İlkan Gökyılmaz, Emre Uğurlu - Sporx.com Etohum Antalya Kampı 2011
İlkan Gökyılmaz: Evet. Burak böyle bir değişiklik yapalım dedi. Yapalım. Maç seyretmek isteyenler olabilir. Bizimde zaten işimiz maçlar olduğu için bizim içinde herhalde iyi olacak. Sabahtan beri gördüğünüz sunumlardan biraz daha farklı bir sunum yapacağız. Açıkçası sunumu da çok da fazla kullanmayacağız. Biraz daha sohbet havasında olacak diyebilirim. Biraz izlediklerimizden farklı olacak. Sabahtan beri ben de buradayım. İşte önce yeni Türk ticaret kanununu dinledik. Ondan sonra, gene işte banka, PayPal, farklı farklı şeyler... Yatırımcılık vesaire... Biz biraz daha size kendi kişisel tecrübelerimizi anlatacağız. Kendimizden biraz bahsedeceğiz. Emre’yle beraber.
Emre Uğurlu: Ben oturuyorum şimdi.
İlkan Gökyılmaz: Oturabilirsin istersen. Arada girersin de. Biraz daha farklı bir şey yapmaya çalışacağız hızlıca. Ondan sonra da belki sorularınızla biraz olayı açmaya çalışırız. Öncelikle tebrik etmek istiyorum bütün Etohum 40 girişimcilerini. Gerçekten çok güzel bir şeyin yoluna daha yeni çıktınız diye düşünüyorum. Hani güzel, zorlu; ama güzel bir hayatın başlangıcı olarak düşünebiliriz. O yüzden hepinizi öncelikle tebrik ediyorum. Aynı zamanda da çok şanlı olduğunuzu düşünüyorum. Çünkü bizim yola çıktığımız zaman çok fazla şansını bulamadığımız şeyleri de Etohum ortamında bulacaksınız. Ben yaklaşık 2 yıldır Burak’ın yaptıklarını takip ediyorum. Çok güzel şeyler yapıyor. Biz de bu yıl başında zaten Etohum sponsorları arasına katıldık. Çok, mutlulukla diyebilirim. Dolayısıyla inşaallah bundan sonra da sık sık birlikte olacağız. Nasıl bir minik plan yaptık? Aslında burada Mart ayında da bir Etohum sunumu yapmıştık. Onun biraz güncellenmiş hali diyebilirim.
Biraz daha hızlandırıcaz ki; sabahtan beri zaten üst üste sunumlar dinleniyor. Son sürpriz sunumda bu oldu bugün. Biz bir sunum yapmıştık geçen yıl başında, Türkiye’de gerçekleşen bir yatırım zirvesi diyelim, NuBridge Summit’te. Onun bi üzerinden gideceğiz. Hani bizim yaptığımız doğru demek değil ama biz kendimizi nasıl anlatmıştık biraz ondan bahsedeceğiz. Belki sizler de faydalanırsınız.O sunumdan sonra yatırım aldık mı? Hayır. Ama çeşitli görüşmeler yapıyoruz. O sunuma bir bakacağız. Neler yaptık? Ona bir bakabiliriz. Ben biraz kendimden bahsedeceğim. Kendi kişisel notlarımdan bahsedeceğim. Bu 10 yıllık süreçte diyelim. 10 yıllık bir girişimcilik geçmişi var.
Emre ortağım. Aynı zamanda 25 yıllık arkadaşım. Ondan sonra da beraberce... O belki biraz farklı şeyler anlatacak. Çünkü ikimizin hem farklı eğitimleri hem farklı backgroundları hem de farklı işe bakışları var. Dolayısıyla ona da hemen sözü hızlıca vermek istiyorum. Çevirmekle bile uğraşmadım. Bu, hani bizim yaptığımız, yurt dışı ekiplere de yaptığımız sunumdan bir örnekti. Hızlıca kendi işimizi nasıl hemen anlatıyoruz? Umarım çoğunuz biliyordur... Geriye geleyim.
“Kaç kişi sporx.com’u biliyor?” yoklamamı yapmadım. Sporx.com’u daha önce hiç duymamış olanlar?.. Bir kişi gördüm. İki kişi gördüm. Peki, diğerlerinin duymuş olmasına sevindim. Mümkün olduğunca biz de kullanmasanız bile, spor meraklısı olmasa bile insanlar, duymuş olmalarına çalışıyoruz diyeyim son yıllarda. Türkiye’nin en büyük spor sitelerinden birini yapıyoruz. Aslında bir spor grubu. Şimdi biraz sonra bahsedeceğim 5 tane siteden oluşan, 24 saat güncellenen, içinde birçok sadece spor haberi değil, spor uygulamalarının da olduğu büyük bir internet-medya işi yapıyoruz diyebilirim.
Şanslı bir alandayız. Türkiye’nin en büyük dikey alanı olduğunu biz düşünüyoruz içimizde. Sadece biz değil; yaklaşık 10 tane çok büyük ve ciddi bu işi yapan ekip var. Bazıları çok büyük yayın holdinglerinin parçası, bazıları bağımsız bizim gibi. İşte Maçkolik de hem arkadaşlarımız hem Etohum sponsorlarından. Ondan başka... Fanatik var; Fotomaç var; HTSpor var; NTV var; varoğlu var diyebiliriz. Biz de bunların arasında var olmayı başardık. Sporx 2005 yılından beri var ve sürekli de büyütüyoruz. Geçen ayın Google Analytics figürleri 5 milyon civarı unique visitor, 120 milyon civarı da aylık pcu’umuz var. Demin dediğim gibi aslında sporx tek bir site değil bizim için artık. 5 tane spor işimiz var.
Sporx, karakartal, webaslan, süperfb ve en son da geçen yıl açtığımız bi r video sitemiz var. Sadece premium spor videolarından oluşan. Yani user generated olmayan, 7-8 milyon aralığında video stream eden bir tv sitemiz de var artık diyelim, aynı markayı kullandığımız. Bunları koymuşuz. Bugünün rakamları. Hala Alexa’ya güveniyorsak işte belki en genel şey olduğu için. Türkiye’deki en çok ziyaret edilen bugün kırk beşinci. Burada 30’la 50 arasında oynuyoruz. Spor işi tamamen sezonsal bir iş. Fenerbahçe, Galatasaray iyiyse iyiyiz vesaire gibi şeyler de çok etken. İşte 2009’a kadar olan var.
Geçen senenin sunumu olduğu için. Sürekli bir unique visitorda artış var. Bunlar aylık ortalamalar. Pcu da keza öyle. 2010’da daha da arttı rakamlar tabi. Bunu okumayacağım tek tek ama kendimizi nasıl anlattığımızı tamamen belki Türkiye’ye çok yakın olmayan insanlara sadece sporx’i değil biraz Türk spor ve Türk internet marketini de bu şekilde anlatmıştık. Sonradan sunumu isteyen herkesle paylaşabilirim. Zten gizli bir şey yok. Hani hem Türkiye’den hem internetten hem spordan özet 10-15 dakikada nasıl bahsettiğimizi belki burada görüyorsunuz. Çeşitli şeylerden bahsetmiştik. Bu sunumdan hızlıca gidiyorum. Sporx’in özelliklerinden güçlerinden bahsetmiştik o toplantıda gene. İşte farklı platformlardan sporx’e girilebiliyor. Mobil vesaire. İçerik tabiki en büyük gücümüz. Ana işimiz içerik. Çok farklı, özel bir şey değil.
Spor medyası. 24 saat gerçekten çalışıyoruz son 3-4 yıldır. Tüm spor haberleri anında yayınlanıyor. Video çok büyük. Zaten artık gittiğimiz her yerde dinliyorsunuz. İşte dün İstanbul’daydık Webrazzi gündem toplantısında. Orada da Nokta Grubu. İzlesene’nin sahibi biliyorsunuz. 2011’in daha da video yılı olacağını Türkiye’de zaten bahsettiler. Biz de öyle görüyoruz ve 2006’dan beri video alanında, videonun spor alanında diyeyim birçok şey yapıyoruz. Proje bizim için çok önemli bir farklılık. Herkes aynı spor haberlerini veriyor ama sporx’in en büyük farkı kullananlar bilir, çeşitli farklı projeler yapıyoruz.
Hem reklam verenler, markalar için hem son kullanıcı için. Sadece spor haberi değil; spor uygulamalarına da yer veriyoruz. Hız tabiki zaten en önemli faktör. Artık mobil de hayatımızdayken. Burada biraz daha onların detayına gelmiştim. Çok farklı mesela sadece futbol değil; tüm işte branşlardan çok derin içerik yapıyoruz vs. vs. diye. Farklı platformlardan kastımız; iPhone, Android, iPad’e özel şeyler yapmak... Belki işte artık tivibu’nun Iptv’si hayatımızda. Onlarla bir şeyler yapacağız vesaire ve her platformda yer almak, yeni çıkacak Türkiye’de yurt dışında çıkan akıllı televizyonların içinde içerikçi olarak yer almak.
Bunların hepsini şu anda halihazırda yapıyor durumdayız ve birçok farklı platform çıkıyor. Hepsine bir şekilde yetişmeye ve içerik sağlamaya, spor içeriği sağlamaya çalışıyoruz. Ama hani yaptığımız her şey şey değil. Standart şeyler değil. Orada project designdan kastımız oydu. Farklı eklentilere göre tailor-made işler de yapmaya çalışıyoruz. Özellikle reklam verenler için tabi ki. Bundan bahsedelim. Girişimciler için en önemli. Bu da sizin için biraz farklı.. biz buradaki farklı şirketlerden biriyiz diyelim. Ana modeli reklam olan çok fazla şey dinlemiyorsunuz. Çok kolay bir şey de değil. Girecekler için önceden söylemiş olalım.
Ama aynı zamanda dünyadaki de en büyük ciroların döndüğü bir sektör. Medya ve reklam. Bizim de gelirimizin çok önemli bir bölümü reklam ve her geçen yıl artıyor. Onun dışında ama bir kaç tane tabi revenue sourceumuz var. Mobil bunlardan biri. Üç operatöre de spor içeriği sağlıyoruz. İşte Avea lig paketi var. Belki biliyorsunuzdur. Spor videoları anında cebinize geliyor maçlardan sonra. Onun tüm altyapısını, içeriğini, tüm operasyonunu seslendirmesini biz yapıyoruz. Örneğin; Turkcell’in canlı anlatımı vesaire. Ndan başka content aggregationdan kastımız farklı partilere içerik ve teknik sevisler de satıyoruz. Yani örneğin; işte somut bir örnek: Adidas’ın Türkiye’deki micro siteleri, Adidas’ın iPhone applicationı, desktop applicationları... Hepisinin yazılımını ve günlük spor feedlerinin sağlanmasını sporx yapıyor.
Emre Uğurlu: Hatta daha ötesi Adidas’ın Türkiye’de bir websitesi yok. Yani adidas.com.tr yazarsanız adidas’ın global sitesine yönlenirsiniz. Adidas yapacağı bütün iletişimleri sporx’in altındaki sporx.com/adidas adresinden yapıyor. Yani dergiye de ilan verse, outdoora da ilan verse bütün contact adresi olarak sporx adresini veriyor. Bu bizim için çok büyük bir referans. Bu kadar büyük bir global marka sporx’in altından bütün iletişimi sağlayabiliyor. Sadece söyledikelrine ek olarakda bunu söylemiş olayım İlkay.
İlkan Gökyılmaz: Evet. Doğru.
Emre Uğurlu: Belki Galatasaray, sesli söylememiz lazım. Galatasaray kulubünün resmi websitesinin bütün altyapısını biz yapıyoruz. Hostingi, survingi, işte içerik yönetim sistemi. Yani aslında ne sadece bir medya şirketiyiz ne sadece teknoloji şirketiyiz. Spor medyasını iyi bilen bir teknoloji şirketiyiz diyebiliriz. İlkan Gökyılmaz: Evet. Bu hep dışarıda da kullandığımız bir şey. O da en büyük avantajlarımızdan biri. Büyük markaların bizle çalışmasının ana nedeni; hem sporu biliyoruz hem teknolojiyi biliyoruz. İkisini birden tek kanaldan çözmek istedğimde; işte Avea gibi Galatasaray gibi büyük kuruluışlara yıllardır çözüm sunabiliyoruz. Sonra nasıl devam etmişim? Gene detayına girip okumayacağım. Dediğim gibi kendimizi gene böyle, üç işimizi anlatmışız: reklamı, mobili ve content aggregationı. Üçünü ayrı ayrı, birlikte büyütmeye çalışıyoruz. Ondan başka bu da bir savımız.
Artık spor ve sporx o kadar büyük kisadece spor severlere hitap etmiyor. Çok büyük bir kitle video da seyrediyor; haber de alıyor bizden. Mobilde çok büyük bir kitle var. Çok büyük bir genç kitlemiz var. Çok büyük bir oyunsever var. Çok büyük işte yarışmalara katılan bir kitle var. Dolayısıyla “Sporx more than sports” demişiz orada. Sadece sporsevere hitap etmediğimizi göstermek için. Orada bunu detaylandırmışız gene. Videosu vesairesi. Ve gençler arasında en çok ziyaret edilen sitelerden bir tanesi olması. Ondan sonra biraz gelicekten bahsetmişiz gene bu 2010’un başlarında hani neler bekliyor bizi gelecekten? Hem kendimiz için hem hem Türk internet pazarı için. İşte 3G o zamanlar daha çok yeniydi.
Altı ay gibiydi. Onun etkisini gerçekten gördük. Hani somut bir örnek vereyim. Ocak 2010-Ocak 2011 mobil rakamımız pcu ve unique visitor bakımından yaklaşık %100 arttı. Yani burada bizim sağladığımız içerikten çok, aletlerin çoğalması ucuzlaması, 3G’nin operatörlerde ucuzlaması. Yani 19 liraya bildiğim kadarıyla bir paket alınabiliyor aylık. Mobil trafikler bir yıl içinde %100 arttı. Mobil reklam diye birşey hayatımıza girdi.
Oradan da henüz çok büyük olmasa da kazançlarımız var. Ondan başka tabi işte bizim için en önemli şeylerden biri o da bizim biraz belki değiiişik yönümüz. Trafiğimizin ciddi bir bölümü yurtdışından geliyor. Yurtdışında yaşayan Türklerin sporu takibinden. Aynı şey belki Hürriyet, Millyet gibi haber veren siteler için de geçerli.
Dolayısıyla her bakımdan iyi bir gelecek hepimizi bekliyor diye her yerde duyuyorsunuz zaten. Orada böyle sunumu bitirmişim. Şimdi biraz bugünkü konuşacaklarımıza gelelim. Bu sadece sporx’i biraz hızlıca anlatmak ve sporx kendini nasıl anlatıyor herkeseyi göstermek içindi. Ben biraz kendimden bahsedeyim. ’93 İstanbul Erkek, ’98 Boğaziçi Bilgisayar. Ondan sonra hatta belki herşeyin yolu bu oldu. Biraz hayat, tesadüfler. ‘98’deki bitirme projemiz. Daha web çok çok yeni bir şey. Daha NetScape vs. vardı diye hatırlıyorum. Bizim projemiz ise web-based email yazmaktı. Yani hotmail yapmak vs. gibi bir şeydi. Yaptık da.
Ama pek kullanmadık ondan sonra tabi. Bir wem-based email projesi yaptık. Star Trek hayranı arkadaşlarımızdan dolayı Trek Mail adını vermiştik. Biks Grup da baş harflerimiz. Dört kişi. Ondan sonra oradaki, o Biks grupdaki 3 arkadaş, daha doğrusu iki arkadaş ve dışardan bir arkadaşla beraber bir şirket kurduk. Daha üniversitede okurken o da çok önemli. Belki farklı bir şeye değinmem burda gene gerekli. Burak’ın heralde 29 Ocak’taki organizasyonunda da çoğunuz vardınız. Zaten orada etohum 40 açıklandı. KOSGEB başkan yardımcısıydı sanırım. Bende ilk KOSGEB’de başladım bu işe. ’98 yılında diye hatırlıyorum. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki KOSGEB’de 20 m2’lik bir odada başladık. Üç ortak oalrak bir limited şirket kurmuştuk. Ve o aslında bugüngü, bütün ileriye doğru gidişatı sağladı diyebilirim. Dolayısıyla o imkanları kullanmanızı tavsiye ederim. KOSGEB’de çok cüzzi bir katılım payı ödeyerek başlamıştık diye hatırlıyorum. İlk kredimizi onlardan aldık. Faizsiz üç yıl sonra mı ne geri ödedik diye hatırlıyorum. Çok iyi hatırlıyorum 4 milyar gibi bir paraydı. İlk makinalarımızı, ofis tefrişatı diyelim, onalarla aldık ve ondan sonra KOSGEB’den ayrılırken iki yıl sonra o parayı geri ödedik. Dolayısıyla KOSGEB gibi imkanları değerlendirmenizi öneriyorum.
Özellikle hala üniversitede olanlar için çok büyük bir imkan. Çünkü ben hem üniversiteden çıkıp hemen yan binadaki ofisimize gidebiliyorduk. Ondan sonra biraz daha hayat gene tesadüfler. ’98’deki ilk müsterimiz aslında şimdi beraber çalıştığımız kişi oldu diyebiliriz. 99’da ilk şirketi kurmuşuz pardon. Ondan sonra ilk müşterimizle dediğim gibi, bugünkü şirketi kurduk 2000’de. VE 2000’den sonra spor işine, spor-,nternet işine girmiş olduk. 2002’ye kadar ben sadece IT ile ilgileniyordum. 2003’ten sonra da bir 16 ay askerlik maceram var. Bilgisayar mühendisi olarak. Askerlik dönüşü, ondan sonra tüm ekibin...
O zamanlar çok ufak bir ekibimiz vardı tabi. 5-6 kişiydik hala 2003’de diyelim. Esas büyük kararı diyelim, yani 2000-2005 zaten bir büçük yılı askerlikle geçen bir dönem. Esas patlamayı 2005’ten sonra yaptık diyebilirim. Burda da ana kararımız, hani doğru zamanda belki doğru şeyi yapmak. Bir main-stream sports portal yapmak oldu. Süperspor adında bir portal yaptık o zaman, 2005’te. Direk ilk ayından itibaren çok büyüdü. Bu işi yapan sadece bildiğim bie yer vardı. Ajansspor. Sporla ilgili genel şey yapan... Biz ikinciydik belki diyebilirim. Ve Süperspor’la başladık. Ondan sonra 2007’de adını değiştirdik. Birey lansman yaptık, logosunu değiştirdik, stratejimizi değiştirdik vesaire diyelim. Ekibi büyütmeye başladık. 2007’de bugün bildiğiniz rengiyle logosuyla sporx haline geldi. 2 kişi başlamıştık 200 yılında. Şu anda 32 full-time, yaklaşık bir 50-60 da part-time çalışanlarla bayağı ekibi büyüttük. Benim girişimcilik üzerine personel notlarım diyebiliriz. Kendi hayatımdan da tabi. Herkes sizi garipsiyor böyle bir şeye karar verdiğinizde veya böyle şeyler yaptığınızda. Ben herhalde 5-6 yıl ne yaptığımı herkese anlatmakta özellikle anneme babama anlatmakta zorluk çektim. Bugün de tam tersi; babam artı kgelip “Vay oğlum. Sporx neymiş? Herkesten duyuyorum.” vs. demeye başladı, son bir iki yıldır diyelim. Çok iyi bir eğitim almışsınız. Bir çoğunuzda tahminimce çok iyi eğitim aldınız. İşte Boğaziçi bilgisayar mezunusun. Zaten yarısı yurtdışına gidiyor. Geriye kalan yarısı da, o zamanlar çok popüler, bankalarda çalışmaktı.
Bir üniversite mezunu birkaç bin dolarla bankalarda başlayabiliyordu. Benim hiç bir zaman istediğim bir şey değildi. Her zaman kafamda, kendimiz ait bir şey yapma fikri vardı diyebilirim. Farklı bir şey yapma... Bunları ODTU’nün bir sunumundan aldım aslında. Beraberce bakabiliriz. Zaten çok yerde görüyorsunuzdur böyle şeyler ama gerçekten zor bir yol hepiniz için. Hepimiz için diyelim. 10 yıl sonrasına baktığımızda, bir şirket kurulduktan 10 yıl sonrasına baktığımızda %10’u sadece geride oluyor. %90’ı yok. Bunun nedenleri gene ODTU’nün araştırmasından: Yönetim deneyiminin sınırlılığı denmiş. Finasman tabi kıtlığı.
Sadece belki finansman değil; insan kaynakları kıtlığı olabilir. Vakit kıtlığı olabilir. Sadece bu işe konsantre olmamak. Başka bir işte maaşlı çalışıyorken girişim yapmaya çalışmak... Bunlar hep belki kaynak kıtlığına sokabileceğimiz şeyler. Ve tabi networking. Yeterince güçlü ilişkilere sahip olamama. Bizim de belki başlangıçta çektiğimiz çok büyük sıkıntıydı. Şu anda sizin için etohum ortamının bu konuda da çok büyük bir faydası olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla umarım hepimiz, hepiniz bu %10’un içinde oluruz bu arada, şirketleriniz yaşamaya devam eder. Gene kendi notlarıma devam edeyim. Güzelliği nedir bu işin? Hiç canınız sıkılmayacak. Benim girmem aslında ve bugünde devam etmemim ve hala çok sıkı çalışmamızın nedeni o.
Bir günümüzün bir günümüze uymaması. Her zaman farklı sorun larla karşılaşıp o sorunları çözmenin de zevki. Artık şirketin başında da olunca sorunlar çok farklı tabi. Birazdan ona da değineceğim. Artık sadece aldığınız eğitimle, yaptığınız işle ilgili değil; herşeyi çözmek zorundasınız. 2 kat fazla çalışacaksınız değişim. Bu da şöyle; iki hayat yaşadım uzun bir süre. Giderek şimdi tabi düzeliyor diyelim işler oturdukça ama bir; günlük operasyon, ikincisi; işi geliştimek. Bir; zaten günlük işiniz var.
Yazılımcıysanı kod yazıyorsunuz bütün gün veya başka şeyler yapıyorsunuz. Diğeri ise; işi geliştirmek. Yoksa hani onu da düşünmezseniz, bir memur gibi size söyleneni yapma şansınız yok. Dolayısıyla işi geliştirmek için de ayrıca çalışmak gerekiyor. Bu da mesaiden sonra haftasonu veya geceleri oluyor diyelim. Zor günler de olacak; iyi günler de olacak. Tabiki buna hazırlıklı olmak lazım. Yaşça çok büyük sounlar olduğu günler de olacak her alanda. Bunlara hazırlıklı olmak lazım.ama işler iyi gidiyorsa zaten iyi günlerin sayısı giderek artacak. Burda biraz, bunu belki açıklamam lazım. Profesyonelliğe tabiki güveniyoruz. Şu anda bizde birçok danışmanla vesaire avukatla, mali vüşavirle vs. ile tabiki çalışıyoruz ama hiç bir zaman tamamen her şeyi “Ya ben hiçbir şeyi düşünmeyeyim. Nasılsa onlar halleder.” Olayının tam çalıştığını görmedim diyeyim. Sizde eğer bir sözleşme üzerinde şirketiniz çalışıyorsa, avukat kadar kafa yormanız lazım. Avukat bakar; nasılsa olablecek şeyleri düşünmüştür değil.
Onlar tabiki bizim görmediğimiz, düşünmediğimiz, aklımıza gelmeyen; hukuki, kanuni şeylere bakıyolar diyelim ama benim gördüğüm, esas sözleşmenin anlamı olan şeyleri sizin zaten avukata anlatmanız gerekiyor. Hukukla ilgili örnek verirsem:Finansçı değiliz ama oradan da anlamak zorundayız. Teknolojik backgroundınız yoksa oradan da bir şekilde anlamak lazım. Yazılımcınız var tabiki ama anlamanız lazım. Ve tabiki en önemlisi insan yönetimi. Bir kişi başlayıp, onu nasıl, herşeyi tek başınıza yapamayacaksınız, “Nasıl 5 olacaksınız?”, “Nasıl 10?”, “Nasıl 30?” ve büyüdüğünüzde bunu nasıl yönetceksiniz? Veya bugünkü işte bir gittigidiyor haline geldiğinizde 150 kişiyi nasıl yönetceksiniz? Bizim seviyemizde hala çok kolay değil ama çok zor da değil.
30 kişi ile 35 kişi ile ben hala birebir ilgilenebiliyorum diyelim ama bir 100 olursak öyle bir şansımız olmayacak tabi ki. Gene benzer şeyler. Kendinizi hem günlük operasyondan soyutlamanız lazım, arada bir de olsa. Çünkü öbür türlü işi geliştirme şansınız yok. Bunun içinde ama önce işi oturtup, her şeyi düzgün yapıp; işi iyi adamlara, iyi ortaklara, iyi profesyonellere delege etmemiz lazım. Ve burdada öğrenilecek şey, kendi adıma da, bir noktada “Dur” demek. Bazı şeyler %100 olmasa da veya siz kendiniz o işi daha iyi yapacağınızı düşünüyorsunuz ama bırakın %90 iyi olsun ama başkası yapsın. Siz daha değerli başka işler yapın o zamanda.
Ve tabiki siz işin nasıl yapılmasını istediğinizi anlatın, kontrol edin ama işi kendiniz yapmayın. Ben artık mümkün olduğunca yapmamam gereken şeyleri yapmamaya çalışıyorum. Her zaman başarılı olamasak da tabiki diyelim. Yani denilen şeyler... Dün gene belki dün herkes tabi buraya geldi çoğunuz ama dün gene webrazzi gündem toplantısında da söylenenler; çok uçuk, çılgın bir fikir geliştirmeye bence çok gerek yok. Artı birçok kişini fikri de Türkiye’nin bunun için ekstra zorlukları olan bir ülke olduğu. Hani San Francisco’da yaşamıyoruz. Dolayısıyla daha önemli olan şey; bir projeye stick etmek, istikralı disiplinli çalışmak. Yoksa “Çok çılgın bir fikir bulmalıyım.” Diye uğraşmaya bence belki çok gerek yok.
Bulursanız ne güzel ama iyi bir fikir bulup kötü bir execution yaparsanız gene başarı yok. Kötü veya ortalama bir fikriniz bile olsa, iyi iş yapacaktır diye düşünüyorum. Yani çünkü zaten başarıya giden şeylere bakarsanız, hepsi ya yapılmış şeyler ya da çok basit fikirler, çok basit insan ihtiyaçlarının sadece iyi yapılmış halleri diye düşünüyorum. Bu tabi çok önemli. Her şeyi ilk yapmaya çalışma. İlk yaparsanız, ikinci de olabilirsiniz ama ilk yapmaya çalışırsanız, en azından bir farkınız olursa yaptığınız şeyde işiniz çok daha kolay oluyor. Burada biraz bizim şirket içi terimlerimizden biri. Bazen tartışıyoruz. Kervan yolda düzülür mü düzülmez mi? Bir noktaya kadar sizi tatmin ettikten sonra hemen piyasaya çıkmak hemen başlamak lazım. Ondan sonra da yolda düzeltmeler. Çünkü özellikle bizim yazılımla ilgili işlerde... Hiçbir zaman bitmiyor. Yeter dediğiniz anda çıkıp, ondan sonra yolda düzeltmek, yolda düzeltmek lazım diye düşünüyorum. Ama tabi ki çalışmayan bir şeyle yola çıkmak anlamına gelmez. Gene benim kendi şeylerim. Yarışınız her zaman bence kendinizle olsun. Ama tabi ki piyasayı izlemek önemli; ama bizim yapmaya çalıştığımız her yıl bir önceki yıldan daha farklı, daha büyük işler yapmak. Daha çok kazanmaya çalışmak da tabi bunu bir parçası. Tabi burada gene, büyük ortağımızın bir lafıdır. “Ayda bir satmaya çalışmayalım”. Yani olmayacak bir işi de harika fikir diye yapmaya çalışmıyoruz. İhtiyaç var mı? İnsanlar bunu ister mi? Buna para öder mi? Veya buraya gelir mi, bu siteyi ziyaret eder mi? Bizim alanımızda diye düşünelim. Kendimiz kullanmayacağımız bir şeyle çıkmıyoruz.
Evet tam böyle “Ya süper olurdu şunu da yapsaydık” diyoruz bazen ama bizim yeterli çalışıyor dediğimiz zaman yola çıkıyoruz. Ama bizim şirketteki 3-5 kişiden geçmiyorsa onu zaten halka sunmuyoruz diyelim. Her şeye açık olun, paralel iş yapmayı öğrenin. Bu, birçok şeyi aynı anda yapmanız gerekecek girişimci olarak. Özellikle yeni şirket kuracak insanlar olarak. Bu birazcık gene dilemma. Zaten bunu iki farklı kişinin yapmasında fayda var. Birazdan Emre’yle ondan da bahsedeceğiz. İkisi de bence doğru. Bazen içe kapanıp çok deli gibi projeniz üzerine de odaklanıp çalışmak lazım. Ama onu paraya, kara, ciroya dönüştürmek içinde networking ve ilişkiler çok önemli. Türkiye’de özellikle bazı alanlarda çok önemli. Dolayısıyla ikisi de doğru. belki farklı zamanlarda lazım. Veya şanlıysanız farklı iki ortağın bunları yapması bence çok başarılı şeyler yaratıyor. Birçok Türkiye’de başarılı olmuş ki çoğu arkadaşımız. Aynı yaşlarda zaten herkes işte.
Yemeksepeti’ne bakarsanız, Melih de Nevzat da benim okul arkadaşlarım. Nevzat sınıf arkadaşım. Nevzat çok iyi bir yönetici, çok iyi bir fikir adamı diyelim ama yanındaki Melih belki çoğunuz daha az tanıyorsunuz. Melih de okulumuzun en parlak teknik adamlarından biriydi. En başarılı yazılım dehalarımızdan biriydi biz okurken okulda. Bütün arkadaki sistemde de Melih’in kodları vardı. Son Yemeksepeti değişimine kadar. Üçüncü bir arkadaşları daha vardı, yeni üniversite ortamlarından, Cem... O da bütün dış satışı, dış satış organizasyonunu kuran. Yemeksepeti’ni anlatır gibi oldum ama bire bir onlarla yaşadığım için 10 yıl her şeyi, biraz oradan anlattım. Dolayısıyla üç ortak, üç farklı konuya focus olup, çok güzel bir şey yaptılar. Hepimiz de her gün kullanıyoruz. Burada zaten, şimdi bundan bahsettim. Ortaklık, farklı kişiler, farklı sorumluluklar... bence mümkünse yola farklı kişiliklerde ortaklara farklı sorumluluklar yükleyerek çıkmak lazım. Çok iyi bir yazılımcıdan çok iyi bir pazarlamacı veya çok iyi dış ilişkileri olan bir insan yaratmaya çalışmak yerine, farklı farklı adamlar... İşte GittiGidiyor’da mesela önde gördüğümüz üç ortak; ama arkada gene çok iyi bir yazılım partnerleri var vesaire. Aslında büyük 5 ortak var. Dolayısıyla bunu yapabiliyorsanız, çok tavsiye ederim. Güvendiğiniz insanlarla yola çıkabilirsiniz ya da yolda onlarla buluşabilirsiniz.
Girişimci olarak evet... Aynı zamanda, hele ekip büyüdükçe lidersiniz. Ekibi motive etmeniz lazım. Her şey sizden bekleniyor. Sizin suratınızdaki bir belki, nasıl söyleyeyim, bir pesimist görüntü bile bütün ekibin motivasyonunu kırabilir. Dolayısıyla herkesi motive etmekte ki ben bu sadece şey değil; ben buna psikologluk da diyorum. Yani bir şekilde herkes size olabilir olmalı. Gelip sorunlarını rahat rahat söyleyebilmeli. On altı aylık uzun askerlik hayatımda duyduğum bir şeydi. Korkulur değil; saygı duyulan lider olmaya çalışmak... bu da hani özel bir formülü yok. Bir şekilde herkesten belki daha fazla çalışarak, hepsinden önce işe gelip, daha sonra çıkarak. İşin başında olun ama çalışanlarınıza, ortaklarınıza güvenin demişim. Bu da hep gene aynı mealde tekrarladığım bir şey. Hani her şeyi bir şekilde çeşitli periyotlarda kontrol etseniz de insanlara güvenmek bir noktadan sonra şart. Verim alamıyorsanız zaten o kişilerle çalışmamanız lazım. Son sılaytım diye hatırlıyorum. Konsantrasyon çok önemli. Gene burada da o dünkü webrazzi gündem toplantısından örnek vereyim. Dün İstanbul’da. Yemeksepeti Nevzat gene. Düşünün ulaştığı başarıyı, her anlamda. Ama hala diyor ki: “Bütün zamanımın neredeyse tamamını oraya veriyorum. Başka şeyler düşünmüyorum.”. şimdi biz bazen burada yeni etohum, yeni arkadaşlarla da konuşuyoruz. Aynı anda iki proje yapmaya çalışanlar bile var. Tek kişi. Ben bunu kesinlikle tavsiye etmiyorum. Özellikle bir kişi birden çok şeyi ana işi yapmamalı bence. Tamamen oturup, oturtup profesyonellere belki delege edene kadar. O da yıllar demek. Dolayısıyla aynı anda iki işi yapmak bence çok tehlikeli bütün işler için de. Mümkünse tek iş. Hatta mümkünse oku vs. de olmamalı. Profesyonel iş zaten olmamalı. 9.00-18.00 bir yerde çalışıp, akşamları bir proje yapayım çok zor. Olmaz mı? Olur. Hayatta her şey olabilir ama bence daha zor bir yöntem. Ve sizi de çok daha fazla tabi yoracak bir yöntem. Biz hala mesela ana işimiz, bütün vaktimiz sporx’e gidiyor. Yeni şeyleri yavaş yavaş denemeye başlasak da. Yeni şeyleri denerken de sadece kendimiz yola çıkmıyoruz. Zaten o işi yapan birileriyle beraber yapmaya çalışıyoruz diyeyim. Pazarlamaya, networkinge önem vermek tabi. Siz yapmayacaksanız yapan birini bulun demişim. Bunu biraz sonra Emre anlatacak. Kendisi orada. Bu, deminki söylediğim şeyi tekrarlamışım aslında. Bir adım önde başlarsınız diye. Farklı uzmanlıkları olan ortaklarla. Benim söyleyebileceğim şey; bankalarla, finans dünyasıyla. Biz birçok şey yaptığımız halde halen bizim için bile çoğu zaman bir bankadan kredi almak çok kolay değil.
Demin zaten Garanti Bankası’ndan arkadaşımızda bahsetti. Türkiye standartları dünya standartlarının bir buçuk katı diye. Sizden istenen şeyler, kişisel evinizin ipoteği, arabanızın ne olduğu vs. Bankalar sizi gerçekten yoruyor. Mecbursanız alacaksınız ama mecbur değilseniz çok fazla güvenmeyin. Özellikle hızlı olacağına güvenmeyin derim. Biz daha çok artık özellikle son yıllarda tamamen kendi kaynaklarımızla büyütmeye çalışıyoruz. Nakit akışına çok dikkat edin. Bu hala bizi zorlayan bir şey. Büyüdükçe daha da zor oluyor. Çünkü hani kağıt üzerinde belki paranız var ama paranın kasaya girmesi başka bir şey.
Özellikle bizim gibi reklam sektöründe vadelerle çalışıyorsanız. Büyüdükçe daha büyük sorununuz olacak. 30 kişi oldukça , 40 kişi oldukça... Dolayısıyla buna da dikkat edin. Gün be gün takip etmenizi öneriyorum. En kötü ihtimalle hafta be hafta diyelim. En büyük motivasyon bence hiçbir zaman şey olmasın. Onu da ne yazık ki bazen duyuyoruz. En büyük motivasyonu bir an önce abi şirketi kuralım. Güzel bir plan yapalım. 2 yılda 3 yılda çıkarız vs. Büyük veya hemen hızlı paralar kazanırız. Bizim öyle olmadı. En büyük motivasyonumuz başarı ve istihdam yaratmak. Şu anda bizim spor-internet işimizden bile yaklaşık 100 kişi ekmek yiyor. Para zaten arkasından geliyor diye düşünüyorum. Başarı ve istihdam olduktan sonra. Diyerek sözü arkadaşım ve ortağım Emre’ye bırakıyorum.
Emre Uğurlu: Aslında buda senin sunumun bir parçasıydı sanırım.
İlkan Gökyılmaz: Ama bunu bu sefer ben yapmayayım.
Emre Uğurlu: İstersen gel oturalım o zaman. Hem de soruları cevaplarız.
İlkan Gökyılmaz: Tamam
Emre Uğurlu: Aslında bu İlkan’ında... Sen devam ettirirsen, ben de biraz kendimi tanıtayım. Sınıf arkadaşıyız biz İlkan’la. Aslında sporx bir spor sitesi. Spor networkü. Onu kuran kişi, ilk baştan beri başında olan kişi İlkan. İlkan’ın sporun s’siyle alakası yoktur. Biz lisede maç yaparken bir kişi eksik olduğumuzda almazdık. Iki olursa anca alırdık ki yani şey olmasın diye. Futbolun kaç kişiyle oynandığını bir kaç yıldır biliyor. Çok eski arkadaşız.
O yüzden rahat konuşuyorum ama bir yandan da iyi oluyor. Dışarıdan bakan bir göze de ihtiyaç var. Biz İstanbul Erkek’de yatılı okuduk. Beraber uzun uzun yıllar. Boğaziçi’nde de beraberdik. İlkan Boğaziçi’nde bilgisayar müh. okudu. Ben kimya müh. okudum. Buradan ilerleyeyim şöyle İlkan. Daha sonra işte bir MBA yaptım. İşletme-İktisat üstünde. Daha sonra pazarlama doktorası İstanbul Üniversitesi’nde. Halı, perde, telefon...
Bunlar hep geçmişte yaptığım işlerle alakalı şeyler. İlkan biraz daha böyle hikaye haline getirmiş. Başka sektörlerde çalıştım. İhracat alanında uzun süre çalıştım. Daha sonrada daha ilginç bir kariyerimde pat var. Kısa bir süre Ankara’ya gittim. Ankara’da hükümetle çalıştım. Bir süre bakan danışmanlığı yaptım. Alakasız işler. Şimdi hem pazarlamayla ilgili şeyler yaptığım için hem de... bu arada bende İlkan’ın tam tersi bir profilim.
Bir dinleyici: Hastasıdır. Emre Uğurlu: Spor hastası. İşte kendisi hem yapan farklı dallarda hem takip eden bir insanım. İşte pazarlamayla ilgili de bazı şeyler yaptığımız için İlkan’la sık sık bir araya geliyoruz. Onlar o dönemde işi kurmuşlar. Ufak ufak büyüyor. Klasik internet geyiğini yapıyoruz. Abi siteye 3 milyon kişi giriyor. Her birinden 1 dolar alsak şu kadar almamız lazım. Nasıl alırız? Falan. Ya sen neye para verirsin? Bana onu soruyor o zamanlarda. Bir şey söyleyeceksen söyle.
İlkan Gökyılmaz: Doğru doğru.
Emre Uğurlu: bunları konuşuyoruz falan. Dedim ki böyle değil. Öyle olmayabilir. Şöyle şöyle olabilir. Ondan sonra ara ara konuşuyorduk böyle. En sonundan “Çok biliyorsan gel kendin yap.” dedi. Bende çok bilmiyorum ama gelelim beraber yaparız belki dedim. İşte 2005’te yavaş yavaş gelip gitmeye başladım. 2006’da da bir araya geldik. 2006 yılından beri ben de içerideyim. İlkan’ın demin altını bir kaç kere çizdiği konu, aslında benim belki de girmem sebep oldu. Farklı özelliklerde insanların olması bir girişimde en önemli şeylerden biri bence de. İlkan çok iyi bir yönetici. İşte finans, insan kaynakları vs. tarzı ilerde harika. Yazılım konusu zaten uzmanlığı. Belki söylediği, kendisi açık açık söylemedi.
İşte dışarıda hem pazarlamayla hem networkingle hem dış ilişkilerle ilgilenecek; işte o kadar iyi bir ürün ürettikten sonra o üründen parayı nasıl kazanacağını belki farklı yöntemlerle yapabilecek birine de ihtiyaç olduğunu düşünüyordu. Bir neler yaptık? Bizim ana gelir kalemimiz İlkan’ın da söylediği gibi reklam. Orada medya planlama ajansları, reklam ajansları, müşteriler vs. Ben öyle diyorum. İlkan kurucu ortak, ben büyütücü ortağım. Büyütücü lafı da hoş değil bizim sektörde çok fazla ama yani biz, o kısmında ben de işin içine girdim. Ben yani şirketle ilgili çok fazla şey anlatmayacağım belki soru sorduğunuz zaman cevaplayalım.
İlkan söyledi. Birkaç tane aldığım not var. Onları söyleyeyim. Mutlaka, şu anda özellikle Etohum 15’e, Etohum 40’a girmiş arkadaşlar çok heyecanlılardır. Güzel bir heyecan. İşte bir grubun arasından seçildiniz. İşte burada bir kampa geliyorsunuz. Gene İlkan’ın söylediği gibi neredeyse aslında 2 yıllık bir MBA’da aklınızda kalacak sayıda bilgiyi burada duyup gideceksiniz belki. O heyecanınızı kaybetmeyin arkadaşlar.bir numaralı şey o bence. İnsanların bilgisi olabiliyor. Ilgisi olabiliyor ama heyecanı pompalayamıyorsunuz. Yani çalışanlarınıza özellikle...
Siz heyecanınızı kaybetmeyin. Birini işe alacaksanız da mutlaka heyecanlı birilerini alın. Heyecandan kastım; panik yapan değil ama yani o işle ilgili tutku duyan heyecan duyan insanlar olsun. Her eleman sizi temsil ediyor. Onu unutmayın. Eğer direkt son kullanıcıya bir şey sattığınız işiniz varsa telefona çıkan adamdan sizin pazarlama müdürünüz varsa ona, en basit insan bile sizin şirketinizi temsil ediyor. Sizin sahip olduğunuz özelliklere sahip olamayabilir o kişi ama sizin sahip olduğunuz bakış açısına sahip olmasına dikkat edin derim. Empati kurun mutlaka.
Kendi kullanmayacağın ürünü satma diye yazdık onu ama sadece ürünle ilgili olarak değil; hem çalışanlarınızla ilgili hem servis verdiğiniz insanlarla ilgili. Siz olsaydınız ne yapardınız? Mutlaka onu düşünün. Biz sporx’i büyütürken de, ki bunun altını bir daha çizmek lazım belki. Sporx aslından birçok kişinin yaptığı işe benzer bir işi yapıyor. Ajanslardan, haber kaynaklarından gelen haberleri derleyip, düzenleyip, farklı bakış açılarını koyup veren bir site. Ve rakiplerimize bakarsanız aslında; hızlıca saysak Ntvspor, Doğuş grubu, ligtv-Kara Mehmet, Fanatik.com.tr-Doğan, işte HTspor-Ciner Grubu, Fotomaç-Turkuaz Grubu... Aslında hepsi koca koca gruplar ama sporx diye bir site var ve hala bunların %80’inin üstünde trafiği var.
Türkiye’nin her zaman ilk 50’sinde. Hatta Google’ı, Facebook’u çıkarırsanız; Türkiye’nin ilk 25-30 sitesinin arasında. Bunun sebebi bizim tek işimizin ve ana heyecan duyduğumuz iişimizin bu olması. Demin saydığım grupların her birinin koca koca işlerinin içinde, “Ya birde internet olsun. Birde şunu da yapalım” dedikleri işler. Ama bizim bunla yatıp kaltığımız, bunu düşündüğümüz, her şeyi bunayönelik yaptığımız için survive ettiğimiz belki de survive etmenin ötesinde. O gruptaki, spor sitelerinin arasındaki iyi sitelerden biri olmamızı sağlamasındaki zaten ana şey bu. Dolayısıyla marka algınızın iyi oturmasına çok dikkat edin. Belki dediğim gibi 2006’ya geldiğimizde biz, sporx’in iyi rakamları vardı; ama hem son kullanıcıdaki hem de müşterideki algıya yatırım yapmak gerekiyordu. Bugün yaptığımız birçok hareketi aslında biz sonuçta aldığımız ürünle değil sadece, o markanın bizde yarattığı algıyla yapıyoruz. Sizin sitenizin ya da yaptığınız projenin, işin işmi duyulduğu anda oluşan algı en önemli şey. Sattığınızın çok fazla önemi yok. Önemsiz demeyeyim ama en az isminizde onun kadar önemli. İlkan Gökyılmaz: Kendisi pazarlamacı biliyorsunuz.
Emre Uğurlu: Dolayısıyla o algının oluşmasına çok dikkat edin. Olumsuz başlarsa olumsuz gidebilir. Yaptığınız bütün yatırımlar eğer direkt kullanıcıyla iş yapıyorsanız kullanıcı nezdinde, aracılarla yapıyorsanız onlarla. Bizim gibi reklam odaklı işler yapıyorsanız reklamverenlerle, sağlam bir algı üzerinden gitsin. Işi ve sektörü mutlaka ki seviyorsanız yapıyorsunuz. Belki burada kötü bir örnek olacak bu İlkan. İşi seven kişilerle yapın. Aslında demin onu söyledim.
İlkan’ın belki spordan hoşlanmaması bazen dışarda durup farklı bakış açısıyla bakmasını sağlıyor ama ben genel olarak, artık bizde insan kaynağımızı ona göre seçiyoruz. Grafiker alacaksak spora meraklı, yazılımcı alacaksak spora meraklı insanlar seçiyoruz ki işini yaparken sevdiği bir işi de yapsın. Yeme-içmeyle bişey yapıyorsanız iyi yemek yiyen birini, çok farklı şeyler birini alın. Modayla ilgili bir şey yapıyorsanız takip eden birini alın. Bunu her konuda söylüyorum. Sadece yönetici bazında değil. Bence bu çok önemli bir şey. Sevin, siz sevin, onlar sevsin. Bir yandan da sevilin aslında.
Piyasadaki insanlar ya da son kullanıcı içinde aynı şeyi söylemek lazım. Siz iyi bir iş yapsanız dahi sizi kişi olarak sevmezlerse çok fazla şansınız yok. Bugün büyük ihtimalle Etohum’a seçilirken bile eğer Burak size “Ya bu çocuk cinsin teki kıl oldum.” dese almazdı büyük ihtimalle. Ortaya bile çıkarmazdı. Büyük ihtimalle buray gelen adamların her biri düzgün adamlar, efendi adamlar, sevilen adamlar, iyi ilişkiye girebilen adamlar. Dolayısıyla o çok önemli birşey bence. Yani bütün piyasada var olduğunuz sürece de sevilin yani. Insan olarak da adınız duyulduğunda “Aa evet onlar mı?” desin insanlar. Bence çok kapıyı açacaktır size.
Burak Büyükdemir: Bütün sırrı ifşa ettin yani burda. Altını çizdim tekrar. Dinamizm çok önemli. O büyük şirketlerle bizim yarışmamızın belki kapışmamızın ana sebebi odu belki. Dinamik olmamız... Karar alma aşamasında da. Bir şeyin doğru olduğuna yönetim olarak karar verdiğimizde çok hızlı uygulayabiliyoruz ve uyguluyoruz da. O dinamizmi hiç bir zaman kaybetmemeniz lazım. Büyüseniz dahi, kurumsallaşsanız dahi dinamizmi kaybetmeyin bence. Connectionlar tabi. Networkingi artık söylemeye gerek yok.
Zaten piyasaya belki de çoğunuz Etohum’la çıkacaksınız. Zaten bir networkü bir connection ağını kullanarak çıkıyorsunuz. Ama işe girdikten sonra da o kadar çok önemli ki. Demin söylediğim gibi yani. O sevme sevilmeyle alakalı da. Ne kadar çok insan tanırsanız o kadar çok farklı alternatif yaratırsınız kendinize. Işler çok çok daha kolaylaşır. O yüzden ona da dikkat edin. Sabahki konuşmalardan birinde, işte %51’ini mi satsak? Daha mı az satsak? vs..
Ben o konuda çok paranoyak olmayın diyorum. Rahat olun. Biri size yatırım yapacaksa o adam en az sizin kadar, parayı verecekse en az sizin kadar o işin başında olmasını istiyordur. Sadece “Çoğunluğu bende kalsın, şöyle olsun, benim işim olsun” vs. 1-2 milyon dolarlık bir işin %90’ına sahip olmaktansa, 20 m,ilyon dolarlık bir işin %30’una sahip olmayı gözünüzün öneüne getirin mutlaka. Karşınızdaki insan düzgün şeyler koyuyorsa işin içine, orada çok böyle Türk usulü “Küçük olsun bende kalsın” diye düşünmeyin bence. Ve tabi hani klasik şeyler. Yani zaten hiç sihirli bir formül yok. Benzer şeyleri söylüyoruz hepimiz. Mutalak ki bir farkı olsun. Yaptığınız işte yani hani “Fark yaratın. Fark yaratın.” Çok altını çizmeyeceğim ama niye insanlar sizle birşey yapsın? Hem insan olarak hem iş olarak. Ona kendinizi ikna edin, ondan sonra insanları ikna edin.
Yaptığınız, yarattığınız fark ne? Onun kafanızı yastığa koyduğunuzda sizde farkında olun ki insanlarda onu net hissedebilsinler. Ve tabiki belki son olarak da onu söyleyebilirim. Dünyadaki örnekler de nedir? Mutlaka ki her biriniz yaptığınız işlerde incelemişsinizdir ama sık sık inceleyin. Yani işe başladıktan sonrada. Hiç yoktan çıkan projeler çok fazla yok. Biz bunu da çok yaptık. Belki benim ilk işte 2006’da girdikten sonra çok uzun süre ben Türkiye’ye de gelmedim. Hakkaten orda da belki şanslıydım. Ortaklarım, büyük ortağımızda, İlkan’da bana o güveni gösterdiler. Hakkaten dünyada da insanlar neler yapıyor? Biz neler getirirsek Türkiye’de farklılaşırız? Bunun önemini gördük. Dünyadaki örnekleri de sık takip edin derim. Ana hatlarıyla İlkan’ın söylediği girişimcilik notlarına ekleyebileceğim şeyler bunlar. İlkan söyleceğin bir şey yoksa?.. Soru cevap... İlkan Gökyılmaz: Soru cevap yapabiliriz. Zaten herkes yoruldu diye düşünüyorum.
Emre Uğurlu: Merak ettiğiniz şeyler varsa hakketen içtenlikle cevap verebiliriz. Biz bu arada Pazar gününe kadar da buradayız. Her türlü sohbette edebiliriz. Belki son bir iki cümlede genel, bundan sonrası için neler yapacağız söyleyebiliriz. 2011 yılından artık bizde satış konusunda bir sales networkle anlaştık. Reklam satışımızı dışarı çıkardık. Bunun ana sebebi şu: Maximum grubu olarak yani sporx network olarak bizde artık yeni projelere ve yeni yatırımlara başladık. Burda hem kendi içimizde yarattığmız birkaç tane proje var. Hem sporun farklı mecralarında, duyacakasınız çok yakında, yer alacağız. Spor dışında, onlineda yaptığımız, satın alma var. Yakın zamanda o da ortaya çıkacak.
Onun dışında da hem sizin gibi genç arkadaşlarla hem farklı kaynaklardan bize ulaşan arkadaşlarla neler yapabileceğimizi düşünecek aşamadayız. Bugüne kadarki ana konsörnümüz (concern), sporx’i hak ettiği yere getirip hak ettiği geliri almaktı. Orada en azından bir seviyeye ulaştık. Tabiki çalışmaya devam ediyoruz ama 2011 yılında biraz daha yeni proje, dışarıda neler yapacağız? Neler yapabiliriz? Bu konuda biraz daha açık olacağız. Onunda altını çizmiş olayım Burak’cığım.
Burak Büyükdemir: Tüm konuşma sonunda Zeynep uyumuş sanırım.
Emre Uğurlu: Uyudu herhalde. Benim 4 aylık kızımda arkada dinliyor beni. O da burda. Benim sesime alışık. T-shirtün üstünde “Girişimci olunmaz girişimci doğulur” yazıyor. Etohum t-shirtü var. Doğru, yaptırdık. O doğru bence. Gerçekten de buradaki insanların hepsi öyledir. Çok zor bir şeydir. Sonradan... Çünkü onun hem kişisel sebepleri var Burak. Girişimci olunmaz girişimci doğulur” yani o girişimci özelliklerine sahip olmak lazım. İkincisi de profesyonel hayata girdikten sonra girişimciliğe çıkmak çok kolay bir şey değil. Aramızda yapanlar var yani biliyorum. Etohumda katılan her arkadaşı da inceledik, baktık. Var öyle insanlarda ama onlarda mutlaka zaten girişimci doğmuşlarda hayatın çarkına kendilerini kaptırmışlar. O yüzden girişimci doğulu bence de.
Burak Büyükdemir: Evet. Sorular varmış Hasan’dan.
Dinleyici: Merhaba. Hasan Yaşar. Süperspor’dan sporx’e geçiş yapıldı. Sunumda bahsetmediniz ama yanlış hatırlamıyorsam; fenerbahce.com, galatasaray.com, besiktas.com gibi üç siteden de geçiş yapıldı. Bu geçişlerin sebebini ve geçişte yaşadığınız zorlukları merak ediyorum. Özellikle zorluk kısmını. İlkan Gökyılmaz:Tamam anlatayım ben. Aslında biraz. En başlangıcı bu işin nasıl doğdu dersek. ’97 yılında ana ortağımız Hakan Çarmıklı’nın 2 domain almasıyla bizim hikayemiz başlıyor. Fenerbahce.com ve galatasaray.com. Hikayede şöyle: Amerika’da yaşıyor uzun yıllar. Abi domain diye bir şey var diye bir arkadaşı söylüyor ona. Hemen neyi deniyor? Çarmıklı.com, boş, alıyor. Hakançarmıklı.com, boş, alıyor. O da iyi Galatasayarlıdır. Galatasaray.com üçüncü denediği şey, boş, alıyor. Sonra fenerbahçe.com. sonra beşiktaş.com’u deniyor ama onu alamıyor.
Çünkü başka bir Türk Amerika’da yaşayan almış onu. Ama o adam galatasaray.com’u ve fenerbahçe.com’u almamış. Bayağı dar görüşlüymüş diyeyim. Neyse. Biz galatasaray.com ve fenerbahçe.com’la başlıyoruz. Sene ’98 de. O domainlerle başlıyoruz. İşte bunlar taraftar siteleri olarak yaşıyor bir süre. Sonra tabi doainlerle ilgili Galatasaray ve Fenerbahçe ismini kullandığımız için kulüplerle, çeşitli tabi aramızda sorunlar arise etmeye başlıyor. Ondan sonra biz yavaş bir geçiş süreciyle Galatasaray.com’u Galatasaray kulübüne devrettik ve webaslan ismini kullandık ama bu geçişi yaklaşık 3 yıl içine yaydık. 3 yıl içinde %5-10 gibi bir trafik kaybettiğimizi hatırlıyorum o dönemde. Çok smooth bir geçiş yapabildik. Artı onu biraz avantaja da belki çevirdik. Hiçbir zaman kulübü tam karşımıza almayarak diyelim. Şu anda hali hazırda son 3 senedir, Galatasaray kulübünün tüm internet operasyonunu biz yönetiyoruz. Bir şekilde o domaini vermemiz gereken noktada oraya verdik diyelim. Ve oradan, şimdi çok daha büyük bir iş yapıyoruz Galatasaray kulübüyle beraber. Fenerbahçe.com’da da benzer bir durumumuz var. Emre Uğurlu: Ama hala mesela Fenerbahce.com yazarsanız süperfb’ye yöneliyor. Onlarla da yani gene smotth bir geçiş var. Biz bir gün vermemiz gerekecek diye superfb’yi şimdiden hazır hale getirdik. Süperspor-sporx’deki biraz daha farklı. Aslında basit sebepler vardı. Süperspor diye bir televizyon kanalı vardı. Hürriyet gazetesinin spor ekinin adı süperspor. Yani unique bir isim değil. Her yerde kullanılan bir isimdi. Artı mesela oturduğunuz yerden şuradaki roll-upa bakın. En net ve rahat gözüken neredeyse sporx belki. Çünkü bizde statlara reklam verdik. Süperspor çok uzun. Gözükmüyor. Okunmuyor. O ilk benimde geldiğim dönemlerde.
İlkan Gökyılmaz: Ben biraz ufak ekliyim. Belki çok ufak bir şey gibi gözüküyor ama biz statlara reklam vererek de iyi bir marka algısı yaratmaya başlamıştık 2006-2007’de. En büyük sorunlarımızda biri gerçekten “süperspor” kelimesinin hatta “.com” uzunluğu ve kısa akılda kalacak, unique, markalaşabileceğimiz, gerekirse ilerde belki merchandising yapabileceğimiz, bize özel bir marka yaratmak istedik. Ve bir re-lansman da yapmak istedik. Rengiyle, logosuyla. Sporxi geçişi de biraz öyle oldu.
Emre Uğurlu: Onda hiç neredeyse problem yaşamadık. Orada tamamen işte logo, kurumsal bütün detaylar, renkler vs. orada sanki yeniden bir site yaratıp, işte yeni yüzümüzle vs. yayındayız diye 2007’de yaptık. Orada hiçbir problem yaşamadık hatta tam tersi daha dinamik, daha hızlı büyümeye davam etti arkasından.
Dinleyici: Yılmaz Avcı. Gelir modeli reklama dayalı bir iş yapıyorsunuz. Yayıncısınız. Ciddi emek gerektiren bir iş. Bunun zorluklarını konuşsak herhalde bayağı bir zaman harcamamız gerekir. Ve bu işi de outsource ettiğinizi söylediniz. Kendi içinizde bir reklam departmanı kurmadınız. Medya planlama şirketlerine kendiniz gitmiyorsunuz. Anladığım kadarıyla. Doğru mu anladım bilmiyorum.
Emre Uğurlu: Son 10 gündür. Evet.
Dinleyici: Risk alma değil mi bu? Alternatif bir gelir modeli hayaliniz mi var? Reklamdan bir şeylere doğru dönüş mü olacak? Yoksa...
Emre Uğurlu: Çok güzel soru. Belki 3 ay konuşsaydık Yılmaz, aynı şeyi bizde söylüyorduk. Bir kere 2006 yılından sonra, vardı bir reklam departmanı, yeniden bir reklam departmanı kurduk. Onunda başında ben vardım zaten. Ve 2011 başına kadar tamamen biz sattık. Ve kendi departmanımız, kendi projelerimiz. Bütün medya planlama ajanslarıyla bire bir görüşerek... hatta medya planlama ajanslarının ötesinde büyük reklam verenlerle; aklına gelecek şeyler; Turkcell, Ülker, Nike, Adidas, bizim için de, Vodafone, Avea, Türk-Telekom grubu... Direkt müşterilerle, medya planlama ajanslarıyla beraber görüşerek biz sattık tamamen.
Orada şöyle bir şey var. Ana gelir kalemimizi hiçbir zaman dışarıya vermek istemedik. Demin senin söylediğin şeyin altını biz de yıllarca çizdik. Bir yere getirdikten sonra reklamda artık ondan sonra senin şirket olarak yapabileceğin güç bitiyor. Ondan sonra networkün gücüne ihtiyacın oluyor. Mesela bizi satan networkün içinde işte Habertürk de var. Maçkolik, ligtv vs. de onun içinde. Biz öyle bir seviyede bunu yaptık ki. Zaten mesela çift bir yılda yaptık. Niye çift yıllar, spor eventlerinin olduğu yıllar. Dünya kupası, olimpiyatlar vs. orada gelirler daha fazla oluyor. Onun sonunda yaptık. Artık bizim yapabileceğimizi maksimuma getirdikten sonra network efektinden yararlanmak için öyle bir geçiş yaptık. Burak Büyükdemir: Bu maksimum ne kadar? Ve tahmin edersin ki orada bizim yapabileceğimizden daha fazlasının garantisini aldıkta yaptık. Öyle söyleyeyim. Ama virgülü de koyayım. Dediğim gibi diğer gelir modellerine artı diğer projelere önem vermek istiyoruz biraz da. Çok zor bir iş. Aynen söylediğin gibi sürekli content üretmek gerek... 32 kişi hatta şu anda 34-35’i bile geçtik.
Bunun 15-16’sı sadece içerik üretenler. 24 saat çalışıyorlar. Yani Nba’de gece 3’te bir maç biterse bizim sitede hemen update ediliyor. Ya da haftasonları bizim en yoğun, en zor zamanlarımız. Çünkü maç günleri vs. çok emek-yoğun bir iş ama dediğim gibi bir yere getirdik. Artık bundan sonra biraz o yükü üzerimizden alıp, başka yeni projelerle, şirketin totaline baktığında yeni gelir kalemler, yaratmak için yaptık bütün bunları. Dinleyici: Teşekkürler. Emre Uğurlu: Rica ederim. Ama yani burada galiba projelerde çok fazla öyle bir şey yoktu. Content üreten reklam odaklı çalışan ama bence start-up zamanında reklam odaklı çalışıyorsanız %100 kendiniz satmalısınız. Bir start-upın piyasada tanınıp artık belli... Çünkü networkün içinde kaybolma riskinizde var. Eğer küçükseniz zaten kaybolacaksınız orada.
Ama siz, kendi ürününüzü hiç kimse sizin kadar iyi satamaz. Dolayısıyla start-up seviyesinde, yaptığınız işlerde içinde reklam modeli varsa yıllarca, işte bizim için bu belki 2005’ten 2011’e kadar, altı yıl doldu. Kendiniz satmanız %100 daha yararlı olur. Kimse sizin kadar iyi bilmiyor işi, projeyi. Kimse sizin kadar iyi satamayacaktır. O yüzden ilk yılla için dışarı vermeyi ben de tavsiye etmiyorum.
Burak Büyükdemir: Network hangisiydi?
Emre Uğurlu: Netbook. Netbook Medya’ya verdik. Yani çok gelişti. Şöyle söyleyeyim: Belki Netbook’a vermiş olmasaydık burada olmayabilirdik şu an. Reklam satışlarıyla da ilgileniyor olabilirdik. Dolayısıyla işte şimdi artık başka şeyleride bunun yanına eklemek için. Mobil. Mobil de aynı şekilde. Mobil işte bir gelir kalemi. O da yine networklerden birinde satılıyor. Dinleyici: Yani sektörde çok duymadığımız bie şeyi söylediniz aslında laf arasında. Bir garanti vermekten... çok büyük şu an adını veremeyeceğim bir grubun o zaman bir planlamasıyla ilgili yine bir networlkle konuşuyorduk. O da bilinen ve büyük bir network.
Emre Uğurlu: İsim ver rahat ol ya. Burda 30 kişiyiz.
Dinleyici: Isim veremeyeceğim. İki tarafında ismini veremeyeceğim. Çünkü o zaman o görevdeydim. Yani bir garanti verme konusunda çok mesafeli duruluyordu.
Burak Büyükdemir: Bu garanti standart oldu mu? Artık sektör standardı...
Emre Uğurlu: Artık oturmaya başladı. Bir büyüklükteyseniz... Şöyle söyleyeyim: bizim oradaki örneğimizde biraz şeydi. Kızımızı istiyorlar bizden. Kızımızı istiyorlar, istiyorlar, istiyorlar. Vermiyoruz, vermiyoruz... Ama yani mutluluğu için de bir yerde vermek zorundayız. Ama yani karşılığınıda vermeleri gerekir.
Burak Büyükdemir: Başlık parası...
Emre Uğurlu: Sadece bizim için değil. Ben daha onu daha 20 yıl sonra falan yaşayacağım herhalde. Daha da zor olacak da. Artık veriliyor. Öyle söyleyeyim sana. Belli bir büyüklükteyseniz. Küçük bir sitenin, küçükten kastımda sadece start-up değil; orta seviyeli 20-30 milyon page-impression yapan bir siteyseniz yine alamayabilirsiniz. Ama markanız o networkün içinde girdiğinde o networke sadece trafik olarak değil; ismende katkı yapacaksa size onu vermek zorundalar. Bizimki de öyle olmuştur yani. Sporx’i aldık demek bile Netbook için, bunu onlarla da konuşabilirim, çok çok önemli bir atılım oldu.
İlkan Gökyılmaz: Artı bir de üçüncü bir şey. Trafik zaten önemli. Isim önemli. Birde zaten geçen yılki finansal performansımıza göre o garanti veriliyor. O garanti yani durup dururken aldığımız bir şey değil. Zaten bu garanti artık son bir-iki yılda birçok büyük sitenin konuştuğu bir şey. Burak Büyükdemir: Evet. Yemek öncesi herkesde... Hasan’ın son sorusu var.
Dinleyici: Maksimum.net’ten hiç bahsedilmedi. Bir ara yoğun bir şekilde maksimum.com pardon. Maksimum.com’la uğraşıyordunuz...
İlkan Gökyılmaz: Biz aslında başka projeler de yaptık tabiki burda başarılı olanlar anlatılıyor her zaman.
Emre Uğurlu: Saysana bir iki tane.
İlkan Gökyılmaz: Mesela belki, aramızda hala bazen hayıflanıyoruz diyelim. 2000’senesinde bir sitemiz vardı. Kırmızıbeyaz. Belki hatırlar bazıları. Süperkupon.com diye bir site belki hatırlayanlar vardır.
Burak Büyükdemir: Ilk kupon işini biz başlattık...
İlkan Gökyılmaz: Ilk kupon işini biz yaptık.
Emre Uğurlu: Grupanya’nın büyük büyük dedesiyiz.
İlkan Gökyılmaz: Aynen. Bugünkü modellere benzeyen bir şeydi. Hepinizin belki hayallerini süsleyen grup alışveriş veya private shopping sitelerinin bir örneğiydi. Süperkupon, yurtdışındaki couponing sitelardan özendiğimiz bir şeydi. Bunu 2000-2001’de yaptık diye hatırlıyorum. Yaptığımız şeyde şuydu: Çeşitli firmalarla görüştük. Çok büyük indirimler vs. alındı. İnternet üzerinden kuponları print ediyordunuz. Ve ondan sonra o dükkana götürüp kullanabiliyordunuz. Birçok sebepten belki bugün aartık site aramızda yok. Burak Büyükdemir: Zamanlama... Emre Uğurlu: Ana sebep o. Şimdi maksimum.com. Asıl soruya da cevap verelimde. Ana şeylerden biride o. Hepimizin bildiği şey ama bazı insanlar yaşayarak görüyor. Bizim içinde öyleydi. Sadece o da değil yani birkaç tane daha farklı proje. Sporx’in spor malzemeleri satan zamanı da vardı. Ama e-ticaret nerdeyse yoktu Türkiye’de. O yüzden her projenin zamanlaması da çok önemli. Maksimum.com da bizim genel bir portalimizdi. Maksimum.com.
İçinde haberler, hava durumu, finans, işte vs. hepsinin olduğu bir genel portaldi. Ama onu yönetmek çok kolay değil. Ve biz sporda devam edince o konsantrasyon kelimesini kendi içimizde de konuştuk. Çok emek harcayıp az dönüş alabildiğimiz genel portaldense, daha az emekle görece olarak ona, iyi dönüş aldığımız spor işine tek başına konsantre olmak istedik. Sporu farklı alanlarda, farklı mecralarda, mobilde vs. yapmaya yöneldik. Dolayısıyla maksimum.com projesini de aslında çok yeni. 2010 yılı içinde sonlandırdık.
Emre Uğurlu: Grupanya’nın büyük büyük dedesiyiz. İlkan Gökyılmaz: 2010 yılı içinde o kararı alıp kapadık. Belki o da önemli bir şey. Bazen radikal bir karar alıp bazı işlere son varmek de gerekiyor. Tamamen ortamı değerlendirerek vs. O işi layıkıyla yapmak için nasıl bir ekip ve nasıl para harcamakla da ilgili. Emre bey buralardaydı ama şimdi değil. Mynet’in, Hürriyet’in, HaberTürk’ün, Milliyet’in vs.nin olduğu bir ortamda artık bu saatten sonra yeni bir portal veya tamamen he konuda en iyi içeriği üreteceğim diye bir şirket yapmanızı tavsiye etmem. Çünkü benim hesaplarıma göre 100 kişinin üzerinde bir şirket olmalı bu. Bu da çok kolay değil. Maksimum.com’dan o yüzden doğru noktada vazgeçtiğimizi düşünüyoruz.
Burak Büyükdemir: Son soruyu almadan önce, var mı soru? Arkada el kalktı. Tamam. İlkan ve Emre’ye çok teşekkür ediyorum. Çok teşekkürler. İlkan Gökyılmaz: Rica ederiz. Emre Uğurlu:.Biz de çok teşekkür ederiz bizi davet ettiğin için.