Netflix’in yüksek kârlı kültür emperyalizmi
Yakın geçmişte aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülkeye açılan Netflix özel bir girişim. Eğer 2008 yılındaki Küresel Ekonomik Kriz zamanında bu girişime yatırım yapmış ve hisselerinizi bugüne kadar elinizde tutmuş olsaydınız, yatırımınızı 20’ye katlayabilirdiniz. O zaman diliminde, Netflix New York Borsası’nda işlem gören tüm firmalardan daha iyi performans gösterdi.
Girişimin muazzam finansal performansının yanı sıra, ürününü uygulama ve sunma şeklindeki süreklilik de en az bunun kadar etkileyici. Hatırlatmak gerekirse, Netflix’in bu alanda başardıklarından bazıları şöyle sıralanabilir: DVD kiralama işi Qwister’dan dijital aboneliğe yatay geçiş, içerik sunmak için cihaz satma ihtiyacı duymamayı başarması ve yüksek kaliteli orijinal içerik üretimi gibi…
Her ne kadar kataloğu kimi zamanlar aranılan filmlerden mahrum olsa da, 75 milyon insan aktif olarak dijital eğlence alışkanlıklarını Netflix’e odaklamış durumda.
Bu yılın başında düzenlenen dünyanın en büyük tüketici elektroniği fuarı CES’te Netflix’in bir gecede 130 yeni ülkede devreye gireceği duyurulduğunda, herkesin bu haberi büyük bir seviçle karşılayacağını düşünmüş olabilirsiniz. Gelgelelim, NPR’da yayınlanan bir makale Kenyalı otoritelerin Netflix’i yasaklamayı düşündüğünü; servisin Kenyalı internet kullanıcıları ve yerel eğlence endüstrisi tarafından nasıl karşılandığını anlatıyordu. Makale, Netflix’e daha farklı bir açıdan bakması nedeniyle önem taşıyordu.
Kenyalı internet kullanıcıları Netflix’in gelişini büyük bir sevinçle karşıladılar. Kaldı ki uzun yıllardır servise erişmek için çeşitli VPN araçlarına para ödüyorlardı. Kenyalılar en sonunda küresel medya toplululuğunun bir parçası gibi hissediyorlardı.
Yerel eğlencenin emektarları olan aktörler, yönetmenler ve yapımcılar ise öfkeliydi. Netflix’in içeriğinin, parasının, teknolojisinin çok güçlü olmasından ve Kenyalılar’ın Netflix’i yerel içeriğe tercih etmelerinden korkuyorlardı. Bu da koskocaman bir sektörün hayatta kalma savaşı vermesi anlamına geliyordu.
Her iki taraf da böyle hissetmekte haklıydı…
Eğlence ve medya ABD’nin en büyük ihraç ürünlerinden. Belki de bu nedenle bir göçmenler ülkesine dönüştü. Amerikan rüyası, Amerikan yaşam tarzı tüm dünya tarafından uluslararası medya aracılığı ile tüketiliyor. Netflix ise ABD menşeili içeriğin tüm dünyaya ulaştırılabileceği en verimli platform olma özelliğini taşıyor.
Netflix kendine biçtiği küresel hikaye anlatma misyonuna yerel içerik sağlayıcıları da dahil ederse, yerel eğlence sektörlerinin emektarları ölüm kalım savaşı vermek zorunda kalmazlar. Fakat bu Netflix için bir zorunluluk değil. Öte yandan, bu dev büyümeye devam ederse, yerel üreticiler onun şartlarına uyum sağlamak zorunda kalacaklar.
Gelgelelim, Netflix’in gittiği her ülkede en popüler olacak içerikler yine yerel olmayanlar. Narcos, House of Cards ve Orange is the New Black gibi içerikler tüm ülkelerdeki en popülerler listesinde başı çekiyorlar. Bu şüphesiz Netflix için kârı artırıcı bir strateji ve orijinal içerikler üretmek için harcadığı milyar dolarları göz önünde bulundurunca yakın gelecekte bundan vazgeçmeyeceğini tahmin ediyoruz.
Eğer Netflix Uber gibi kimileri tarafından nefret edilen bir marka olmak istemiyorsa, yerel kültürlerin hikayelerini küresel arenaya taşımayı ve yerel sektörlere kazandırmayı tercih etmeli.
İnternet bizi bağlayarak büyük bir yarar sağlarken, kültür emperyalizmine de olanak tanıyor. Yalnızca Netflix değil, Facebook, Twitter ve hatta Medium gibi firmalar da küreselleştikçe ilginç kültürleri dünyanın geri kalanına tanıtmak için çalışmalılar.