Mohaç Yücel, Selçuk Uzun - KimGelsin.Com 11 Mayıs 2009
Burak Büyükdemir: kimgelsin.com bu haftaki E-tohum toplantımızın konuğu. İki kurucusu burada, dört tane kurucusu var. Bize, kimgelsin.com’um hikayesini anlatacaklar. E-tohum TV seyircilerine buradan merhaba diyelim. Bu haftaki konuğumuz Kimgelsin ve çok güzel bir aydınlatmamız var. Ben kısaca Mohaç ve Selçuk’un kendilerini tanıtmalarını isteyeceğim. Daha sonra kimgelsin.com projesini ne amaçla kurduklarını ve kısaca tarihçesini, daha sonra neler yapacaklarını… Çünkü kimgelsin.com yaklaşık 1,5-2 hafta önce açıldı. Tam olarak 10 gün oldu açılalı. Önümüzdeki dönemde neler bekliyor kimgelsin.com’u, onlardan dinleyeceğiz. Geldikleri için şimdiden teşekkür ediyorum.
Selçuk Uzun: Merhabalar, ismim Selçuk Uzun. 1995 yılından beri müzik sektöründe çalışıyorum. İlk başlarda yapım ve dağıtım alanında daha çok çalıştım. 2001-2002 gibi de daha çok konserler ve organizasyonlar üzerine çalıştım. Son üç yıldır da kendim organizasyonlar ve konserler gerçekleştiriyorum.
Mohaç Yücel: Merhaba, ismim Mohaç. 35 yaşındayım. Yaklaşık 13 yıldır internet sektöründe çalışıyorum. Güzel sanatlar mezunuyum. Geçtiğimiz 13 yıldan beri hep grafik ve tasarım ağırlıklı çalıştım. Kimgelsin’in de bu tarafından sorumluyum. Genel olarak böyle. Projeye dönecek olursak, kimgelsin.com’u yaklaşık 9-10 ay önce yapmaya karar verdik. Selçuk zaten bu işlerle profesyonel olarak ilgilenen bir insan. Ben de profesyonel olmasa da ciddi boyutta ilgileniyorum. Projenin aslında fikir anası diyeyim, kendisi şimdi burada değil ne yazık ki. Bize bir gün geldi ve dedi ki, internetteki başarılı modelleri Türkiye’ye uygulamak üzerine konuşuyorduk ve kimgelsin’in benzeri bir model olan Amerika’daki EventFul diye bir siteden bahsetti. Biz siteyi incelediğimiz zaman şeyi fark ettik, insanlar kendi coğrafyalarında görmek istedikleri sanatçılar için talep formları açıyorlar, verdikleri oylar sonucunda da, o etkinliğin gerçekleşmesi için oylarıyla uğraş veriyorlar. Bizimki de buna yaklaşık ama bir nebze Türkiye’ye uyarladık. Eğlence sektörünün yapısı, konser sektörünün yapısı da göz önünde bulundurularak tabii ki modeli bire bir uygulayamayacağımızı fark ettik ve Türkiye’ye uyarlamaya karar verdik. Bunda tabii Selçuk içgüdüsünden yararlandı. Bu arada dördüncü bir ortağımız var: Volkan. Kendisi programlamaları yazan, şimdi Gittigidiyor’un kardeş şirketinde çalışıyor. Belki birçoğunuz biliyordur, Uzman TV yazarlarından şimdi kendisi. Süreç böyle başladı, yaklaşık sekiz ay sonunda çeşitli vadeler atlatarak en sonunda yaklaşık on gün önce beta bir şekilde siteyi kullanıma açtık. Şu an tabii birçok servisi eksik, önümüzdeki aylar içinde yerleştireceğimiz birçok servis de yolda. Önemli olan önce insanları yavaş yavaş içeri kabul etmek. İnsanların siteye nasıl tepki verdiğini, sitenin insanlara nasıl tepki verdiğini biraz ölçebilmek. Yavaş yavaş üye sayısını artırarak data toplamak. Şu andaki amacımız bu.
S.U.: Biz çıkış noktamızda şunu düşündük: Türkiye’de son yıllarda artarak devam eden bir konser potansiyeli var. Ancak yurtdışından farklı olarak Türkiye’de bu müzik sektöründeki hız aşağı yukarı 97-98 gibi başladı, herkesin o dönemde bolgar CD dediği korsan CD’lerle. Bu ilk yıllarda sektörün darbe yemesi böyle oldu ama arkasından gelen, bütün dünyanın müzik sektörü satış anlamında ticari anlamda etkilenmesi ve MP3 ile beraber oldu. Türkiye’deki eventlerle ilgili bir başvuru noktası olmadı. Ne izleyiciyi organizatörle buluşturan, ne de organizatörü izleyiciyle ve sanatçının verisiyle bir araya getiren yapı olmadı. Zaten biliyorduk, buna bir çözüm arayarak yola çıktık. Şöyle ki, Türkiye’de konseri gerçekleştirilen çoğu sanatçının aşağı yukarı kaç seyirciyi bir araya toplayacağı ne organizatör, ne de plak şirketi tarafından bilinmiyor. Çünkü albüm satışları, izleyici sayısını da dinlenme sayısını da yansıtmıyor. O insan birebir albüm satın almasa bile internetten dinleyebiliyor o sanatçıyı. Bu yüzden organizatör olan taraf, konsere getireceği ismi ya kendini ispatlamış 15 yıldır müzik yapan isimlerden seçmek zorunda ya da riske girmek zorundaydı. Çünkü plak şirketine dönüp de sorduğunda –hep verdiğim örnektir bu- mesela geçen yıl biz Manisa’da örnek verecek olursam konser yaptık. Konsere yaklaşık 4,000 kişi geldi ama konsere gelmeden önceki albümü Türkiye’de 5,000 tane bile satmamıştı. Çünkü bu farklı bir şey. Ya izleyici satın almamış albümü ya da şirket getirmemiştir. Biz burada daha çok, izleyiciyle organizatör arasında, talepleri organizatöre ulaştırabilecek, organizatörün de hangi sanatçıların talep gördüğünü görebileceği bir yapı oluşturduk. Kimgelsin’de bunun için oluşturduğumuz model de herhalde herkes için en uygun model. Çünkü dediğim gibi albüm satışları bir sonuç vermiyor ne plak şirketine ne de organizatöre. MP3 dinleme sayısını da kimse takip edemediği için organizatör talepten habersiz, izleyici izlemek istediği sanatçıyı söyleyebileceği veya ben bu kişiyi istiyorum diyebileceği platform yok. Plak şirketi de bu işin tamamen dışında kaldığı için bu fikir bize uygun geldi. Yani bu talepleri organizatöre ulaştırabilecek, organizatörün taleplerini de izleyiciye ulaştırabilecek platform oluşturmak uygun geldi ve kendimizi bu fikir etrafında modelledik.
M.Y.: Yani aslında bakın, düz mantıkla düşünecek olursanız, olay şundan ibaret: siz buradan kalkıp da mesela diyelim, işte Prince’i Türkiye’ye getirmek istiyorsunuz diyelim. Onun menajeriyle görüştüğünüz zaman, size soracağı ilk soru şu olurdu: Prince’in albümleri Türkiye’de kaç satıyor? 2009 yılında kaç sattı şu ana kadar, 2008’de kaç satmıştı, 2007’de kaçtı? Birisi de kalkıp da bu yıl için 125 tane sattı, geçen yıl 402 tane satmış, bir önceki yıl da 375 tane satmış derseniz, o kişiler de size, teşekkür ederiz, bizim o bölgede, coğrafyada işimiz yok derler. Çünkü bunların hepsini toplasanız, oraya resim çekmesi gereken insan sayısının 10 kat fazlası gelmesi gerekirken böyle bir rakam çıkıyor insanın önüne. Dolayısıyla pazarı yok diye düşünüyor sanatçı. Oysa durum öyle değil yani, biz Türk insanları kitabı da aldığımız zaman okuyup arkadaşımıza veririz. O bir başkasına verir, müzik için de aynı şey geçerli. Kaldı ki artık müziğe ulaşmak da çok kolay. Yani işte internetten anında download edebiliyorsunuz. Herhangi bir sitenin ufacık bir şifresini almanıza bakıyor olay. Albümün kendisini bir obje olarak arşivlemek istemiyorsanız, işte bu bende dursun, bunun plağı bende dursun, CDsi bende dursun kaygınız yok ise zaten onunla ilgilenmiyorsunuz. Dolayısıyla bu rakamları dönüp de bu tarafa söyleyemiyorsunuz. Ama ne yazık ki dünya haritasını önümüze koyduğumuz zaman, sanatçılar Amerika’dan Avrupa’ya doğru geldiklerinde, ne yazık ki Yunanistan’a kadar gelip geri dönüyorlar. Çünkü Türkiye’deki satışlar, dinleyici potansiyelini karşılamıyor. Dolayısıyla biz burada, Kimgelsin üzerinden kitleyi bu sanatçıların agentlarına, Türkiye’deki plak şirketlerine, Türkiye’deki sanatçılara sorabildiğimiz sağlıklı bir biçimde yerine getirirsek önemli bir kontrolü yerine getirmiş olacağız. Asıl amaç buydu temelde. Şimdi sitenin kendisinden biraz bahsedecek olursam, sitenin içeriği tamamen yüz yüze content. Yani birisi siteye geldiği zaman bir sanatçıyla ilgili bir talepte bulunacaksa önce sitenin içinde o sanatçıya bakıyor, böyle bir sanatçı var mı yok mu diye. Eğer yok ise çok basit bir form doldurarak o sanatçının adını, müzik türünü, eğer isterse sanatçıyla ilgili bir yazıyı da ekleyerek bunu sitede yayınlatıyor. Bu yayınlama sürecinin sonunda gelsin istiyorum butonu aktif oluyor ve ona bastığı anda da bir oy vermiş oluyor. Fakat durum şu, her sanatçının potansiyeli aynı değil, siz Bon Jovi’yi getirmek isterseniz farklı bir kitle ve farklı bir menüye ihtiyacınız var, Amy Winehouse’u getirmek isterseniz farklı bir şeye ihtiyacınız var, başka bir grup için başka bir şeye ihtiyacınız var. Bu noktada bizim sitede arka planda çalışan bir algoritma var. Tabii bu bir iş bilgisinden gelişiyor. Sizin talebiniz sonucunda arka tarafa bir form düşüyor. Bir bu formda şeyi anlıyoruz, birisi, Burak Büyükdemir, Amy Winehouse’un İstanbul’da konser vermesini istemiş dediğimiz noktada Selçuk diyor ki, bu konser kapalı bir alanda olur, en az üç bin kişinin gelmesi gerekir, zaten bu parametreleri seçtikçe alanlar azalıyor İstanbul’da veya diğer büyük şehirlerde. Buna göre bir algoritma yaratıyor ve yapılan oylama sonucunda yüzdeli bir şekilde görüyorsunuz. Yani bir sanatçı için 500 kişilik bir kotada çalışıyor oluyor, bir başkası 20,000 kişilik bir kotada çalışıyor oluyor. Her ikisinin yüzde biri aynı çalışmıyor yani sizin anlayacağınız. Basitçe sistem böyle işliyor. İnsanlar bir başkalarına yazdıkları profil bilgilerini Wikipedia’da olduğu gibi yenileyip editleyebiliyorlar. Site böylece kendi içinde bir database kalesi kazanmış oluyor. Arama motorlarında da Kimgelsin bu noktada sanatçıları bulmada avantaj sahibi oluyor. Ayrıca bu sanatçılar üzerinden konuşan community de orada bulunuyor. Hepimizin internette kullandığı bütün unsurlar Kimgelsin içinde, şu an çok az olmakla beraber olacak. Yani insanlar işte birbirlerine mesaj atacaklar, sevdikleri sanatçıların etrafında grup oluşturabilecekler. Aklınıza gelebilecek her şey olacak ama tabii biz şeye inanmadık konuşurken, internetteki işte Facebook gibi, MySpace gibi çok büyük kutuplar varken onlara alternatif bir şeyler yaratmak gibi bir derdimiz olmadı. Dolayısıyla işte Facebook’taki aplikasyonların hepsi burada olsun gibi bir kaygımız olmadı. Bizim derdimiz hep niş müzik üzerine, müzikle ilgilenen bunları duysunlardı. Hep bunu gözeterek hareket ettik ve şu anda yayında. Şu anda yayında olmasıyla beraber biz onlarla gece gündüz çalışıyoruz. Tabii ki kolay olmuyor çünkü biz başka mesailer de yapıyoruz şu anda full time Kimgelsin’e adapte durumda değiliz. Gündüzleri şirketlerimizde çalışarak akşamlarımızı Kimgelsin’e ve haftasonlarımızı ayırıyoruz. Ama şu andaki görünüm o ki ve çevremizden aldığımız feedback o ki bizim zaten bir süre sonra Kimgelsin’e yönelik yaşamamız gerekecek. Bu da çok uzak bir gelecekmiş gibi gözükmüyor. Genel olarak siteyle ilgili söyleyebileceklerimiz bunlar.
B.B.: Ben hemen soru cevap kısmına geçmeden önce, kendi sorumu sorayım. Parayı nereden çıkaracaksınız?
M.Y.: Çokça modeli var, bu masa gibi çok büyük bir tuval gibi düşünün. Biz 10’a yakın para kazanma modeliyle üzerinde konuşuyoruz. Ama en önemlisi şu: Kimgelsin şirketi bir organizasyon şirketi zaten. Yani illa biz burada topladığımız dataları alarak BKM’ye gidip sayın BKM böyle böyle bir şey var. 27,686 kişi Prince’in gelmesini istiyor hadi bir etkinlik yapalım da oraya gelsinler demektense bu etkinliği kendimiz de düzenleyebileceğiz. Çünkü halihazırda ortaklarımızdan biri bu işi yapan birisi. Ama tabii biz bunu kendi dışımızda bir organizatöre de götürebiliriz. Veya datayı direkt kendisine de iletebiliriz. Bu zaten en önemlisi fırsatımız. Bunun dışında haberdar etme modülüyle ilgili modüller var. GSM operatörleri üzerinden, etkinlikleri kaçırmamaları için. Sizin adınıza bilet alan otomatik sistemlerin olduğu yapılar var. Birkaç model daha var.
Dinleyici: Merhaba, ben şunu sormak istiyorum: Bir data topladığınızda mesela, bu adamlar konsere katılacağını ne gibi bir taahhütle belirtiyor mesela? Bunun için bir ön satış mı oluyor? Yani bir sanatçıyı Türkiye’ye getirdiğinizde eli boş dönmesi güzel olmayacaktır. Bunun bir taahhüdü vardır muhtemelen ama bunu öğrenmek istiyorum.
M.Y.: Direkt bir taahhüdü yok. Çünkü biz orada talebin reel bir hale dönüşmesi, vücuda dönüşmesini bekliyoruz ki o talebi gerçekleştiren insanlara inandırıcı bir şekilde sunabilelim. Onu %100 yapacağız diye bir vaatte bulunmuyoruz tabii ki. Ama zaten 100,000 gibi bir rakam, çok ekstrem bir rakam. 100,000’i zaten gerilere çektiğiniz zaman 25,000-30,000 gibi bir rakam çıkıyor ortaya. Bu da işte optimum bir stat konserine denk geliyor. Dolayısıyla direkt bir taahhüdümüz yok.
Dinleyici: Peki insanlar niye gelip de yorum yazsınlar? O sosyal etkiyi nasıl yaratmayı düşünüyorsunuz?
M.Y.: Yorum yazmalarını isteyen bir yapımız yok. Talep etmelerinden bahsediyorsun sanırım. Onu tamamen müziksever konsere giden insan gözünden bakarak yorumluyoruz. Yani o müzisyeni sahnede dinlemenin albümü dinlemekten çok daha farklı bir deneyim olduğu zaten şu anda her yerde konuşuluyor. Dolayısıyla zaten belli bir ücret karşılığında yapacağı bir şey olmadığı için, sadece bir butona basarak, bir kez bir oy için yapacağı bir şey kurulunca bunu gerçekten istiyorsa yapabileceğini düşünüyoruz. Yoksa bunu karşılığında bir şey vaat ettiğimiz ya da işte önemli bir tahsilat yapmasını beklemiyoruz.
Dinleyici: Şunun için sormuştum, sitede özelliği, orijinalliği duyan insanların katılım sağlaması. Birisi bir yorum yapmış. Bir kişinin gelmesini istediğini söylemiş. Bir arkadaşı bunu duyuyor ve siteye giriyor. Bunu sağlayacak farklı bir mekanizma düşündünüz mü?
M.Y.: Düşündük tabii ki, içerik sağlaması bunların en önemlilerinden bir tanesi. Sadece bir sanatçıyı talep etmesinin dışında, ilgi duyabileceğiniz bir alan orası. Kendi bir database’i var içinde oluşan. Dolayısıyla tek kalesi, tek silahı eğer isterseniz buraya gelin, lütfen bu butona basın olmayacak tabii ki. Onu zaman gösterecek.
Katılımcı: Merhaba, Kemal Saraçoğlu ben. Diyelim ki bir sanatçı için bin tane iki bin tane beş bin tane istiyorum topladınız. Arkasından da güzel bir organizasyon yaptınız. Organizasyondan sonra o sanatçı sıfırlanacak mı? Nasıl olacak?
M.Y.: Keşke öyle bir şey hemen olsa da o counter’ı sıfırlayabilsek. İşin o boyutunu biz düşünmemiştik yani. İşte biz büyük birini getirmeyi başarsak event’i yapsak ve ardından sanıyorum biz onu sıfırlamaktansa altı ay boyunca biz bunu getirdik ülkeye diye övünmekle geçiniriz. Siteden de bunu her tarafa duyururuz. Onu hiç düşünmemiştik ama herhalde sıfırlanır diye tahmin ediyorum. Çünkü çoğu gittiğim konserden sonra konserden haz aldıysam, bir sonraki seferin çok çabuk olmasını istiyorum aslında.
Katılımcı: Merhaba, insanların buraya taleplerini nasıl yönlendireceksiniz? Yani Müslüm Gürses girildiğinde ne olacak?
S.U.: Bütün sanatçılar bizim için bir talep. Seni de isteyebilirler bu da bir talep. Kesinlikle o serbest. Biz sanatçı veya çok ünlü grup etrafında dönmüyoruz. Elbette ki müzik etrafında dönüyoruz ama bir sınırlamamız yok bununla ilgili.
Katılımcı: Az önce verdiğiniz örnekte, buradan niş bir yapı olduğuna karar verdim zaten. Bir de şunu ekleyeceğim: Sadece müzik mi odaklandığınız nokta? Yoksa tiyatro, sinema vs. vs. var mı?
S.U.: İlk etapta odaklandığımız nokta evet müzik. Çünkü biz de istedik, en başta düşündük hatta yani birçok şeye yayalım bunu diye ama o sırayla olacak, oraya gideceğini gördük yani. En kolayı çünkü müzikle ilgili olandı. Müzik insanların hayatında daha fazla yer kaplıyor ve daha kolay ulaşabildiği bir şey olduğu için müziği seçtik. Ama evet, yarın bir gün müzik dışında konulara da genişletmeyi düşünüyoruz sitede.
M.Y.: Bu soruyla ilgili şöyle bir şey ekleyebilirim: Biz bunu çok tartıştık. Ankaralı Turgut’u adam oraya submit edecek mesela ve gelsin istiyorum diyecek. Belki de çok hızlı oy alacak. Yani oradaki durum şey durumu. Şimdi Q dergisini biliyor musunuz veya Enemy dergisini falan? Yine de kapağına koyacağı insana kendisi karar veriyor sonuçta. Biz kendi içimizde bir duruş yerleştirmeye çalışacağız. Onun için de ona göre hareket edeceğiz. Vitrine koyacağımız insanlara belki bazı durumlarda karar vereceğiz gerçekten. Ama bu tamamen demokratik bir ortam olacak. İnsanlar istedikleri kadar entry yapacaklar ve taleplerin gerçekleşmesini sağlayabilecekler.
B.B.: Müzik sektöründe kaset satışları ve CD satışları düştü. Sanatçılar nereden para kazanıyorlar şu anda? Gelir modelleri ne? Onlar nereden kazanıyor?
S.U.: Zaten Türkiye’de ve dünyada da konser ve event olgusunun çok büyük bir gelişme göstermesinin sebebi bu. Sanatçılar artık parayı buradan kazanmaya başladı. Uluslar arası sanatçılar daha fazla turneye çıkmaya başladılar.
B.B.: Michael Jackson bile en son turnedeydi…
S.U.: O bile… En sonunda o bile evet dedi turneye. Çünkü sadece CD ve kaset ile sadece plak şirketleri bile para kazanmıyor. Bunu da şuradan görebiliriz. Son yıllarda Sony kendi sanatçılarının çoğunun artist managementı olarak da hareket etmeye başladı. Yani Sony Music de artık CD satışlarından değil, konserlerden de para kazanma yoluna gitti. Bu, sanatçıların fiyatlarında da artışa sebep olacaktır. Bu, daha fazla sanatçının konser vermesini sağlayınca, festivallerin sayısı arttı. Uluslar arası çok büyük festivaller gündeme geldi ama Balkan ülkelerinde çok büyük festivaller yapılıyor. Türkiye’de de zaten son yıllarda çok büyük festivaller yapılmaya başlandı. Bu da daha fazla sanatçı bulabilme imkanı sunduğu için çıkıyor. Sanatçılar turneye çıkıyorlar, konser yapıyorlar. Birinci sıradaki para kazanma şekilleri artık bu oldu. Milyonlarca albüm satanlar hariç. Onlar başka.
B.B.: Peki, Türkiye’deki örneğin bu sanatçıların hayranlarını siz yurtdışına, Macaristan’daki bir şeye gitmelerine aracı olacak mısınız? Yani hepsi de kim gelsin mi olacak? Biz gitsek olmayacak mı?
S.U.: Ona benzer bir fikir düşünmüştük. Yurtdışında olan festivallere, yakın ülkelerde olanlara hani, Bulgaristan’da konserler oluyor. Yunanistan’da özellikle Atina’da çok büyük konserler oluyor. Oraya da gidecek bir şey oluşturmaya kalktık ama açıkçası birincisi talepten çok emin olamadık. Çünkü Türkiye’den Yunanistan’a bile gitmek çok kolay bir şey değil. alıp çantanızı uçağa ya da otobüse atlayıp gitmeniz kolay değil. Bir süreç var. Burada farklı organizasyonların işin içine girmesi gerekiyor. Ya da işte bir turizm acentasının da sizinle birlikte hareket etmesi gerekiyor. Talep için deneyebiliriz. Bu benim aklımda da olan bir şeydi. Atıyorum RadioHead zamanında Atina’ya geldi ve Türkiye’den oraya hatırladığım kadarıyla 14 ya da 15 otobüs insan buradan toplanıp gitti. Ama başka bir örneği olmadı bunun. Böyle şeyleri deneyebiliriz. İnsanların buna nasıl ilgi göstereceğini görüp, o yönde de hareket edebiliriz ama dediğim gibi, nereye gidelim durumunda, bizim haricimizde de bazı parametreler işlemeye başlıyor. Bizi tedirgin eden biraz o. Onu bekleyip görmemiz lazım.
B.B.: Mohaç anlatmıştı. Event Kimgelsin iş modeline uymuyor. Yani tam birebir bench değil. Kimgelsin iş modelini yurtdışında birebir yapan var mı? Kimgelsin yurtdışı açılımı nasıl olabilir?
M.Y.: Araştırdığımız kadarıyla birebiri yok. En fazla benzediği site EventFul gerçekten. Başka yok ve buradaki soru şu yanlış anlamadıysam: Kimgelsin’in İngilizce ayağı olması, Londra’ya veya çevre ülkelere de hizmet vermesi durumu. Bunu orada yapabilmemiz için kendimizi önce burada ispat etmemiz, modeli düzgün şekilde çalıştırabilmemiz lazım. Çünkü bunun çekirdek kodunu bir kere yazdığımız zaman gerçekten üzerine burada benim tanıdığım yazılım mühendisleri var şu anda, biliyorum, kodu çekirdek şekilde yazdıktan sonra bunun üzerine sürekli yeni kıyafetler giydirebiliyorlar. Bu mümkün, ama dediğim gibi, önce biz kendi ülkemizde bu etkiyi verelim. Ondan sonra dışarıya yönlenelim. Katılımcı: Pazarlama planınızı merak ediyorum ben. Sitenizi nasıl tanıtacaksınız?
Mohaç Yücel: Şimdi çok agresif bir pazarlama planımız olduğunu söyleyemem. Önce internet üzerinden biraz kendimizi tanıtmaya çalışacağız. Bir de tabii ki offline medyada işte Billboard dergisi, Roll dergisi, açık kalmış olsaydı Rolling Stone dergisi, MySpace Türkiye, MTV, NTV gibi kanallarla görüşeceğiz. Bunlarla işte bir takım partnershipler yapabiliriz. O kanallardan insanlara kendimizi duyurmaya çalışacağız bir noktada. Ama bu işe çok büyük bir pazarlama ve reklam bütçesi ayırmış değiliz önümüzdeki çeyrek süre için. Şu 4-5 ay için. Zaten bu sırada sitenin gerçekten nitelikli noktalarını insanlara gösterebilmemiz gerekiyor. Sonralara doğru ona da bakacağız.
Selçuk Uzun: Bir diğer pazarlama yöntemimiz de şu olacak: En azından ilk aşamada, kendi konserlerimizi, organizasyonlarımızı yapmadığımız süreçte, elimizdeki community’nin gücü sayesinde, yapılan organizasyonlara ya da konserlere tanıtım anlamında destek vererek onların içinde bulunarak. Buna bir sponsorluk demek belki en başta yanlış olur ama yarın bir gün bir konserin tanıtım sponsoru olarak da kendimizi insanlara göstermeye ve onlara ulaşmaya çalışacağız. Bir pazarlama kalemimiz de bu olacak.
Katılımcı: Sizin hedef kitleniz de anladığım kadarıyla yabancı müzik çalan radyoların dinleyici kitlesiyle birebir ölçüşüyor neredeyse. Tam olarak olmasa da yakın. Bunlarla bir çalışma var mı? Ya da ilerleyen zamanlarda düşünüyor musunuz?
M.Y.: Şu anda dediğim gibi on gün önce siteyi insanlara açık hale getirdiğimiz için, baktınız mı siteye bilmiyorum, şu an olabildiğince o eğlence sektörünü anlatmaya çalışan gayet renkli bir ortam var. Zaten bu kendi içinde konuşuyor biraz. Biz herhangi bir radyoyla, Power FM’le, Number One’la, aklınıza gelebilecek söylediğiniz radyolardan herhangi birisiyle önce gidip, mütevazı bir şekilde konuşmamız gerekecek. Bakın böyle bir yer var, orayı bizimle birlikte kullanmak ister misiniz diye. Biraz önceki soruda da söylemeye çalıştığım şey oydu hani. Şu anda yaptığımız iş, müzik dergileri, müzik televizyonları ve radyolarla partnership kurabilecek durumda gözüküyor. Ama buna nasıl tepki alacağımızı göreceğiz zamanla.
Katılımcı: Bana şunu anımsattı: Ünlü konuşmalarıyla ilgili bir şirket var tam olarak hatırlamıyorum ismini. Yurtdışında belli bir isim yapmış, kendi alanındaki istatistiki sıralara varıncaya kadar bir veritabanları var bunların. Özel bir pazarlama zirvesi oluyor diyelim, onlardan birini getirmek istediğin zaman direkt bu ajansa başvuruyorsun. Buna benzer bir etkinlikte, müzik tabanlı olduğu için söylüyorum. Müzik söz konusu olduğunda bu tarz bir hizmet vermeyi düşünüyor musunuz?
M.Y.: Bu uzun vadede olabilir, bunların olması için siz de takdir edersiniz ki güven sağlaması gerekir kullanıcılarda, kitle kazanmanız gerekir ve saygınlığınızın olması gerekir. Bu olduktan sonra tabii ki yani, neden olmasın?
Katılımcı: Önce ben tebrik etmek istiyorum. Çünkü dört tane farklı çevreden insanın bir araya gelmesi ve 8 aylık bir sürede bunu çıkartması çok güzel. Üzerinde bu kadar emek olan bir projenin B planını çok merak ediyorum. Özellikle başka bir işte de çalışırken insanüstü bir çaba sarf etmek gerekiyor. Ben diyelim ki çok zengin bir aileden geliyorum, organizasyon işleriyle uğraşıyorum. Gittim akşam parasını verip 5 tane developerla anlaşıp Facebook aplikasyonu yazdırdım. Binlerce, milyonlarca insan var zaten orada. Ben bir anda çok fazla insana hitap etmeye başlayacağım. Para da var korkmuyorum zaten. Böyle bir durum için B palanınız var mı?
M.Y.: Rekabete karşı B planı mı?
Katılımcı: Bir nevi öyle, parası da var yaptı adam. Ne yapacaksınız?
M.Y.: EventFul’un Facebook ofisi var. 6 yıllık bir site. Facebook ofisi var ama ne yazık ki insanlardan demand alamıyor. Aldıklarını varsayalım. Yine de insanlar EventFul’a gidiyorlar oradan. Çünkü bu daha cazip gözüküyor onlara. Dolayısıyla aslında temelde Facebook gibi bir nokta uzun vadede büyük bir tehdit olmuyor. İşin aslı başka bir yerde durduğu zaman tehdit olmuyor. Ama şunu derseniz Facebook uygulaması yazmam da KimGelsin klonu yazılırsa o zaman ne yaparsın derseniz, o zaman da bizim ekibin işbirliğine güvenirim, daha önce yola çıkmış olmasına güvenirim. Siz ters durumda neye güvenirseniz ben de ona güvenirim.
Katılımcı: Bir şeye güvenemiyor insan, bir ay içinde sizin sekiz aylık emeğinizi seksen aymış gibi çıkarabiliyor netice de parası da olunca.
M.Y.: Bir risk var bunu göz ardı edemeyiz de bunu ben şahsen kendi kariyerim adına bir risk olarak görmedim işe başlarken. Dolayısıyla onu da risk olarak yormuyorum. Birinin gelip bizi klonlamasını veya bir aplikasyon yazmasını çok büyük bir tehlike olarak görmüyorum kendi adıma.
Burak Büyükdemir: Genel olarak bu soruya cevap vereyim. Rekabet konusunda, her gün kendinizi geçin, kendinizden daha iyi olun ve rakiplerinizi de esasında ne yapıyorlar diye kontrol etmeyin. O zaman onları geçeceğinizi göreceksiniz zaten. Rakipler üzerine oynarsanız, kendi konumlandırmanızı rakiplere göre yaparsanız, hani rakipler ne yapıyor diye konumlandırırsanız, emin olun onlar sizi geçerler. Çünkü işlerini sizden daha iyi yapıyorlardır. O yüzden daha fazla kendi işinize odaklanın. Ever rekabeti göz ardı etmeyin. Bunun bir şeyi de vardır. Ama kendi işinizi bir önceki günden çok daha iyi yapmaya çalışın. Bence KimGelsin onu yapacak gibi gözüküyor.
M.Y.: Burak bunu hemen fark ediyor. O hemen doğru cevabı veriyor ve etrafında dolaşıyor cevabın.
B.B.: Genel olarak hani hangi sektör olursa olsun –Kimgelsin’den bağımsız bir cevap bu- internet sektöründe de öyle, bir önceki günden daha iyi olun, kendinizden daha iyisini yapın sonraki gün. O zaman göreceksiniz ki rakipler sizi takip etmeye başlıyor. Siz rakipleri takip ediyorsanız emin olun ki zaten onları sizi geçiyordur. Yani siz hep onların arkasında, arabanın arkasını okuyorsunuzdur. O yüzden kendi işinize odaklanmak, orada kaliteyi artırmak, müşterinize daha iyi hizmet vermek, okuyucunuza, ziyaretçinize veya üçüncü partilere, işte işbirliği yapılan dergilere, radyolara, televizyona, daha iyi neler sunabileceğini düşünmek çok daha faydalı olacaktır. Bugün örneklerini biliyoruz bu rekabet konusunda neler olduğunu. Özellikle elektronik ticarette. Demin Murat’la da konuşuyorduk. Fiyat eğer tek rekabet unsuru olduğu zaman, geçen sene biliyorsunuz eStore battı, KoySepete battı, Weblebi battı, sadece rekabet konusunda sizin bir tane oynayacağınız değişken haline geliyorsa, orada rekabeti işini daha iyi yapan, işine odaklanan, burada büyümeyi hedefleyen şirket alıyor. Sektörden bağımsız, elektronik ticaretten örnek olarak verdim, bu müzik piyasasında da olabilir. Kimgelsin müzik piyasasında belki tek site olmayacak, işbirliği yapmaları gerekecek diye düşünüyorum sitelerle. Forum sitelerinden tutun, diğer bütün şeylerle işbirliği yaparak büyüyebilirler diye benim aklımdaki bu. Son soruları alayım…
Katılımcı: Çok kısa soracağım ben. Müzik sektörüne çok yakın bir kişi değilim ama bu tarz etkinliklerin bahar ve yaz aylarında olduğu gibi bir izlenim var bende. Mevsimsel bir endişeniz var mı? Sizi işin işleyişi açısından.
S.U.: Mevsimler olarak bir endişemiz yok. Çünkü konserlerin İstanbul’da özellikle ilkbahar ve yaz aylarında yapılmasının sebebi, burada insanların açık havada konser izleme isteği, festival ortamlarında olma isteği, kış dönemine geldiği zaman İstanbul’daki en büyük kiralanabilir ve çok rahat ulaşılabilir kapalı salonun kapasitesi 2000-2500 kişi. Zaten siz o kadar kişiden kazandığınız gelir ile getiremeyeceğiniz bir sanatçıyı kış veya sonbaharda getirmeyi tercih etmiyorsunuz. İşin doğrusu birçok sanatçı da bu yüzden İstanbul’da konser veremiyor ya da vermiyor. Çünkü organizatörler bir teklif götürmüyorlar. Çok fazla grup var yaz turnesini tamamladıktan sonra sonbahar kış turnesine çıkan ve soğuk ülkelere giden, ama kapalı salon olmadığı için organizatör tercih etmiyor çünkü hesabı baştan batık, belli. O yüzden bizim endişemiz yok, biz zaten açıkça söylemek gerekirse, Madonna konseri yapma peşinde değiliz. Çünkü burada Madonna konseri yapsak kaç kişi geleceğini burada herkese sorsam ortalama bir rakam muhakkak söyleyecektir. Madonna’nın talebi belli, veya RHCP’nin talebi belli. Bunlar artık bu işin zirvesinde duran kendisini kanıtlamış isimler. Bizim amacımız daha niş demekteki amacımız belki de o. Daha çevik kitlesi olan yani “..6” konsere geldi, öğrendiğimiz anda bilet aldık ve gittik. Çünkü Mohaç da ben de fena halde seviyoruz grubu. Yani bu insanları yakalamak aslında bizim amacımız. Daha büyük eventlerde yakalamak istediğimiz kişi organizatör. Çünkü dediğim gibi onları geliri çok belli, hacmi çok belli Madonna gibi. Büyük isimlerin talebi belli, Madonna Türkiye’ye gelirse en büyük stadyumu ağzına kadar doldurur. Bunun için benim işbirliğime ihtiyaç yok. Neticesinde biz yaz veya kış olarak bir şey koymadık hiç önümüze. Dediğim gibi mekan parametresiyle beraber mecbursunuz yani bazı şeyleri yapmamaya.
M.Y.: Kendi yaşadığımız bir şey olduğu için bunu söylemek istedim size. Amy Winehouse’un menajeri hala Selçuk’un şirketine yeni sanatçılarıyla ilgili bilgiler atar. Bunun sebebi şudur. Amy Winehouse meşhur olmadan önce Selçuk onu İstanbul’a getirmek istemişti çünkü. Ve o menajer, benim sanatçımın değerini İstanbul’da bir şirket sahibi menajer biliyor, sadece parada anlaşamadıkları için sanırım gelmedi yanlış hatırlamıyorsam, olmamış o mevzu. Oysa Amy Winehouse meşhur olmadan, ortalığı yakıp kavurmadan önce İstanbul’a gelmiş olacaktı. Mesela Burak’ın vasıtasıyla tanıştığım bir arkadaşım bana şeyi anlattı. Ben hiç hatırlamıyorum. Burada, aranızda Coldplay’in İstanbul’a geldiğini hatırlayan var mı? Konser verdiğini İstanbul’da? Halbuki vermiş, ben de oradaydım, Coldplay sahne aldı ve orada şarkılarını çalmış insanlar. Yani Coldplay’i o zaman akıl edip getirebildiğiniz zaman ikinci aşamayı da yapabiliyorsunuz. Üçüncüyü de yapabiliyorsunuz. Aynı şey işte Amy Winehouse için de geçerliydi.
Arda Kutsal: Burada şey önemli mi? Yani kapalı mekan olduğu, henüz davetiye gerektiği katılmak için. Bunlar söylendi mi?
M.Y.: Hayır söylemedik. Size 200 tane vereceğiz efendim, merak etmeyin.
Arda Kutsal: Aslında inceleme yazısı yapıldı Webrazzi’de şu an. Yazıyı yayına almadık çünkü sizden davetiye bekliyorduk. Okuyuculara davetiye veriyor olacağız. Yazı yayına girmeden, yazdığım şey şuydu aşağı yukarı, burada çok ciddi şey gerekiyor yani. Birincisi, çoğunluk gerekiyor. Yani o çoğunluk olacak ki burada hakikaten değer yaratan bir sonuç çıksın ortaya. Şimdi burada o çoğunluk, yani o critical mass, kritik çoğunluğu yakalaması lazım. Bunda hedef ne zamandır? İkincisi, -belki söylenmiştir kaçırmış olabilirim- bu sonuçta açılış, herkesin rahat girdiği nokta, ve buradaki o kritik çoğunluğu ne zaman bekliyorsunuz. Yani içeride o, Türkçe karşılığını bilmiyorum, big smoke ground diye bir laf vardır ya, o big smoke ground’u ne zaman yakalayacaksınız orada? Ne zaman hakikaten orada o çoğunluğun yarattığı bilgiye sahip olur? Plan ne en azından?
M.Y.: Valla ben, biz bunları tartıştığımız zaman çok gerçekçi olmaya çalışıyorum her zaman. Ayaklarım yere bassın istiyorum. Çok çabuk olmayacağını düşünüyorum ben. Yani önümüzde nereden baksanız 6 ila 8 ay var yavaş yavaş insanların burayı benimseyip içeri girmesi için. Senin de söylediğin gibi birtakım eventlere oy vermeye başlamaları, aktif kullanıcı olmaları. Çünkü şu anda bile on günlük istatistiklere göre insanlar 7-8 dakika kalıyor içeride. Ama bunu yegane sebebi var ben biliyorum, anlamaya çalıştıkları için. Sistemin ne olduğunu anlamaya çalıştıkları için.
Arda Kutsal: Zamanı ben yükseltmiş olabilirim. Bu arada, Coldplay gelsin istiyorum dedim orada, privacy bayağı güçlü orada değil mi? Hakikaten çok şey yani, ben de bilmiyordum Coldplay’in geldiğini. Şimdiden söyleyeyim. Coldplay istiyorum, Damien Rice istiyorum.
M.Y.: Damien Rice’ı ben de istiyorum. Kimin ne istediği herkese açık bu arada. Biz sadece oylama işlemi için insanlardan üyelik istiyoruz. Onun dışında her şeyle zaten ilgilenebiliyorsunuz.
Arda Kutsal: Açık şu anda aslında, sadece oy vermek için üye olmak gerekiyor.
M.Y.: Üye olmazsanız, sadece kendi profilinizi yaratamıyorsunuz ve oy veremiyorsunuz yani. Onun dışında diğer bütün her şeyini kullanabiliyorsunuz sitenin.
Arda Kutsal: İşte bu herkesin her şeyi kullanabilmesi için de 200 davetiye veriyoruz değil mi?
M.Y.: Tamamı geliyor. Bu arada gerçek manada açılmasına, layıkıyla açılmasına, bana sorarsanız –burada Volkan var, ona bakmadan hiçbir şey söyleyemiyorum- herhalde iki ayı vardır şu anda. O topluluk konusu dediğim gibi zamanla oluşacak bir şey. 6 ila 8 ay falan olur diye düşünüyorum.
B.B.: Arda’ya çok teşekkür ediyoruz. Kimgelsin ekibine de çok teşekkür ediyoruz. Cem bugün aramızda değildi. Volkan, Mohaç ve Selçuk bizimle beraberdi. Hem de Etohum TV izleyicilerine de buradan selam gönderelim. Bir sonraki Etohum toplantısı iki hafta sonra yapmak üzere, buraya bu akşam geldiğiniz için çok teşekkürler, görüşmek üzere.