de bu 3.7’nin içerisinde derken bunlar çok liberal tabımlıyorlar bakkal çakkal da girişimci yani. Self employedu girişimci olarak tanımlıyorlar. yeni iş sahipleri 5.1 topla aktivite 8.6 bir de işte bu bakkal çakkal kısmı %37 ihtiyaçtan girişimci. Bu da ortalamanın üstünde şimdi bir de şöyle bir chart koymuşlar. Bu da biraz ilginç bir chart. Yapan üniversitelerin istatistiklerden anlamadığını gösteriyor. Güya bu fit ama bura niye çıkmış anlamadım buralarda ülke yok yani. Şu üç ülke bu curve'ü kaldıramaz. Yapmışlar olmuş İşte ülkeler bu aşağıda gördüğünüz ülkenin gayri safi milli hasılası ama bu purchaseing power parite deniliyor ya. Ekmek kaç para. Türkiye 10 bin ama 14 sayılıyor falan 14 bin liralık hayat standardı yakalayabiliyor falan sayılıyor. Ülkenin zenginliğini gösteriyor alt taraf. Bu da ülkedeki girişimci oranını gösteriyor. Yani bu aslında çok yüksekse bir korelasyon değil ama .5 fena da değil. Burada görülen şu. Çok böyle aç fakir ülkelerde herkes girişimci. Herkes köşe başında su satıyor. işte sandviç satıyor. Afrika’ya falan gittiyseniz görmüşsünüzdür. ülke zenginleştikçe girişimci sayısı azalıyor çünkü insanların doğru düzgün bir işte çalışma şansları artıyor. Bu mecburiyetten girişimci azalıyor ama ülke belli bir zenginlik tresholdunu geçince de o zaman bu fırsat girşimciliği devreye giriyor bu high tech high impact devreye giriyor. İşte Amerika’yı burada görüyoruz. Burada Türkiye’nin olduğu yere bakıyoruz. Şurada. Olması gereken yer doğruya göre şurası. Yani %8 yerine 12 olması gerekiyor. Yani 8 yerine 12, 1 milyon demek. 1 milyon girişimci çok ciddi bir rakam. Yani burada başarı oranı ne olacak 1 milyonda? %5 biraz az söyledim ama. Ya bu da çok ilginç bu da zaman içerisinde değişiyor. Tek bir rakam yok. Yani 10 seneye baktığınız zaman şöyle eventually her şirket batıyor bunu biliyoruz. Ama işte ilk başta şu kadarı batıyor sonra bu kadarı batıyor. Hadi diyelim işte 3 te 2 si battı 3 te1 i çıktı, çıkanlar ortalama 5 kişi employ etse falan filan bir hesap yaptığınızda o 750 bin kişilik queyu bu şekilde eritebileceğinizi biliyorsunuz. Yani bizim üniversite olarak benim akademisyen olarak derdim bu şekilde istihdamı desteklemek ve ekonomiye ateş verecek motor sağlayacak insanları yetiştirmek.
Peki nasıl olacak bu iş? Ekosistem ne kadar güçlü? Buna bir bakalım. Ekosisteme bakmanın değişik yolları var. Bu akörler tarafından bakış. Birazdan da faktörler tarafından bakacğım. Tipik olarak devlet özel sektör STK diye, üçüncü sektör diye sıralarsak. Aktörler var yani yok değil. KOSGEB bir şeyler yapıyor TÜBİTAK bir şeyler yapıyor SANTEZ bir şeyle yapıyor. Buradaki sorun aktörler arasında koordinasyon olmaması. Bazılarının yaptıkları işlerin de counter productive olması. Bu da bizim Ali Babacan’a yaptığımız önerilerden bir tanesi. Türkiye’de girişimcilik aktivitelerinin tamamının koordine edilmesi gerekiyor ve bunun direk başbakanlığa bağlanması gerekiyor dedik. Üç tane öneri verdik. TOBB Genç Girişimciler kurulu olarak. Bir tanesi bu koordinasyondu. Bir tanesi ticaret kanunundaki değişikliklerdi. Girişimciliği destekleyecek değişiklikler. Örneğin işte bu tag alone drag alone kanunlarının getirilmesi ya da işte stock optionların falan legalize olması türü değişiklikler. Üçüncüsü de bu AnaFon’un kurulmasıydı. Bunların hepsinin koordine edilmesi gerekiyor. Birbirlerinin ayaklarına basmamaları gerekiyor. Bir de bazı profesyonel girişimciler var işte adam gidiyor KOSGEB’e çakıyor. Ondan sonra dönüyor TÜBİTAK’a çakıyor. Dönüyor bir de SANTEZ’e çakıyor. Babanın 5 tane falan böyle... mezarlığı var yani. Alıyor böyle hibeleri alıyor, sürekli olarak girişiyor. E yani bu çok faydalı değil. Bu adamın sistemin dışında atılması lazım. Bu adam bir iş yapamayan bir girişimci. Devletin parasını çeviren bir adam. Özel sektörde oyuncular var. Melek yatırımcılar hani bu liste tam bir liste değil biliyorum. Ama işte Galata Bussiness Angels var, LabX var, etohum başladı şimdi melek yatırımcılığa. E bunun dışında dışarıdan gelip bir şeyler yapmaya çalışanlar var. Numan var, Pınar var, Cem var. Yani 5 sene öncesine göre, 5 sene önce etohum bu işi yapmıyordu. Geçen sene de yapmıyordu. Galata yoktu, LabX de yoktu 5 sene önce. 5 sene önce kuruldu diyebilirim LabX. 5 sene önce Türkiye’de melek yatırımcı yani bir tane zengin birini bulup ondan para almaya çalışmak şeklinde oluyordu. Enstitutionalized bir melek yatırımcı sektörü yoktu. Risk sermayesi, bu da oldukça küçük ve yeni bir sektör ama var. Gelmeye çalmaya başladı. Goldenhorn 2. roundu yapacakmış diye duyuyorum 1. roundu bitirdiler bir rounda daha çıkıyorlar. STKlar bir şeyler yapmaya çalışıyor bu TOBB Genç Girişimciler 1.5 yıllık falan bir girişim. Turkonfed bu işle uğraşıyor. Endover. Türkiye’de kaç yıldır Endover? 4 yıl değil mi? Yani zayıf ama oyuncular var. Bence bence esas davaya ihanet eden organizasyon üniversiteler. Çünkü üniversite olmadan bu iş olmaz. Yani bir Stanford’u Cambridge’i bir Technion’u düşünürseniz, onların girişimciliğe ne kadar destek verdiğini düşünürseniz yani bizimkiler gazetede kavga etmeyi biliyorlar Türkiye’nin Harvard’ı sen misin ben miyim diye. Ya kusura bakmayın ya bunları geçelim yani ne yaptığınızı konuşalım kaç şirket çıkardığınızı konuşalım. Kaç patent aldığınızı konuşalım kaç kişiye istihdam sağladığınızı konuşalım. Koskoca üniversitesiniz 100 yıllık üniversitesiniz. Yüzlerce hocanız var binlerce master doktora öğrenciniz var. Ne yaptınız? Ciddi bir eksiklik görüyorum burada.
Şimdi biraz da faktör bazından girişimcilik ekosistemine bakalım. Ben Global Entrepreneurship Monitor’ün tablosunu beğenmedim geçen sene Barcelona’da bir entrepreneurship çalıştayına gitmiştim 1 haftalık. Çok faydasını gördüm. Daha çok akademisyenlere yönelikti size tavsiye etmeyeceğim. Ama orada öğrendiğim şeylere dayanarak şöyle 8 maddelik bir liste hazırladım yani bir ülkenin girişimcilik sistemini değerlendireceksek bakmamız gereken faktörler bunlar. Buna da destek köstek sistemi dedim yani bu faktörlerdeki değerlendirmene göre girişimciliği ya destekliyorsundur ya köstekliyorsundur. Bu komple olmayabilir 9 olabilir 10 olabilir bir tanesine itiraz edebilirsiniz ama bayağı eminim bundan fena bir liste değil. Şimdi ben bu konuda Türkiye’nin nerede olduğunu değerlendirebilecek uzmanlığa sahip değilim. Buradaki kolektif uzmanlık benimkinin herhalde 10 veya 100 misli arasında bir yerde. gelin gidelim şunun üstünden bir.
Yetenek ve bilgi havuzu derken kastımız know how Yani bu şirket kurma işini bile insanlar. Sizce Türkiye burada ne noktada? High, medium, low diyelim isterseniz ya da 10 üzerinden bir skor. 10 üzerinden skor verelim. Buyurun top sizde. 2,
Tabi tabi, tabi yok yani evet. Kanunu, mevzuatı bilen insan sayısından bahsetmiyorum. 1 mi uyh? 2, 3, 1. var mı düşüren? 5’in üstünde olduğunu düşünen var mı? Burada benim de bayağı güçlü bi, diğerlerini bilmiyorum ama hakikaten 2’nin üzerinde olmadığını düşünüyorum ben de bu en büyük eksiklerimizden bir tanesi. Bu konuda çok ciddi bir know how eksikliğimiz var. Ama bu yenilikten geliyor cehaletten gelmiyor. İsrail’ de başladığında böylemiş. Bir kısmını yurt dışından import etmişler. Bir kısmını içerden eğitmişler. Çok çabuk öğrenenler var görüyoruz onu evet evet. Yani hakikaten 5 sene önce bu soruyu sorsaydınız ben sıfır derdim. Ne girişimciliği abi derdim öyle bir şey yok. Burada bankalar var parayla para kazanıyorlar. Devlet var, asker var. Employerlarımız bunlar bizim. Şimdi 2’yi bulduk bunu 4’e 5’e çıkarmak hiç zor değil.
Peki eğitim sistemi hakkında ne düşünüyorsunuz. Yani Türkiye’de eğitim sistemi iyi midir diye bir soru sormuyorum. Bence iyi yani Yunanistan’la İran’la Irak’la kıyaslarsanız iyi. Ama girişimci yetiştirme kalitesi açısından eğitim sistemine baktığınızda nasıl görüyorsunuz? 2, 1. Hocayız ya ayıp. 0. Ya yarımdan 1 ver bu kadar dil döküyoruz ya. Arkadaşlar ben 0’a tüm gönlümle katılıyorum. 0. Yani hakikaten utanılacak bir durum. Utanması gerek üniversitelerin. Başka kim yapıaak bunu ya liselerden bekleyemezsin. Tabi bütün eğitim sisteminde ciddi bir problem var. İnsanları dur, sus, otur diye yetiştirmişler. İçlerinde var olan creativite’yi öldürmüşsün. Üniversiteye geldiğinde de hiç bir şey yapmamışsın. ondan sonra bu adamdan girişimci olmasını bekliyorsun. 0 ile 1 arasında bir yerde diyelim. Yani hiç mi yok. bir şeyler yapmaya çalışan 2-3 tane üniversite var ama yani sıcak bir kızgın tavaya damlatılmış su damlası noktasındayız.
Vergi oranları ve muafiyetler. Yani ülkede yeni şirket kurmaya ne kadar yatkın vergi sistemimiz ve muafiyetlerimiz. -4. Dikkat edin yalnız bir kaç dersten daha çakarsak gideceğiz buradan. Bunu hakikaten hiç bilmiyorum ben.
sistemi yetersizliğinden rekabetin...
Rekabetin olmaması. O piyasalarda. Devlet tarafında kalalım vergi ve muafiyetlerde kalalım.
Katılımcı: Teknokentlerde...
Teknokentlerde vergi muafiyetleri güzel.
Katılımcı: Onlar....
Onlar pratikleşemiyor. Teknokentlerde büyük şirketler var. Neden? Çünkü teknokentler paralı. Birileri rant sağlıyor teknokentlerden. Teknokentin teknokentle alakası yok ki. Teknokent işte öyle bir bussiness building. Vergi kaçırmak için rüşvet veriyorsun birine. Yani biraz kaba söyledim ama aşağı yukarı bu. Efendim? Abi dur bir dakika ya. İstanbul' a gidebileyim çoluğumu çocuğumu görebileyim. Ben buna 0 veya 1 vermeyeceğim. Var bir şeyler ama olması gereken seviyede olduğunu zannetmiyorum. Yani bu işin son amacı yurt dışından yüz milyonlarca doları getirmekse ve şirketleri yurt dışına exit emekse adamların bekledikleri vergileri ve muafiyetleri buraya koyman gerekiyor yoksa adam buraya parasını niye getirsin. Biraz naif bir düşünce belki ama bu bu kadar basit abi. Adam parayı kolay çıkartabilmeli. Vergi oranı orada 15’se burada 35 olmamalı. Orada muafiyet varsa burada da muafiyet olmalı. Çünkü adam enayi değil ki. Parayı her tarafa koyabilir dünyada. Niye senin ülkene koysun? Burada da almamız gereken yol olduğunu düşünüyorum.
Hukuk sistemi ne diyorsunuz? Yani hukuk sistemimiz göçmüş vaziyette. ölmüş gömeni yok ondan bahsetmiyorum. Yani ülkede, ülke land of law mu? Yani bu benim malım diyebiliyor musun yoksa gelip iki tokat atıp bunu senin elinden alabiliyorlar mı? Property ownership ne kadar güvenli ülkede.
Katılımcı: Size zarar vereni koruyan bir sistemin... işte arada vergi kanunları ile yaptıkları aflar çıkarıyorlar. Dosyalarınız kaybolıyor. Bu sistemi nasıl.... (duyulmuyor)
Vau... herkes bu kadar ekstrem mi bu konuda? Hakikaten bilmediğim bir konu. Hukuk sisteminde ciddi problemler olduğuna ikna oldum ve bu sene hukuk fakültesi açma başvurusu yaptık. Hani ilk baştan bir sürü var ne gerek var diyordum. Sonra bir baktım ölmüş gömeni yok hakikaten yaa. Çok ilginç bir sistem. Kendi kendini yiyor bitiriyor ve çoğaltmıyor. Yani yeni öğretim üyesi yetişmiyor bir süre sonra bitecek. Şimdi nasıl yabancı pilotları uçuruyor bizim uçakları. Hose’ydi beni getiren adam. Hukukçuları da import edemiyorsun. Şuanda toplam hukuk kapasitesi 8000 civarında ama mühendislik kapasitesi 60.000 civarında ülkede ama halbuki hukuk kapasitesinin, üniversiteye girişten bahsediyorum, 20.000’lerde falan olması lazım. E bunu kim eğitecek? Eğitecek hoca yok. Çünkü hukuk hocalarımız para kazanmaya çok daldıkları için hoca yetiştirmeyi unuttular. Vakıf üniversiteleri de sorumsuz davrandı hoca yetiştirmek pahalı iş biz ne yapalım dedi. Hoca yok şuanda ortada. Amerika’dan getiriyorum ben işletme hocasını. Hukuk hocasını getiremiyorum. Çünkü Türk hukuku öğretmem gerekiyor. Ondan sonra adamı alıyorlar içeriye 9 ay hakimin önüne çıkmadan içeride kalıyor. Bunlar çok ciddi problemler. Bunların çözülmesi için hukuk fakültesi açmam gerekiyor dedim ama iş tarafına baktığımda da bu tür problemleri görüyorum. Alacaklısın alacağını alamıyorsun. Adam senden alacağını alabiliyor. Tam anlamıyla güçlünün yanında bir hukuk sistemi var. E böyle bir sisteme sen Amerikalı olsan paranı getirip emanet eder misin? Yani ben buna 0 demezdim ama sizler kadar ağzım yanmadığı için elim yanmadığı için. Ben 4 falan derdim. Buda da ciddi problemler olduğunu düşünüyorum. İhsan bu konuda bir şeyler yazmamız lazım ya buradaki knowledge basei de kullanarak. belki belki işe yarar bilmiyorum.
Fiziksel alt yapıya ne diyorsunuz? Yani yollar, köprüler, limanlar, işte malı pazara ulaştırabiliyor muyuz? İnternet alt yapısı, telekom... 7. 8.
Katılımcı: Hayır. 5
6. 3. Abi siz çok tough bir, sizi hoca olarak almıyorum. Dünya standartlarında herhalde 3 değiliz. Bilmiyorum ya o kadar.
Katılımı: Amerika ile kıyaslarsan...
Amerika ile kıyaslarsan diyorsun. Amerika'ya 10 dersen biz 3’üz.Yani şu 59 ülke diye bakarsanız.
Ciddi iyileşme var. yani şimdiye kadarki en iyi not oraya değil mi? Beden eğitiminden geçtik.
Katılımcı: …. startuplardan kaç tanesi Türkiye’de....
Hostingin pahalı olması fiziksel alt yapının sorunu mudur yoksa şirketlerin biraz gowging yapan price stratejileri mi? Onu bilmiyorum.
Katılımcı: Fiziksel at yapı … maliyeti olarak bakarsanız çok güzel bir iş yaptığınız ….
Güzel bir konuya değindin aslında. Biz de hosting için dışarıya gidiyoruz.
Peki finansman kaynaklarına gelelim. Yani burada daha çok early stage düşünelim. melekleri düşünelim. Veya işte seed seviyesini düşünelim. 2. 4. Kaynak var access yok. Sosyalist ülkeler...
Katılımcı: …. finansman derseniz de money var, smart money var. Demin bahsettiğiniz para var. Smart money ise önemli olan girişimde o zaman değil ama paraysa... o ayrımı yapmak lazım yani
Doğru. Benim perceptionum burada Türkiye’nin çok iyi durumda olmadığı ama bunun bottle neck olmadığı aynı zamanda. Yani Türkiye’de ben deal flowu bottle neck olarak görüyorum. Yani bize gelen bütün sinyaller abi iyi bir fikir var mı? Varsa paramız var şeklinde. Tabi 1000 tane deal geçse senede bizim elimizden çabuk bir şekilde dry up edecek hiç şüphem yok. Dolayısıyla ben buna 7-8 falan demeyeceğim ama 0 da değil. herhalde 3-4 seviyelerinde.
Bankalar ve piyasalar ne durumda? Dünya standartları ile kıyasladığınızda marketlar ne kadar functional efficient. Bankalar ne kadar güvenilir.
Katılımcı: Girişimci açısından mı?
Evet tabi girişimci açısından. 2. 3.
Katılımcı: Kaç tane girişimci arabasını göstermeden kredi alabiliyor?
Girişimcilerin kredi almayı beklemesi lazım mı sence Numan?
Katılımcı: (duyulmuyor)
Parantez içerisinde evin varsa diyor yalnız. Ya ben Kanada’da kolay ….??.... göstermeden girişimciye kredi vermediğini biliyorum. orada emin değilim eleştirebilir miyiz bankaları. Sonuçta onlar da benim paramı veriyorlar sana yani ya d abaşkasının parasını.
Katılımcı: (duyulmuyor)
Banka kadar conservative yatırımcı bulamazsın. Çünkü yatırımcı değil adam yani başkasının parasını veriyor.
Katılımcı: Sadece kredi olarak bakmamak lazım. Diğer enstrumanlarda da çok zorluyorlar yani POS hesabı almanızda kredi mektubunda daha conservative olabiliyorlar.
Duyabiliyor musunuz? POS açmada kredi mektubunda her konuda girişimci biraz dışlanıyor. Bu da aslında doğru bir nokta. Demek ki burada da çok... Bilançona bakıyor.
Katılımcı: Bankanın da aslında yanlış yaptığı bir şey yok ama dediğine katılıyorum bankalar bu işleri işin ehli uzman kişilere yaptırmıyorlar bence. Yani şirketin son 3 yıllık 5 yıllık gelişimini görerek de hareket etmeleri gereken noktada çok rahatlıkla biz bu işte risk görüyoruz deyip sümen altı edebiliyorlar bir takım istekleri. Arkadaşımızın dediğine katılıyorum. Yani sonuçta gayrimenkulün varsa ipotek edeceğin bir şeyler varsa onun peşinde olduğu genellikle bizim bankalarımız. Yani burada da hemen hemen devlet bankalarıyla özel bankaları kesinlikle aynı sınıfa koyup aynı mantıkta harekete geçtiklerini söyleyebilirim.
Peki bankalar borç almaması gereken insanlara borç veriyorlar mı hala sizce?
Katılımcı: Veriyorlar. İkili ilişkiler. Sonuçta yani ikili ilişkilerin olduğu yerlerde bu tarz işler çok rahatlıkla olduğunu görebiliyoruz.
Bireysel tüketiciye kredi veriyor çünkü ona çakıyor faizi. Girişimciden o faizi alamayacağını biliyor.
Katılımcı: Avrupa....
Verdikleri krediler.
Katılımcı: Güzel bir şey bu aslında da Avrupa’lı %10 tutuyor üstelik %20’ye kadar çıkıyor. (duyulmuyor)
Portfolyö de anladım. İşte bankalar güçlü diyebilmenin maliyeti bu bir yerde. Krizden etkilenmedik diyebilmenin maliyeti. Bir de şimdi etkilenmedik ya aa doğru yapmışız daha da arttıralım.
Katılımcı: Normalde bankacılık sisteminin …??... olması ekonominin göstergesi.
Çok doğru bir nokta keşke Hüsnü bey burada olsa ona da yöneltebilseydik bu soruyu.
Katılımcı: O da aynı şey söyler. Kaybedeceksin biraz, sonra kazanacaksın biraz para.
Bence de. Bankalar bu kadar kar ediyorsa bankalarla çalışanları milyarder ediyorlar bir kere değil mi?
Katılımcı: Aynı krizi biz daha evvel geçirdik. Orada piyasadan biraz ayrıştık.
Evet evet doğru 2001’de geçirdik. Orada aşılandığımız için bu kriz.
Katılımcı: O zaman alınan önlemler en çok …??... Ama bu sefer de de ters tepti.
Katılımcı: Ya bence girişimciliğin bir ülkede geliştirilmesi özel kurumların yani ticari kuruluşların sorumluluğu değil ki. Yani bir özel ticari kuruluştan. yani bu Garanti bankası da olabilir bu benim şirketim de olabilir. Ben kalkıp bu ülkede girişimciliği geliştireceğim diye kendi karımdan niye fedakarlık edeyim ki. Bence bu kamunun görevi. ben hiç kimseden hiç bir ticari kuruluştan böyle şeyler beklemiyorum. Tamam sosyal sorumluluk adı altında bazı şeyler yapılıyor ama o da tabi başka stratejilerden kaynaklanıyor.
Douchebank sosyal sorumluluk için mi yapıyor bunu sizce.
Katılımcı: Ya o aslında şöyle. Ya ben şöyle bir örnek verebilir miyim?
Katılımcı: Garanti dediğiniz zaman en büyük müşterisi devlet borçlanıyor. Yani paranın çok büyük bir kısmı hala devlete gidiyor. Katılımcı: Şimdi şu açıdan katılıyorum. Benim şöyle kendi çapında değerli gördüğüm tecrübem var. Bankadan başka bir konuya şey yapabilir söyleyebilir miyim? Ben Türkiye’nin ilk özel inkübasyon merkezinde 2000 yılında çalışmaya başladım yaklaşık 5 yıl çalıştım orada da tamamen aynı mantık vardı. Ortada bir pazar yoktu ve özel bir şirket bunu yaklaşık 10 milyonla 20 milyon dolar arası bir para yatırarak bu işe taşın altına elini soktu. Ya bankalar bu perspektiften yaklaşarak tabi ki ekosistemin güçlenmesi lazım ki hep beraber kazanalım perspektifi ile yaklaşabilir tabi ki ama orada onun direk ilk adımı kimin atacağı konusu var direk ama ben burada ben bankalardan böyle bir şey yapmasını yani ticari olarak şirket sonuçta karını düşünüyor.
Peki kültürel yapı ve sosyal algı konusuna geçebilir miyiz? Sizce Türkiye’deki kültürel yapı ve girişimcilik üstüne sosyal algı ne kadar girişimciliğe destekliyor veya köstekliyor? 1. Güvensizlik var. Girişimciye güvensizlik var?
Katılımcı: Kişiler arası …??... orada bir çok fikir paylaşıldı. Yani etohum gibi toplantılarda insanlar fikirlerini hiç korkmadan birbirleriyle paylaşabiliyorlar ama bu benim fikrimi çalacak. işte ben bunu sana söylersem işte sen gidersin bana ters tepersin gibi bir korku yok orada veya Amerika’da da böyledir. Yani herkes bir şey paylaşarak katma değer katmaya çalışıyor. Türkiye’de biraz bir korku güvensizlik ortamı hissediyorum bilmiyorum ama.
Girişimcilerin kendi arasında bir güven eksikliği var diyorsun yani.
Katılımcı: Kültür yapımızın işe başlama noktasında bizi çok cesaretlendirdiğini düşünüyorum. Belki 10 bile kendi adıma verebilirim bununla ilgili. Ama işi geliştirme ve paketleme noktasında bu sıfıra doğru inen bir süreçle ilerliyor. Hatta herkesin bildiği Türk gibi başla, Alman gibi geliştir, İngiliz gibi sat gibi böyle çok diyaloglar var ve bunla ilgili o kadar çok hikaye dinledim ki yani Almanların işçileri sınıflandırması ve onları deneylemesi ile ilgili ve işte Hollanda ’da yine göçmenlerin nasıl topluma adapte olacakları ile ilgili testleri. Yani kültürümüzün şey noktasında işi geliştirme noktasında ve aynı yöne bakma noktasında çok dezavantaj oluşturduğunu düşünüyorum kendi adıma.
Şimdi ben bu konuda biraz kafa yordum. Daha doğrusu bir kitap okudum. Benim kafamdan çıkmaz böyle şeyler. etohum toplantısında da bahsetmiştim, YGA’da da bahsettim. Hemen hemen her toplantıda bahsediyorum çünkü bana bu çok çarpıcı geliyor. Girişimcilik konusunda ciddi implicationları olduğunu düşünüyorum Türkiye’deki kültürel altyapının ve tarihi gelişimin dialektiğin. Bu …??.... slaytımı görmüşseniz sizden özür diliyorum ama hakikaten önemli. Eski bir çalışma 60 kadar ülkede IBM çalışanları üzerinde yapılıyor minimum 60 denek var her ülkede ve adam bu ülkelerde bu anketleri yaptıktan sonra bu ülkeleri karakterize eden attributelar nelerdir diye bir çalışma yapıyor. Dört tane boyut üzerine karar kılıyor yani ülkeleri, ülkelerdeki yönetici kültürünü birbirinden ayrıştıran dört boyut vardır diyor. Birincisi güç mesafesi diyor -power distance- bu ülkede hiyerarşinin varlığı ve kabulü. Eşitsizliğin varlığı ve kabulü. İkincisi belirsizlikten kaçınma; risk avoidance. Üçüncüsü bireysellik -individualizm- versus collectivism demin değindiğin nokta biraz aslında bu. Dördüncüsü erillik ya da masculinity versus familinity. Onun da açıklaması işte maskulin yönetici tipi: zorlayıcı rekabetçi başarıya odaklı ve az duygusal. Feminin de eşitlikçi, dayanışmacı, uzlaşmacı daha duygusal. Bu önemli mi? Bence önemli. Bir kere eğer intercultural bir şey yapıyorsanız. Gidip de İrlanda’da çalışıyorsanız Amerika’da çalışıyorsanız. Fransa’da yaşamak istiyorsanız bunları bilmekte fayda görüyorum. Tabi hiç bir zaman 5 parmağın 5i bir değil. Burda herkesi …??.... etmek mümkün değil. Almanlar böyledir diyemezsin ama tipik Alman yönetici kültürü nasıldır sorusunun bir cevabı var. Bu hardly debated academic commuty, herkes bu adamın dediklerine inanmıyor ama bu işten bir çok danışman ekmek yiyor. Anlatıyor işte şöyledir böyledir diye. Bu charta baktığımızda bu attribute a baktığımızda Türkiye’nin -quiz yapmayacağım size- Türkiye’nin değerlendirmesi şöyle: Güç mesafesi çok yüksek. Yani devlete gittiğiniz zaman bunu çok açık görüyorsunuz. Devlete bile gitmenize gerek yok. Size bir anektod anlatayım geçenlerde gazetede bir yazı gördüm bilmem ne dershanesi işte duygusal ilişkiye giren iki öğrenciyi atmış tamam mı? Dershaneden atmış. Ulan dedim öğrenci portalına bir fırlamalık yapiyim bir mesaj çekeyim işte bu günden itibaren duygusal ilişki yasaklanmıştır üniversitemizde. A yani böyle bir şey olabilir mi yani? Straight face yazdım bunu yazdım yani. Duygusal ilişki içinde olanlar derhal öğrenci hizmetlerine bunu report etsinler etmeyenler hakkında disiplin soruşturması açılacaktır. Ondan sonra iyice uçtum iki tane fazla içtim herhalde, duygusal... başkalarının duygusal ilişkisini bilip de haber vermeyenler hakkında da... (Kahkahalar) Abi şimdi sen ne beklersin böyle bir şey yazınca... Rektör böyle bir şey yapmamalı belki katılıyorum size ama. Böyle bir şey yaparsa rektör ne beklersin. Eee hocam işte iyisin herhalde, iyi misin? Ya da ben hemen kendi kendimi report edeceğim işte benim gay lezbiyen travesti ilişkilerim olmuştu falan. Böyle şeyler beklersin dimi? Abi sazanlar bir gelmeye başladı. Hocam şimdi ama nasıl bunu tayin edeceksiniz yani bunu şey yapması zor olmaz mı? Yani ben görüyorum arkadaşlarımı ama emin değilim elini tutuyor. Ahhh abi inanmıyorum yaa. ya ben bunu social experiment olarak yapmadım. öyle bir geyik çekeyim dedim öğrenci portalına. Gidin bakın ozyegin.org’da duruyor. Adamlar atladılar ya ondan sonra ama lisede böyle ama üniversitede de mi böyle hocam falan dedi en kabaca itiraz eden bu ha. Abi aa. Hocam sen nasıl evlendin falan diye bir cevap bekliyorum ben inanılmaz bir şey. Girin bir şey söyleyin. Sus dediğim anda adam böyle kasılıyor. Tamamen kabul edilmiş vaziyette bu eşitsizlik. Buradan daha kötü ilke işte Kore galiba, Rusya biraz daha kötü. Ama hakkaten bu konuda dünya liginde A classtayız.
Belirsizlikten kaçınma Türkiye’de çok yüksek. Sizlere bu anlamsız gelebilir çünkü sizler risk alan insanlarsınız ama tipik Türk tiplemesi, abi Türk tiplemesi, biz memur milletiz abi ben niye risk aliyim risk alırsam işimi kaybederim. Bir tane kalemini kaybedersem devletin beni süründürürler. İşimi yaparım ben risk almak diye bir şey yok. Tanımlı değil.
Bireysellik Türkiye’de bu düşük seviyede koketivist toplumuz. Sözde! Koketivist falan değiliz tribleız biz. Güvenmiyoruz ki insanlara. İşte etohum’da bile konuşamıyorsanız çatır çatır. Kime güveniyoruz biliyor musunuz? Ailemize ve arkadaşlara güveniyoruz. Dar çevremize güveniyoruz yani. Abi bu girişimcilerin fikir çalınma korkusu bana çok ilkel geliyor yani o kadar kolay çalışacak fikrin varsa zaten git bir tane başka bir fikir bul gel. Ya da yani kim uğraşacak senin fikirin ile kardeşim. Biz bununla uğraşıyoruz. Bizim bir girişim merkezimiz var. Ya bir fikrim var ama size söyleyemem. Baba ne yapacağım peki ben sana nasıl yardım edeceğim. İşte beni bir sermayedarla tanıştır falan.
Bu konuda girişimciliğin bunlarla inter akışı açısından araştırma var hatta doktorayı yapan çocuk da bizim üniversitede öğretim üyesi onu getirip burada konuşturmak lazım Şunların girişimcilikle ters korelasyon da olduğunu gösteriyor. Yani girişimciliğin güçlü olduğu ülkelerde LLH olması lazım. Amerika’da öyle mesela. Şöyle bir chart gösteriyim size. İşte bu power distance dediğim şu. Türkiye mavi çok yüksek. Türkiye’den yukarıda bir Çin çıkmış burada. Bir de Rusya çıkmış. Şu uncertanty avoidance Türkiye orada Çin’in hemen arkasında geliyor. Şu mascularity. Yani feminen sayılmaz ama çok da masculin bir toplum değil bir yönetici tiplemesi değil. Şu da individualizm. orada bayağı aşağılardayız. Mavi Türkiye, turuncu Amerika. yani bu aslında antropolojik veya sosyolojik açıklaması Türkiye’den girişimci çıkmasının neden zor olduğunun. Bunun yanına Türkiye’nin tarihini koyuyorsunuz. Toplumsal değerler bir bakıyorsunuz. Merkeziyetçi ve otokratik politik sisteme bakıyorsunuz. Askeri sivil bürokrasi. Ekonomiye bakıyorsunuz. Girişimcilik yani girişimciliği bırakın ticaret yoktu Osmanlı İmparatorluğu’nda ticareti azınlıklar yapardı ticaret kirli bir işti parayla kim uğraşacak. Türk ne yapardı dinle uğraşırdı devletle uğraşırdı askerlik yapardı bir de işte zanaat ya da işte art yapardı. E bütün ticaret azınlıklara kalmıştı. Dolayısıyla ülkenin ekonomik altyapı oluşturması bile sancılı süreçti ne girişimciliği. Ondan sonra holdingler çıktı daha doğrusu çıkartıldı devlet tarafından bir sürü trade barierlar falan kurularak ama holdingleri kimler yönetti bu ülkede yıllarca. Emekli memurlar ve emekli askerler yönetti. E nasıl bu ülke bırakın girişimciyi nasıl bu ülke yönetici çıkartacak. Yönetici çıkarması mümkün değil. Bunları üst üste koyduğunuz zaman yani şöyle bir Türk yönetici kültürünü gördüğünüz zaman... eleştiri yok fikir ayrılığı yok. ya çok ilginç bazen böyle devlet kuruluşları ile toplantımız oluyor rankleri biliyorsunuz. Üst rank söz vermeden alt rank konuşamıyor. Ya bizim akademide alışık olmadığımız bir şey bu. Aklımıza geldi mi pat diye atlarız. Orada dekan var rektör var bakmayız yani. Benimde beklentim budur hocalardan öğrencilerden. Doktora öğrencimin bana hocam sen yanlış biliyorsun diyebilmesi lazım. Yok bu Türkiye’de olmuyor ancak söz verdiği zaman konuşabiliyor. Bu yüzden uçak düştü Türkiye’de arkadaşlar. İkinci pilot gördü kaptan pilotun hata yaptığını ama onun rank ı daha yüksek olduğu için söyleyemedi ve uçak düştü Cem Kozlu’nun kitabını okuyun. Bulutların Üstünde hikaye anlatılıyor. Koreliler det bir tane uçak düşürdüler ondan sonra ciddi bir sosyolojik altyapı değişikliğine gittiler pilotlar arasında. Eşit rank pilot koyacaksın çok basit yani eğer böyle bir problemin varsa ülkede.
Şimdi bunu atlıyorum. Sonuç olarak işimiz zor yolumuz uzun. Bir üniversitenin neler yapabileceğinden bahsedip kapatacağım. Hani çok iç kapatıcı depresif bir resim çizdim. İstanbul’dan geldik o kadar sallandık yıldırım çarptı falan birazcık da iyi şeyler söyleyelim gitmeden önce. Bir kere ben bu işin öğretilebilir olduğuna inanıyorum. Girişimciyi girişimci yapan üç tane faktör var bir tanesi bilgi, eğitim %100 öğretilebilir. İkincisi yetkinlikler. iletişim yetkinlikleri işte güven oluşturma. Başkalarını motive edebilmek. Bunların %50 ile 70 arasında öğretilebilir olduğunu düşünüyorum. Üçüncüsü de duruş, düşünce, cesaret, azim. Bu daha az öğretilebilir ama bu konuda da ikizler çalışmaları yapılıyor bunun da tahmininizden daha çok öğretilebilir olduğunu buluyorlar. İngiltere’de 2000 ikizle yapılmış çalışma var. Girişimciliği destekleyen kişilik attributelarının genetik mi çevre tarafından mı belirlendiği üzerinde çalışılıyor. Neredeyse yarısının çevre tarafından belirlendiğini buluyorlar. Yani risk alma dediğimiz extraworth olma dediğimiz şeyin neredeyse yarısı çevre tarafından belirleniyor. E ben çevreyim abi. Üniversite çevre. Dolayısıyla ben bunu da değiştirebilirim. Dolayısıyla ben isterseniz bu adam saf deyin ben girişimci olunabileceğini düşünüyorum. Girişimciliğin eğitilebileceğini düşünüyorum. peki bunun örneği var mı? Dünyada kapı gibi örnek var. Yani bunu artık ben bakmaya korkuyorum bu rakamlara Koufmann’da uçmuş gitmiş burada. 3.3 milyon çalışanı var MIT mezunlarının kurduğu şirketlerin. 2 trilyon ciro ne demekse. Ya işte oluyor. üniversiteden bunlar çıkıyor. Her sene 150 tane yeni şirket çıkartıyor adamlar. Tamam 150 bize büyük gelir de e 1.5 çıkartalım abi senede. 2 çıkart, 2 tane şirket çıkartsın bir üniversite ya. Çıksın desin ki ODTÜ’sü İTÜ’sü biz 3 tane çıkardık bu sene biz iki tane çıkardık. Onda 5 kişi çalışıyor onda 10 kişi çalışıyor. Bu bu kadar yüz bin dolarlık satış yaptı bu daha satış yapamadı desin. Görelim bir olsun.
Peki böyle bir şey mümkün mü? Türkiye’de girişimci üniversite mümkün mü? Böyle bir üniversite olması lazım. Mevzuata takılmayan. Çok ilginç ya bunu size söylemem gerekiyor. Yani diyorum mesela bir üniversiteye denetime gelse o üniversiteyi denetleyen kurumu. Mesela bu fikir ya gerçek bir şey değil sakın yanlış anlamayın. Size bir rapor verseler deseler ki mütevelli heyetinin bilmem ne tarih ve bilmem ne sayılı toplantısında aldığı 9 numaralı kararda üniversitenin bağlı ortaklığı olan bilmem ne limited şirketinin akademik yıl bütçesi karar 2.3’de yer alan tabloda belirtilen tutarlar olmasına karar verildiği görülmüştür. Buna göre de üniversiteye bağlı olarak limited ortaklık kurulduğu anlaşılmıştır. Resmi gazetede yayınlanan vakıf yüksek öğretim kurumları yönetmeliğinde vakıf üniversitelerine bağlı ortaklıklar kurulacağına dair herhangi bir hükme rastlanmamıştır. Yani yapabilirsin yazmamış adamlar. Yapamazsın da yazmamış ama önemli değil baba denetimci. Yer almadığından üniversiteye bağlı ortaklık oluşturması mevzuata ayrılık teşkil etmektedir. Üniversite yönetim kuruluna acilen bildirilmesi gerekmektedir. Ben girişimci çıkaracağım diyorum adam bana sen ne yapıyorsun kardeşim ortaklık mortaklık kuramazsın diyor. Ha öyle mi o zaman limited olmasın da komadit olsun o da mı yasak o zaman adi olsun yollarını bulacaksın. Ama mücadele ettiğimiz mevzuat bu. Sizin de mücadele ettiğiniz mevzuat bu. Başka bir örnek hocayı biz doçent yapmak istiyoruz. Üç tane referans mektubu gerekiyor. Biz altı tane istemişiz. Adamlar buna kızdılar biliyor musunuz? Kanunda üç yazıyor sen niye altı istiyorsun kardeşim. Baba dedik sen onun üç tanesini al böyle o piti piti yap yırt buruştur at tamam mıyız? Yani pratik zekanın antitezi bu. Mevzuatçılar. Böyle bir ortamdayız. Türkiye böyle bir ülke. Böyle 7 sayfa yazmışlar işte 6.5 sayfası junk.
Peki ne yapabiliriz. Bunlarla uğraşıyoruz. Uğraşmaya mecburuz çünkü etrafımız bu yani derdi olan sadece sizler değilsiniz arkadaşlar. Bizim de derdimiz var. Adam niye şirket kurdun diye kızıyor bana ya ben girişimci yetiştirmekten bahsediyorum. Ne yapabiliriz herkese zorunlu bir girişimcilik dersini koyabiliriz. Birinci yıldan bismillah. Bütün programlarda, psikoloji, ekonomi, işletme, mühendislik ne okursan oku kardeşim girişimcilik okuyacaksın. Bakıyorsun psikoloji bile okusan e klinik açacaksın. Hukuk okuyorsan avukatlık bürosu açacaksın. Bunların hepsi girşimcilik. Bir öğren birinci sınıfta bir şunu. Ben senin içine o virüsü bir atayım. Bakalım sonra ne olacak. Ondan sonra o yetmedi dört yıllık bir girişimcilik programı. Neden olmasın kardeşim bakıyorsun dünyada var. İşletme ile aynı şey değil ki girişimcilik. Ben bu işe girdikçe bunu gördüm. Yani new fenture finance ile finance aynı şey değil. New product development ile var olan malı satmak aynı şey değil. HR tamamen farklı. Bir tanesinde sadece porkler veriyorsun diğerinde blood sweat and tears promis ediyorsun. Sweat equity diyorsun adama. E demek ki bu ayrı bir lisans programı olarak okutulabilir.
İşte yarışma yapabilirsiniz. Birfikrimvar.com diye bir site var orada işte BirFikrimVar’ı duymuşsunuzdur hepiniz. Öyle bir yarışma bunu şimdi Fuat Sami coştu iyice NTV’ye falan çıkardı Dragon’s Dan’le compete etmeye çalışıyor. Nevzat burada mı? Bizimki daha iyi olacak diyip duruyor hep. Bakalım görücez. Ondan sonra içerde bir yarışma yaparsın. Arkadaşlar bu yarışmalardan bir şeyler çıkıyor, biz mesela. Benim hiç tahmin etmediğim Microsoft ile StartupWeekend diye bir şey yaptık. 2.5 günde insanları bir araya getiriyorsunuz hadi bakalım fikir çıkarın. İnsanlar kalkıyorlar böyle pitch yapıyorlar ondan sonra etraflarına insan çekiyorlar idealy bir tane developer geliyor bir tane finanstan anlayan geliyor bir tane pazarlamadan anlayan geliyor. Bir tane biraz daha deneyimli bir yatırımcı geliyor. 2.5 gün cuma, cumartesi, pazar bunlar ortaya bir şey çıkarmaya çalışıyorlar. Biz bunu insanları tease edelim diye yaptık ama geçen senekinden bir tane şirket çıktı. BirFikrimVar’dan her sene bir tane şirket çıkıyor. Kendi üniversitemiz içinde yaptığımız yarışmadan bir tane şirket çıktı. Bu yarışmalar önemli. Ödüllü olması lazım, insanları incentivise etmen lazım. işte bu sertifika programları önemli o 10.000 kadın Golman Sacks. Amerikalının parasıyla Türk kadınına girişimcilik öğretiyoruz 150 saatlik eğitim. Bunun da yapılması lazım. Daha fazlasnın yapılması lazım. Hele KOSGEB bakın şimdi bir üniversite ya sorumlu olma kardeşim para kazanmaya çalış üniversite olarak ya. 60 saat eğitim verdiğin zaman 27.000 lira hibe alıyor mu bu adam? Abi çok basit. Gel ben sana parasız eğitim veriyorum kardeşim gideceksin hibeyi alacaksın 2000 lirayı bana vericeksin danışmanlık ücreti olarak. Bu kadar basit setup ya. 25 senin olsun 2 benim olsun. 2000 liraya eğitim sattım işte üniversite olarak. Doldur 30 kişiyi 60.000 lira. Buraya getirdiğin adama vericeksin 30.000 lira. 30.000 üniversiteye. Her üniversite bunu yapabilir. Niye yapmıyorlar? Bilmiyorum sormak lazım. Girişimcilik merkezi girişimcilik kulübü. Kendi öğrencilerini içerden coşturmak. Biz öğrencilere daha birinci sınıftan hazırlıktan bayağı bir gaz veriyoruz ve ondan sonra ilk aklına gelen PlayStation. Hocam ben PlayStation kuracağım köşeye. İşte parayla PlayStation oynatacağım. Yok diyoruz o alındı. ondan sonra işte kumpirci ondan sonra wuffle. Biraz daha komplike şimdi üretime girdi adam. Yani yavaş yavaş biraz daha unusual şeylere itmeye çalışıyoruz. Mesela son çıkan fikirler işte kullanılmış kitapların internet üzerinden satılması veya işte yazın spor okulu yapılması işte liselere eğitim verilmesi. Ya da işte yurdun altında bir çamaşırhane ama sana kadillak servis vericek yani malı alıcak yıkayacak yukarıya teslim edecek bilmem ne falan. Bu tür fikirlerle gelmeye başladılar. Şimdi bunlar high tech high impact değil ama önemli olan adamın içine o virüsü bir atmak. Yani var bazı öğrencilerimiz artık biz illallah dedik. 10 tane falan fikri oldu adamın daha 1. sınıfta. İlk başlayan çocuk bize otomat koymak istedi kahve otomatı, tamam dedik verdik adama aa bak herifte varmış adamın içinde demek ki. Geldi hocam ben ped otomatı koyucam kızlar tuvaletine. Abi dedik tamam buyur koy. Ondan sonra dedi ben Finansbank’a girmek istiyorum bana yardım edin. Tamam dedim gel ortak olalım senle. Finansbank’a girdi abi allem etti kallem etti bir deal almış adamlardan bütün drinklerin parasını Finansbank veriyor. Çalışanlara bedava adamlar çay ocaklarını kaldırıyorlar. Düşünebiliyor musun onların cost savingini. Çalışan gidiyor kartıyla şak diye parayı ve ay sonunda bizimki 5000 lira 6000 lira nakit parayı alıyor bankadan direk. It’s sweet. ondan sonra Dragon’s Dan’de bir şey görmüş senin o simit otomatı var ya siz onu elediniz ama herif gitti Samsun’a simitçiyle konuştu. Onu Finansbank’a bir söylemiş bir de Simit Sarayı’na gitmiş bedava simit dağıtıcak herif Finansbank’da. Aa abi herif işi çözmeye başladı tamam mı? Şimdi bu adam bir sonraki high-tech Google falan yapmayacak ama abi bu adam girişimci oldu. Daha birinci sınıfta... inşallah okulu bırakacak... Abi mezun vermenin bir tane yolu yok. Bu da mezun vermek. Ben herifi üçüncü sınıfa geldiğinde 15 kişi employ eden, senede işte ne biliyim 300 400 bin TL sermayesi olan bir şirket haline getirmişsem tamam abi o da bir katkıdır ekonomiye. Okuduk da ne oldu abi! Hahhah haa.... (alkış)
Peki en son ilginizi çekeceğini umduğum bir şey söyleyeyim. Bütün bunları yaptık daha teknoparkımız yok. Ama bir hızlandırma merkezi accelerator kurduk. 9 Martta mı lanse ediyoruz İhsan. 9 Martta lanse ediyoruz. Çok basit parametreleri söyleyeyim üniversite çok küçük bir share alıyor. Rent almıyor. Batarsa da şirket beraber üzerine su içiyoruz. Basic servisler var intermediate servisler var, advanced servisler var. Bir yıl kalabiliyor. Değil mi İhsan? Bir yıl sonra yuvadan uçurmaya çalışıyoruz. Üniversite para koymuyor ama üniversite melek yatırımcılarla ilişkileri sağlıyor. İşte IP’ydi avukattı, muhasebeciydi, mali müşavirdi bu tür destekleri sağlıyor. Bunları yazıyoruz kağıda. Şirket kurulma, ilk valuationda işte valuation 300.000’se biz de 15.000 lira harcamışsak %5’i bizim kardeşim şirketin diyoruz. Ondan sonra sonra bir de nondiliution şeyi, neyse o detaylara girmiyim İlgilenenler varsa İhsan Ergin. İhsan bir arkada kalksana ayağa. İhsan bu işin patronu. Adına ne dedik Girişim... a söyleyemiyoruz daha dimi? Söyleyeyim mi? Girişim... Girişim Fabrikası dedik. Sponsoru söyleyebiliyor muyuz? Öhu’Turkcell’öhü öhü... Söyleyemiyoruz dimi daha sponsoru? Peki... 9 martta lansmana hazır... yani varsa kafanızda bir fikir. Abi ben kira mira veremem daha şirketleşmedim giriyim bir yere. Kafamı dinliyim arada bir hocalara gideyim bir MBA sınıfına gireyim ders alayım. Kütüphaneye gideyim. Bizde mesela Euro Monitor falan var. şimdi siz Euro Monitor’a access etmeye falan kalksanız 10.000$ falan istiyor adamdan. Bizde bedava kütüphanede hazır. İşte bir toplantı salonum olsun gelene hava atabileyim koltuğum solsun falan bu tür şeyleri istiyorsanız bir yıllığına bunları üniversite şuan da size sağlıyor. Özyeğin Üniversitesi öğrencisi falan olmanız gerekmiyor tercihen başka üniversitenin öğrencisi olmanız gerekiyor. Bizimkiler zaten bu işi Semih’ten anlatabildiğim kadarıyla işi çözdüler. ilgileniyorsanız benle veya İhsan’la konuşabilirsiniz. Çok teşekkür ediyorum 1 saat yerine 1 saat 6 dakika konuştum özür diliyorum Burak.
Burak Büyükdemir: Soru varsa hemen alalım. Bende hazırda soru yoktu şuanda kafamda şekillendiremedim.
Arkadaşlar melek yatırımcılar hazır bekliyor.
Katılımcı: Elevator pichler...?
Abi elevator pich, ha onu da televizyona götürüyoruz galiba DigiTurk istedi onu da. Abi biz yok biz kanal kuruyoruz ne rakibi ya. Sen bırak Allahını seversen... (kahkaha) valla DigiTurk geldi aslında yemedi çok çok büyük proje. Aslında bundan da biraz bahsedeyim ya ne olur İhsan. Bahsedeyim dimi? Abi adamlar geldiler bizim elevator pich, biz bunu liselere yapıyoruz üniversitede yaptık hoşlarına gitti. Bir dakika arkada elevator görüntüleri falan var. 10 9 8 iniyor. işte yatırımcıyı sıkıştıtıyor. Murat beyi getiriyoruz Hüsnü beyin oğlu falan. Bir dakkada derdini anlatmaca işi. Neyse üniversitelerde çok tuttu liselere götürdük Robert’e götürdük, İzmir Işık kent’e götürdük, Kadıköy Anadolu’ya götürdük. Ondan sonra Bursa'dan mesela İzgören Akın kongresinde asansör yarışması istediler bizden. DigiTurk geldi ya biz bunu televizyona çıkaralım dediler. Ama deiler daha fazla content de geliştirin. Mesela bu 10.000 kadın girişimcilik eğitimini televise edelim. Biz düşündük abi iyi fikir de asansör artı 10.000 kadın ııh yetmez dedik. İşi birazcık daha böyle zenginleştirmek lazım mesela şimdi bak uçuşa geçiyoruz kemerleri takalım lütfen. Adamlar buraya geliyor bunu çekiyor mesela şimdi siz buradasınız. Ondan sonra 6 ay sonra geliyor bir interview nasıl gidiyor abi falan. Para buldun mu? Bankaya gittim... küfrediyorsun işte bankaya mevzuata falan ondan sonra işte birinci krediyi aldık falan ondan sonra fena değil duvara çarpışımız ilk iflas falan bilmem ne. Yani docudroma haline getiriyoruz anlatabildim mi? Tabi ben bunu ancak etohum falan gibi bir community ile beraber yapabilirim. Aslında yapmak da istemiyorum işi bırakmam lazım. Bu biraz... işi biliyorsun ne kadar zor olduğunu yani. Sen orda yani bir de iki saatlik bir saatlik program yapıyorsun adamlar bizden kanal istediler. ama Türkiye’de girişimciliği bu uçurabilir. Bir yıllığına falan böyle bir program yapabilsek. Dragon’s Dan’in sahne arkasını göstersek. BirFikrinMiVar’dan çekim yapsak etohum’dan çekim yapsak. İşte success storyler falan anlatılsa. melek yatırımcılar çıksa konuşmalar yapsa. Arada bir Amerika’dan hoca getirsek konuştursak. Yani biraz böyle educational/drama biraz, biraz tabi işin içine sex death falan da koymak lazım. Heyecanlandırmak gerekiyor. Böyle bir kanal. şimdi ben düşünüyorum kara kara. Ama buna hayır diyemiyorum ben şeytan dürtüyor. Ama evet dersem de dükkanı kapatmak lazım bu işle uğraşmak lazım. Ama belki eTohum gibi bir grup gel yapalım falan derse biz kafalama varız abi. Bu hakikaten Türkiye’de girişimciliği çok farklı bir yere koyar. Bayağı bir sahnenin üstüne koyar. DigiTurk’de tabi bunu 2 liraya satacak.
Katılımcı: Eee hocam Serdar benim adım. Benim bir sorum olacak. Şimdi bu eTohum ve benzeri yapılanmalarla Türkiye’de özellikle internet girişimciliği oldukça ateşleniyor. en azından bir oluşumlar kendini göstermeye başladı. Ama diğer tarafından aslında bakarsak benim high-tech teknoloji üretimi ve bu noktada girişimcilik adına Türkiye’de henüz kendi adıma hiç bir ilerleme göremiyorum. Türkiye’de gerçekten çok iyi bilim insanları yetişiyor ve gerçekten çok iyi teknolojileri üretebilecek insanlar sürekli bir beyin göçüyle özellikle Amerika’ya Avrupa’ya gidiyorlar. Bir kere zaten beyin göçünü geri getirmemiz gerektiği aşikar ama burada şöyle bir durum var. Devlet ya da işte Türkiye’deki genel yaklaşım bu high-tech teknolojilerin Türkiye’de üretilmesine izin vermiyor. Bu hani herkes tarafından bilinen bir konu işte. Türkiye bir otomobil üretemiyor. Türkiye bir uçak üretemiyor. Türkiye süper iletkenlerle oluşturulmuş bir squid teknolojisi üretemiyor. Yada işte dünyada teknolojinin yapısını değiştirebilecek bazı ürünleri üretip bunları dünyaya pazarlamak için bir şirket kuramıyor. Ben bunu birebir yaşayan bir insanım bu noktada bir şirket kurmaya çalıştığınız zaman devletin çok üst kademelerinden çok ciddi baskı yiyorsunuz. Sizce bu Türkiye’de olabilecek mi yani Türkiye high-tech üretebilecek mi dünyaya satabilecek mi? Bu konuda bazı gelişmeler var mı sizin bildiğiniz. Teşekkür ederim.
Çok güzel bir soru. Devletin yaptığı baskıları bilemiyorum. O konuda bir şey söyleyemeyeceğim. Bize şimdiye kadar sadece destek söz verildi ve bir ölçüde de yerine getirildi bu. Problem, iğneyi tekrar kendime batırıyorum, üniversitelerde. Üniversitelerdeki incentive mekanizmaları son derece yanlış. Hocanın sadece şirket kurması yasak değil. Hoca şirket kurmaya kalkıtığı zaman dekanı rektörü geliyor sen ne yapıyorsun kardeşim diyor. Bırak ödül vermeyi adamı cezalandırma yoluna gidiyorlar. Arman Kırım gelsin size anlatsın. Adam bir tane danışmanlık şirketi açtı diye üniversiteden adamı kaçırttılar. Kovdular demeyeceğim ama illallah deyip bıraktı gitti ODTÜ’yü yani. Şimdi burada yapılacak şey çok açık. Bu işi doğru yapan üniversitelerin incentive mekanizmalarını getireceksin. Bu işi doğru yapan üniversitelerden hocaları getireceksin. Bunlara iyi para vereceksin. Zaman vereceksin Ar.Gör. vereceksin. Çok kısa söyleyeyim biz bunların hepsini yapıyoruz. Ve şuan bunların hepsini yapıyoruz diyebilecek üniversite Türkiye’de ya 2 tane vardır ya 3 tane vardır. Bütün öğretim üyelerimizin doktorası Amerikan üniversitelerinden. Hepsi researchable yani Georgia Tech’den Stanford’dan hoca getiriyorum ben ve gelirken de bak sadece makale yazmayacaksın haa diyorum mühendislik hocasına. Şu anda bizim mühendislik hocalarının yüzün üzerinde patenti var. Ama o da bana diyor ki sen de bana doğru dürüst para vereceksin diyor ve yılda işte 5000 dolar research support vereceksin diyor, altıma da iki tane öğrenci vereceksin diyor. Ben de diyorum ki o zaman git TÜBİTAK’dan al parayı öğrencinin birini ben veriyim birini sen. şimdiye kadar 30 tane yüksek lisans öğrencisi aldık 1 yılda. Ki zaten vakıf üniversitesi için bu, zaten 20 tane hocam var iyi bir rakam. Tamamı externally founded. Bu mümkün abi ya Avrupa Birliği’nden ya TÜBİTAK’dan. Ben parayı koyduğum halde masanın üstüne hoca gitti parayı dışarıdan buldu. Ve şuanda TÜBİTAK 1500 lira veriyor biz üstüne 500 veriyoruz konut yardımı adı altında, iki öğün yemek veriyoruz ve private health insurace veriyoruz dolayısıyla devlet üniversitesindeki doçent kadar adama para veriyoruz biz ve bu adamdan bir tane istediğimiz var. Uygulanabilir araştırma yapması lazım. Aplied Research, onu da oradan çıkartıp kuluçka merkezine sokacağız. Yani kuluçka merkezi biz oraya laf olsun diye kurmadık. Hocaların ve öğrencilerin çıkardığı yüksek teknoloji ürünlerini piyasaya ulaştırmak için kurduk. Ben bunun yapılabiliceğini ispatlamak için buradayım. Özet söyleyeyim yani. Bence olabilir bu. yaptıktan sonra da diğer üniversitelere biraz... naber hani olmuyordu, nerde sizinkiler lan diyeceğim. Belki onlar da bir tane şirketimiz 100 milyona falan exit yaparsa ya bir dakika bu işte para var diye belki onlar da giricek. Ama kriterler belli. Ben bunu da ayrıca yazdım başka bir makalede. Araştırma yapabilecek hocayı getireceksin, ona düzgün para vereceksin. On tane dersle boğmayacaksın. Bizde haftada 6 saattir ders yükü. Haftada 6 saat bitti 10 12 15 değil. Araştırma yapacak. Altına araştırma görevlisi vereceksin. İstediği kütüphaneyi toplayacaksın. Yurt dışına gitmesine izin vereceksin. Üç ay yurt dışına giden hocalarım var ben unutuyorum. Gidin diyorum işi bitirdiğiniz zaman gelin geriye. Bunları yaparsan abi bizim insanımız kesinlikle aptal değil. Burada dövdük saydık demin ama canavar gibi... yani ben race olarak daha aşağıda olduğumuzu kesinlikle kabul etmiyorum. E getiriyoruz işte. Beyin göçü falan bitti abi biz Amerikalıları getiriyoruz ya. Tersine beyin göçünü de geçtik yani yabancıyı getiriyoruz. Bunlar mümkün yani yapmayanlara hesap sormak lazım niye yapmıyorsun diye. Ve biz bunları yaptıkça devlet ulan bu herifler bu işi doğru yapıyorlar diyecek ve o seni köstekleyen devlet bizi destekleyecek, inşallah. yani yol biraz dik ama yolu biliyoruz abi. Yani it is not rocket science. Gitmemiz gereken yer belli. Yapmış herifler başkaları yapmış. yani yüksekse lisans falan düşünenler varsa bana soruyorlar hocam sizde yüksek lisans kaç para? Ne demek ya? para mı vereceksin bir de yüksek lisans yapmak için? Bakıyorum başka üniversiteler parayla yaptırıyorlar yüksek lisansı biz üstüne veriyoruz. Çünkü senden bir şey istiyoruz. Şirket kur diyoruz patent al diyoruz. Makale yaz diyoruz.
Katılımcı: Hocam size bir sorum olacak girişimcilik ekosisteminde birden fazla aktörden bahsettiniz. Bunlardan bir tanesi de STK, STKlar ve bu STKların aynı çatı altında olmasa bile aynı vizyonla ilerlemesi gerektiğini söylediniz. Birden fazla STK’da bulunuyorsunuz. Bunlar nasıl birleşebilir veya nasıl beraber yol alabilirler.
Bence esas koordinasyon devletin kurumları arasında gerekiyor. STKlar konusunda çok koordinasyon şart görmüyorum. Zaten şuanda TOBB’lan Endeover çok yakın çalışıyorlar yani ikisi de birbirinin kurullarında bulunuyor. TURKOMFED biraz daha dışarıda onlar biraz daha kobilerle ilgileniyor. Tabiatları gereği. Gerçi TOBB’da kobilerle ilgileniyor TOBB’un anladığı girişimcilikle sizin anladığınız girişimcilik tam aynı şey değil. Bir noktada onu fark edicek TOBB. Ve aslında orda bir çıkar çelişkisi de var çünkü sana verilen para kobiye kredi olarak verilmiyor ya da kobiye verilen para girişimciye verilmiyor. Bu daha ortaya çıkmadı spell out edilmedi. Dolayısıyla TOBB şuanda tam gaz Rıfat beyin söylediği şey Kadın Girişimcilik, Genç Girişimcilik, Kadın Girişimcilik, Genç Girişimcilik. Burada Endeover çok önemli bir rol oynuyor çünkü Endeover gerçek girişimciliği anlayan bir STK. TOBB’u yönlendirmesi gerekiyor Endeover’ın ve bunu yapıyoruz da diyebilirim. Orada ciddi bir koordinasyon problemi görmüyorum ben. Bilmiyorum belki bu da naif bir statement ama... Esas koordinasyon problemini devlette görüyorum çünkü onların elinde ciddi kaynaklar var ve sarf ediliyor boşa sarf ediliyor çok.
Katılımcı: Peki orada asıl koordinasyon sorunu mu var yoksa düşünce farklılığı mı?
Abi Sanayi Bakanlığı kendi kafasına göre bir şey yapıyor TÜBİTAK kendi kafasına göre bir şey yapıyor. Bir de birbirlerinin ne yaptığını bilmiyorlar. Aynı adama.. aynı adam birden fazla şeye başvurabiliyor. Yani bir kurumun bu işlerle ilgilenmesi gerekiyor ya da en azından koordine etmesi gerekiyor. Herkes kendi bunu yaptık şunu yaptık diyebilmek için şimdi... bunlar iyi şeyler tamam mı? Para vermek iyi bir şey. Herkes bunu yapabilmek istiyor ama birbirimizden haberli yapalım ya. Loosera dört tane beş tane hibe yapmayalım yani. Bu işi meslek haline getirmiş insanlar biliyorum ben ya. Ne yapıyorsun? Hine alırım abi! İyi proposal yazmayı biliyorum hibe alıyorum. Adam dört tane şirket batırmış beşinciye hibe almış. E yani hiç mi track recorda bakmıyacağız ya. Smart money o herife gitmez. Ama devlet smart money değil. Yani o başvuru formlarını gördün mü?
Burak Büyükdemir: Son soruyu da aldıktan sonra Erhan hoca çok teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim. Arkadaşlar girişimciliğin geleceği sizlersiniz. Üniversiteler üzerine düşeni yapmıyor. Gidin üniversitenize fırça atın.
Burak Büyükdemir: Çok teşekkürler.