Girişimcilik temelleri üzerine birkaç satır
Bu yazı Halil Erdoğmuş tarafından yazılmıştır
2002 yılından bu yana üniversitelerden “ Girişimcilik ” ve yaşadığım tecrübeleri paylaşmam için davet alırım. Bu davetlere katılmaktan hep keyif duydum. Davet edenler benim konuşma yapmaya, deneyimlerimi aktarmaya geldiğimi düşünürler. Hatta konuşmadan sonra heyecanlı paylaşımım için teşekkür ederler. Oysa ben bu davetleri yeni bir şeyler öğrenme, daha önce yaşadığımız tecrübelerin bir kez daha üzerinden geçme fırsatı olarak görürüm. Güncel yaşamın temposundan yıllar önce düşündüğümüz ama hayata geçirmeye fırsat bulamadığımız bir çok konu eski tecrübeleri anlatırken birden aklıma geliverir. Bir başka kazancım ise geçmişte yaptıklarımızı dinleyenlere ayrıntıları ile anlatırken şimdiki tecrübelerinizle yeniden değerlendirme, analiz etme fırsatı bulurum. Kısacası tecrübeleri paylaşmak insanı diri tutar. Yeni girişimci olacak arkadaşlarımıza bu bakış açısını vurgulayarak girişimcilik üzerine bir kaç nokta paylaşmak istiyorum.
Girişimcilik cesarettir. Klasik bir giriş olacak ama cesaretiniz yoksa girişimci olamazsınız. Hatta bir adım daha öteye giderek şunu söylemeliyim literatürde girişimciliği tanımlarken; Yetenek, bilgi ve cesaret birlikte olmalıdır diye başlarlar. Bana göre çok biliyorsanız girişimci olamazsınız üniversitede hoca olursunuz. Çok bilenler zaten pek cesur olamazlar. Benim bakış açımdan bilgi fazla olduğunda korku ve endişe gelişebilir, korkunun geliştiği ortamlarda ise cesur olamazsınız. Girişimci iseniz çok bilen tarafta değil, çok ve çabuk öğrenen tarafta olmalısınız. Böylece cesaretiniz hep canlı kalır.
Girişimcilik önce yakın çevrenizle mücadele etme gücü gerektirir. Girişimcinin elindeki proje genelde daha önce yapılmamış işler ya da yöntemler olduğu için önce yakın çevresi;
“ Bırak bu boş işleri, zaten o iş o kadar kolay olsaydı ya da o kadar kârlı olsaydı şimdiye kadar çok kişi yapardı” cümleleri ile tacize başlarlar. Bu çok ciddi bir mobing sürecidir ve ruhsal olarak mücadele direnci gerektirir. Ancak bu bazen o kadar ileri seviyede olabilir ki girişimcinin anne babası bile biraz ileri gidip babalık haklarını veya anne sütünü öne sürüp sizi inanılmaz güç bir pozisyona bırakabilir. Bunlara en başta hazır olmak ve yakın çevrenizle savaşmadan bu sürece onları nasıl dahil edeceğinizi planlayarak ilerlemelisiniz. Aksi takdirde bu mobing ile mücadele sürecinden projenizle sağlıklı şekilde ilgilenebilmeye imkan bulamayabilirsiniz.
Girişimcilik inanç ve sabır ister. Üniversitede ki sıra arkadaşınız bir iş kurdu ve başarılı oldu. Ahmet başardı, bende aynı okulda aynı sıralarda yetiştim bende bir şeyler yapayım bende başarılı olurum diye düşünmek sadece 2400 yıl önce yaşamış Aristo mantığına hoş bir atıf olacaktır. Yapabileceğinize ve başarabileceğinize önce kendiniz inanmalısınız. Verilerinizi toplamaya başladığınızda bir kaç kurgu yada test çalışması bu işin ne kadar sürede olgunlaşabileceği konusunda size fikir verebilir. Ancak unutmamalısınız ki hiç bir meyve ağacı çekirdeğin toprakla buluştuğu gün meyve vermez. Onu sabırla beklemeniz beklerken de beslemeniz gerekir. Hemen bir bambu ağacının nasıl büyüğünü yazan bir araştırma yaparak inanç ve sabrın neden çok önemli olduğuna dair bir çıkarımda bulunabilirsiniz. Sabır doğuştan insanda bulunan bir hücre ya da vasıf değildir. Kesinlikle yaşanarak öğrenilen bir olgudur diye inanırım.
Girişimcilik rakamsal yaklaşmayı gerektirir. Boş bir projenin arkasından gidip gitmediğinizi anlamak için sizi sürekli kontrol edecek bir pazar analizi, iş planı ve check list gerektirir. Bir işe başlarken başladığınız iş zaten kitaplarda yazan ve manuel’i olan bir konu olsaydı mutlaka sizden önce yapılmış olurdu. Şüphesiz girişimcilik çok eski tarihlerden bu yana önemli aşamalar geçirmiş olmalı. Eskiden cesur, çalışkan, ileriyi görebilen olmanız yeterli olabilirken artık mutlaka bir Pazar analizinizin ve iş planınızın olması çok önemli. Eğer bahçenizdeki elma ağacındaki meyveleri toplayıp kapınızın önünde satarak girişimciliğe adım atacaksanız bile, pazarı, maliyetlerinizi ve gelirlerinizi kaydederek işe başlamanız ve kendinize hedef alacağınız bir nokta ile bencmark yapmanız önemlidir. Rakamlarınız size bu işe devam edip etmeyeceğinizi ya da hangi şartlarda devam etmeniz gerektiğini söylemelidir en azından fikir verebilmelidir. Pazar elma satmaya müsait ise elma ağacınızın meyve vermesini 5 sene bekleyip sonra bir kilo elmanın kaç para edeceğini sattıktan sonra öğrenmeyi düşünüyorsanız bunu ben çok sabırlıyımdır kelimesi ile açıklayamazsınız. Elma ağacı örneğindeki gibi 5 yıl sonra para kazanmayı hedefleyen bir iş modeliniz varsa bir taraftan elma ağaçlarınızın dikimi, bakımı, büyümesi ile ilgilenirken diğer taraftan bu be ş yıl içinde elma alıp satarak elma ticaretini öğrenmeye gayret göstermelisiniz. Sizin elmalar büyüyüp satılacak noktaya geldiğinde şimdi biz bunları kime satacağız demek çok geç olacaktır. Belki bu süreçte elmaların mevsiminde para etmediği ve soğuk hava depolarında bekletilerek kış sonunda satıldığında çok daha kârlı bir iş olduğunu da öğrenmiş olabilirsiniz. Ama tüm bu süreç için önceden ana hatları yazılmış bir kontrol listeniz olması sizi gerçekten çok daha başarılı yapacaktır.
Girişimcilik aynı yere bakıp başka şeyler görebilmektir. Girişimcilik dut ağacına bakan herkes sadece dutları görürken sizin dut yapraklarını kemiren tırtılların kozalarından iplik yapılan ipek böcekleri olabileceğini fark edebilmenizdir. Bence girişimciliğin en önemli gerekliliklerinden birisi budur. Girişimcilik hem gören göz hem de inovatif bir ruh ister. Bu örneği özellikle vermek istedim. Zira dut o kadar çok meyve verir ki insanlar toplayıp satmaya bile gerek duymazlar. Her nekadar pazarda dut satılsa da, dut kurusu, dut reçeli, dut şerbeti, dut pekmezi vs bir çok ürün olarak karşımıza çıksa da dünya dut üretiminin % 70 i yerlere dökülüp yok olup gider bu yüzden dut ağacına bakanlar o tırtılların değerini hissedememeleri çok doğaldır. Etrafımızda da heba olup yok olup giden o kadar çok kayıp varki, bu kayıpların içinden ipek böceği projeleri çıkarmak herkesin aklına gelmez. Ama bir girişimci kendi bakış açısıyla istanbulda lokantalardaki çöpe atılan ekmekleri, çöpe atılmadan toplayıp bunları minik poşetlere doğranmış şekilde paketlettirerek, vapurlarda martılara simit parçalayıp atanlara sattıracak organizasyonu görebilendir.