Hayat Boyu Girişim
Bu yazı Ender Ayna tarafından kaleme alınmıştır. İlk yazım henüz taze ve üstünden çok az! bir süre geçmişken yeni bir yazıyla sizlere seslenecek olmanın heyecanı içerisindeyim. Doğrusunu söylemek gerekirse biraz da üçkağıt olacak bu işte ama yazdıkça göreceğiz nasıl kıvıracağımı. Bu zamana kadar eminim bir çok yazıda (ki buna benim yazım da dahil) bir girişimcinin girişiminden ne zaman ve nasıl çıkacağını bilmesi gerektiğini, çıkış stratejisinin en baştan kurgulanması gereken zorunlu bir ihtiyaç olduğunu okudunuz. Oysa ki şimdi sizlere anlatmak istediğim biraz bunu ters köşeye yatıracak başka bir girişimcilik hikayesi. Yani işe başladığınız andan itibaren bir çıkış stratejinizin olmadığı, sizi ömrünüz boyunca takip edecek, hatta öldükten sonra bile kurtulamayacağınız bir hikaye... “Hayat Boyu Girişim” ve bunun bir parçası olarak sinema filmleri... Öncelikle Hayat Boyu Girişim de ne?
Aslında genel olarak sanat eserlerinin tamamını ben bu kategoride değerlendiriyorum. İster sinema filmi olsun, ister bir albüm ya da bir kitap... Sonuçta aslına bakarsanız her birinin kitlelere ulaşabilmesi için arkasında bir girişimciye, bir yatırımcıya ihtiyacı var. Üstelik bu ürünlerde girişimci/yatırımcı kavramları da daha geçirgen. Çünkü nasıl ki yazar/yönetmen/müzisyen aslında girişimci ruhla salt ticari amaçlarla yola çıkan ve ürünü ortaya koyan değilse; yatırımcı da sadece parayı koyan ve salt ticari amaçlarla yola çıkan değil. Hatta sanat eserlerinde aslına bakarsanız gerçek girişimci eseri üreten değil yatırımcı/yapımcı diyebiliriz. Hatta biraz daha ileri gidip yapımcı girişimci olmak zorunda demek daha doğru.
Girişimcilik gerektiren her alanda olduğu gibi, film yapımcılığında da pek çok risk var. Yapımcı risk almayı ve aldığı riski yönetebilmeyi de becerebilmeli. Burada söz konusu olan sadece finansal bir risk değil. Doğru projeyi seçmek, o projeyi en iyi şekilde hayata geçirecek ekibi oluşturmak, film yapımının her aşamasında ekibin koordinasyonunu sağlamak, eldeki bütçe içerisinde filmi tamamlayabilmek ve bir yandan da filmin tamamlandıktan sonra sunulacağı mecraları belirlemek ve bunun planlamasını yapmak, attığınız her aşamada pek çok risk içeren süreçler. Yani özetle filmi bitirmek değil biten filmin sonraki yolculuğunu da planlamak yapımcı için çok önemli. Hatta bir çok girişimin aksine sanat eserlerinde bu yolculuk hayat boyu ve hatta hayat boyundan da fazla bir ömre sahip. Fikri Haklar Kanunu’na göre eser sahibi öldükten sonra geçen 70 yıldan bahsediyoruz... E-ticaret, internet, teknoloji gibi sektörler arasından bakınca oldukça uzun bir süre değil mi? Oysa ki özellikle sinema filmlerinde yatırımın geri dönüşü hiç de o kadar uzun olmuyor.
Gişe canavarları ve sanat filmleri
Sanat eserlerinde girişimin en başında şeytanın gör dediğini görmek/göstermek ve kabul etmek lazım. Elinizdeki kitap/şarkı/film tam olarak neye hizmet ediyor: Bu bir “bestseller” mı? Bakkal müziği mi? Gişe canavarı mı? Çünkü diğer tüm girişimlerde olduğu gibi bu sorulara verilecek cevaplar şekillendiriyor yatırımınızı. Bu sorulara evet cevabı almak görece daha az riskli kabul ediliyor ve bunu zaten herkes biliyor. Ama herkesin bilmediği şey şu: Bu sorulara “Hayır” cevabını almak inanın “Evet” cevabını almaktan daha güvenli.
Önce herkesin bildiğinden başlayalım. Yani gişe canavarlarından. Gişe canavarı kavramı özetle büyük kitleler tarafından izlenmesi beklenen ve o amaçla yapılan büyük bütçeli filmleri ifade eder. Bu filmlerin sadece yapım bütçeleri değil pazarlama bütçeleri de hayli iddialıdır. Sinema dünyasında en fazla risk/kazanç denklemi bu filmler üzerinden kurulur. Bu filmlerin ilk haftasonu hasılatı (Cuma/Cumartesi/Pazar) filmin batacağını ya da çıkacağını söyler bize. Formül genellikle hemen hiç şaşmaz. Gelmiş geçmiş en iyi açılış yapan filmlere baktığımızda ilk 3 gün içerisinde tüm maliyeti karşıladıkları görülür.
Örneğin Avangers açılış hasılatı 207 milyon dolar iken yapım bütçesi 210 milyon dolardı. Her ne kadar kesin bir rakam olmasa da Recep İvedik 2’nin yaklaşık 2.5 milyon liraya mal olduğu söyleniyor; öte yandan filmin açılışta 9.5 milyon lira civarında hasılat yaptığını biliyoruz. Peki bunların tam tersi durumlar yaşanmıyor mu? Elbette! Hem de sürüsüne bereket. 36 milyon liralık bütçesine rağmen Çanakkale Yolun Sonu ilk haftasonunda sadece 1.2 milyon gişe yapabildi. Toplam gişe hasılatı 5.5 milyonda kalan filmin yapım bütçesini karşılaması ise hemen hemen imkansız... Neyse bu büyük rakamları gözü karalara ve yüksek risk severlere bırakıp; filminiz bir gişe filmi mi sorusuna verilecek diğer cevaba geçelim: Hayır bu bir sanat filmi!
Ben mesela bu cevabı “Evet” cevabından daha çok severim. Çünkü gişe filmleri her zaman içinde büyük bir iddiayı barındırır ve alınacak risk çok daha fazladır. Bir çok film de gişe filmi olduğunu iddia ederken aralarda kaybolur gider. Oysa ki ben ve benim gibi düşünen yapımcılara göre sanat filmleri gerek ortaya konulan sermaye tutarı gerekse “hayat boyu” getiri anlamında gişe filmlerine göre çok daha avantajlıdır. Tabiri caizse sanat filmleri tam anlamıyla birer “long tail” yatırım örnekleridir. Çünkü bir filmin gelir kaynakları sadece Türkiye gişesi değil; yurtdışı gişesi, film festivallerinden elde edilen ödüller, yerli yabancı TV satış gelirleri vb bir çok başka unsuru da barındırır. Böylelikle filminiz ne kadar zamandan bağımsız olursa o kadar çok para kazanabilir.
Ayrıca hepsinden daha önemli bir başka avantajı daha vardır başarılı sanat filmlerinin: Tüketim ve ürün yaşam eğrileri sonsuza doğru uzar. Birçoğumuz için haftasonu izlediğimiz Thor gibi filmler o anda o salonda sona eriyorken örneğin 1972 yapımı Burjivazinin Gizli Çekiciliği hala sinemateklerde gösterilir ve DVD’leri satılır.
İşte ilk Hayat Boyu Girişimim: Hayat Boyu*
Kabul etmem gerekir ki yazının başında dediğim üçkağıt işte bu satırlarda dönüyor. Doğrusunu söylemek gerekirse her şey de bunun içindi. Yani sizlere Sodamedya olarak ilk Hayat Boyu Girişim ürünümüz olan Hayat Boyu filmini anlatabilmek içindi ;)
Hayat Boyu yukarda sözünü ettiğim seçenekler arasında yatırımın geri dönüş hızı en uzun süren “sanat filmleri” kategorisine giriyor. Sodamedya’nın Bulut Film’in öncülüğünde ortak yapımcı olarak yer aldığı bir sanat filmi Hayat Boyu. Geçtiğimiz yıl aldığımız yapımcılık belgesinin de ilk ürünü.
Öte yandan her şey o kadar yeni ve taze ki. Filmin yapım süreci 2012’de başlamışken ilk gösterimi 9 Şubat 2013 akşamı, 63. Berlin Film Festivali’nde yapıldı. Hemen ardından film 32. İstanbul Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ve En İyi Görüntü Yönetmeni ödüllerini aldı. İşte şimdi de 15 Kasım’da vizyona giriyor. Bir taraftan da filmin uluslararası festival yolculuğu başarıyla devam ediyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse filmin hemen ilk haftasonunda yatırım maliyetini karşılamasını kimse beklemiyor ama neticede ticari sinema ortamında filmin vizyon görüp salon bulması bile çok önemli bir başarı. Ayrıca Hayatboyu’nun, Türkiye’nin ardından 2014 yılının ilk yarısında Almanya, Fransa ve Hollanda’da seyirci karşısına çıkacağını da söylemek isterim.
Neticede bütün bunlar Hayat Boyu’nu bu zamana kadar içinde yer aldığım en önemli ve başarılı girişim hikayelerinden biri haline getirmeye yetiyor. Onun için heyecanlanıyor ve onunla gururlanıyorum. Çünkü size bir sır vereyim: “Hayat Boyu Girişim”ler aslında tamamen zarar etseniz ve paranızın tamamını kaybetseniz de güzel. Çünkü size paradan çok daha değerli ve parayla alamayacağınız şeyleri armağan ediyorlar. Anlatmaktan asla usanmayacağınız ölümsüz hikayeleri...
Siz de “Hayat Boyu Girişim” hikayelerinden birine dahil olmak isterseniz her zaman bir e-posta kadar uzağınızdayım o kadar. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, sevgilerimle...
*Filmin ön gösterimi 6 Kasım 21.30'da Beyoğlu Sineması'nda, vizyon tarihi 15 Kasım
Bonus: Bir girişimcinin kendini tutamaması
Bu bölüm sanki biraz basın bülteni havasında olacak ama zaruri. İsteyenler yazıyı burdan itibaren terkedip Hayatboyu ile ilgili detaylı bilgileri bir diğer Sodamedya girişimi olan Filmlerim.com’un şu sayfasından inceleyebilir.
Hayatboyu ile ilgili bugüne dek uluslararası basında çıkan bazı yazılardan alıntılar şöyle:
• “Hayatboyu başrol oyuncularının olağanüstü performansları ve etkileyici görüntü yönetimiyle, stilize ve çarpıcı bir film.” Leslie Felperin (Variety) • “Hayatboyu etkileyici kompozisyonları, renk kullanımı, karakterlerine ve hikayesine cesur yaklaşımı ve incelikli oyuncu yönetimiyle dikkat çekiyor. Antonioni'yi anımsatan bu sıradışı film, yönetmenin çok farklı bir tarzda olsa da aynı derecede etkileyici olan ilk filmi Köprüdekiler’in başarısının tesadüfi olmadığını kanıtlıyor. Aslı Özge mutlaka takip edilmesi gereken bir yönetmen." Geoff Andrew (BFI Sight&Sound) • “Orta yaşlı bir çiftin parçalanan ilişkisi nadiren bu kadar iyi bir şekilde sahnelenmiştir.”David D'Arcy (Screen International) • “Müthiş görüntüler, usta işi oyunculuk…” Jordan Mintzer (The Hollywood Reporter) • “Dar bir mekanı, çıkışsız bir ilişkiyi anlatmak için mükkemmel bir görsel metafor olarak kullanan , 'usta' işi bir film.” Daniela Sannwald (Der Tagesspiegel) • “Aile içi uyumsuzluğa sıradışı ve keskin bir bakış.” David Cox (Film 4) • “Bir çiftin birbirlerinden ayrı düşmesi gibi klasik bir konuyu ele alan Aslı Özge, biçimsel açıdan son derece başarılı olmasının yanında, söylenmeden bırakılan şeylerin incelikli algısı, sessizliklerin yoğunluğu ve yüz ifadelerinin nüanslı derinlikleriyle zenginleşmiş zarif üslubunu ustalıkla ortaya koyuyor.” Fabian Lemercier (Cineuropa) Film Hakkında
İlk filmi Köprüdekiler ile İstanbul, Adana ve Ankara Film Festivallerinde en iyi film ödüllerini alan Aslı Özge’nin yeni filmi Hayatboyu, bir Türkiye, Almanya, Hollanda ortak yapımı olarak gerçekleştirildi. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nden yapım desteği alan filmin ana sponsorluğunu RAKS üstlendi. ZDF-Arte televizyon kanalı ve Avrupa Konseyi ortak yapım fonu Eurimages'ın da desteklediği filmin dünya satış temsilciliğini de Berlin merkezli Films Boutique yapıyor.
Sinopsis
Hayatboyu, sorunlarının çözümü ayrılık olabilecekken birbirlerinden kopamamanın duygusal sıkışıklığını yaşayan evli bir çiftin hikâyesini anlatıyor. Filmin izlediği Ela saygın bir sanatçı, Can ise başarılı bir mimar. İstanbul’un en seçkin semtlerinden birinde, mimari tasarımını Can’ın yaptığı konforlu bir evi paylaşmaktalar. İlişkilerindeki tutku artık sönmüş olsa da karşılıklı saygı ve ilgi, beraberliklerinin sürmesini sağlıyor. Ta ki Ela bir gün Can’ın bir telefon konuşmasına kulak misafiri oluncaya dek…