Girişimciler için mucize formüller
Bu yazı Kerem Çalışkan tarafından yazılmıştır
InfoDif ve kendi hakkımda daha önce yazdıklarımdan şirket hikayemizin başlangıcını anlattığım ve kendi hikayemin sürecini anlattığım kısımları biraz detay öğrenebilirsiniz. Ama bu yazı daha özel bir konuya odaklandı. Burak’ın tek kelimelik yönlendirmeleriyle de bahtımıza aşağıdaki yazı çıktı, umarım bir işe yarar ve kendi işimi yapacağım, teknoloji geliştireceğim gazındaki arkadaşlara biraz faydası dokunur. Yallah tazyik...
2011 başlarında Intel’in referansıyla bize ulaştığını söyleyen bir ileti almıştık. Global Security Challenge adında dünyanın her yerinden güvenlik alanında çalışan girişimlere ulaşıp onların fikirlerinin çarpıştırıldığı bir yarışmaya davet almıştık. O zamanlar Tübitak desteğini aldığımız Video Analizi altyapısına çalışıyor ve bu alanda oyunu değiştirecek Çoklu Kamera Takibi (Multi Camera Tracking) ve Konumsal Farkındalık (Situational Awareness) konularına odaklanmıştım. Çağrıya da bu konularda katılmaya karar verdik. Uzun mülakatlar ve PoC ( Proof of Concept) sunumlarından sonra Avrupa finalleri için İsrail’e çağırıldık. Üzerinde apayrı bir günce yazmayı planladığım dolu dolu geçen günler sonunda sunumumuz ve etkileri bizim tüm bakışımızı dönüştüren bir evrim sürecini başlattı. Jüri ve izleyiciler arasında “one minute” ve Mavi Marmara süreçleri sonrası bizim gibi bir Türk şirketine karşı önyargılı bakışı hissetmek her ne kadar hoş olmasa da sağduyulu insanların yorumları başka pencereler açmıştı. Özellikle yatırım isteyip istemediğimizi soran ve sonradan bizimle irtibata geçenler ürünleşebilmek için Tübitak destekleri ve Ar-Ge çıktılarımızın ucuza kullanıldığı ama günü kurtaran projelerden daha farklı bir çıkış yolumuz olduğunu göstermişti. Şirkete daha önceden satın alma veya ortaklık teklifleri gelmiş olsa da o güne kadar içgüdüsel olarak bunların dışında kalmayı tercih etmiştik çünkü bunlar bizim şirket için belirlediğimiz stratejilere değil kendi bakış açılarına uygun taktiklere dayanıyordu. Oysa bu seferki teklifler farklıydı, stratejimizi, iş modellerimizi beraber şekillendirecek ve gelecek parayı bunları başarma yolunda harcayabilecektik.
Tekliflerden öte fikir hoşumuza gitmişti ve şirkete döndüğümde ortağım Eren ve İş Geliştirme Müdürümüz Adil Abi ile yatırım konusuna eğilme ve bu çalışmanın benim önderliğimde gerçekleştirilmesi kararına vardık. Hem medikal hem de askeri sektörden gelen tecrübelerimiz sonucu bir karar alınırsa bunun gerçekleşebilmesi için zaman, para, motivasyon gibi ihtiyaçların planlaması yapılmazsa hiç bir şey çıkmayacağını biliyorduk. Bu konuda balıklama dalmak yerine en iyi bildiğimiz yönteme yani öğrenme sürecine odaklanmaya karar verdik. Bu tarz bir ekosistemde kesinlikle yatırım almak değil oyuncuları, stratejileri öğrenip gelişen bu yapının içinde adı anılan bir varlık oluşturmanın bile getirileri olacağını öngördük ki, yatırım konusunda yavaş ve seçici davransak da bu sayede bir çok iş geliştirme ve nakit akışını arttırma fırsatımız oldu.
Siyamed hem ODTÜ Bilgisayar’dan arkadaşım hem de Patlıcan projesiyle eski eTohum finalistlerindendi. Ondan beni Burak ile tanıştırmasını istediğimde gerisi kendiliğinden geldi. Burak sayesinde ömrüm boyunca süreceğine inandığım bir yapılanma içerisinde kendime ve şirketime yer bulmaya başladım. Bütün eTohum ve sonrası süreç yine başka bir günce yazısını hak ediyor, özellikle eTohum’un idealleri ve bu konuda Burak, Kerim önderliğinde çıkarılan mükemmel işlerin ve organizasyonların anlatılması, desteklenmesi boynumun borcudur. Onlar sayesinde ilk yatırımcılarımız ve aynı zamanda mentorlarımız olan Bora, Fırat Abi, Ali Dağlı gibi mükemmel insanlarla tanışıp, yerli / yabancı yüzlerce yatırımcı ve girişimci gözlemleyip kendimizi yenileme şansı bulduk. Dediğim gibi ileride sadece eTohum konusunda bütün gönüllü yalakalıkları yapacağım bir yazı yazmayı planlıyorum. Fakat ben bu yazıda başka bir konuya odaklanmak istiyorum. Son iki yılımı içinde geçirdiğim bu ekosistemde “Girişimci Eğitimi” ve “Teknoloji Girişimi” konusunda eksiklikler ve bana göre yanlış yönlendirmeler söz konusu. Bunlardan özellikle teknoloji girişimi çıkartma konusunda yerel ekosistemin e-ticaret ve B2C konularına yoğunlaşmasından dolayı bu alanı düşünen arkadaşların cesaretlerini azaltacak bir yönelimi var. Bu konuda okyanusa atlamış veya atlayacak arkadaşlara cesaret vermek sanırım ülkemizin potansiyeline katkıda bulunacaktır. Yazımın bundan sonraki kısmında mottolar ve açıklamalarını oturtacağım.
“MBA is for dumbs”. İsrail’deki sunumlar esnasında eski İsrail Savunma Bakanı mükemmel bir konuşma yapmıştı. Bu konuşma esnasında dünyanın en büyük teknoloji girişimlerini çıkartan İsrail’in neleri farklı yaptığı tartışılmıştı. Konuşmanın ilk yarım saatlik propaganda kısmı bazı örnekler hariç bayıltıcı derece sıkıcıydı, sonrasında ise çoğunu linkindeki TEPAV’dan sevgili Ussal Şahbaz’ın örnek vermeyi sevdiği kitapta bulabileceğiniz örneklemler oluşturuyordu, bu arada kitabın Türkçesini Ussal’a sorup edinin bazı kısımları çok hoş. Fakat konuşmanın bir yeri ne kitapta ne de hayatımda duyduğum örneklemler içeriyordu. Uzmanlaşmamız gerekli! Nasıl doktorlar temel eğitimlerini aldıktan sonra seçtikleri alanlarda uzmanlık eğitimlerine devam edip yükselebiliyorlarsa diğer mühendislik ve fen bilimleri dallarında temel eğitim sizi çözüm üretmeye taşımayacaktır. Mühendislik eğitiminden sonra MBA vb gibi alanlarda yüksek lisans sizi bazı kurumsal şirketlerde yöneticiliğe ulaştırır veya görece mühendislik bilgisinin gerekli olmadığı alanlarda girişimci olabilirsiniz. Dört yıllık mühendislik eğitiminizde edilgen olmayı bırakıp artık uzmanlaşacağınız alanı seçin ve bunu sadece askerliğinizi ertelemek için değil girişiminizi desteklemek için yapın, nasıl akademik hayat için yüksek lisans kasanlar varsa siz seçtiğiniz teknoloji alanında kendinizi geliştirmek için bu yola dalın. Yüksek lisans ve doktorasını yarıda bırakan örnekler önünüze gelip duracaktır. Bill Gates şunu yapmış, Steve Jobs zaten yazılım kasmamış vb geçin bunları, hayat doğru zamanda, doğru yerde ve doğru takımda olmayı başarmış bu gibi her dehaya karşılık on binlerce başarısız örneği öne çıkartmıyor. Aynı şekilde şanslı, çakal, politik ilişkileri vb var diye aşağı gördüğünüz patronlarınıza, piyasadan bildiğiniz teknoloji girişimcilerine bok atmak yerine kendi yolunuzu çizin. Giriş bariyeri yüksek bir konu bulup odaklanın ve zaman harcayın. İlla bir örnek istiyorsanız Google kurucuları olsun, bu işler hemen olmuyor. Fırsat bulursanız Almanya’dan çıkan dünya çapında yüzlerce teknoloji girişiminin başındaki tiplerin eğitimlerini araştırın.
“Deneyim kazanın” Uzmanlaşma kararı alan bir teknoloji girişimcisi adayısın. Çevrende senin yaşında başarılı örnekler var yani direk Tübitak Girişim desteği alabilsen bu işi becerebilirsin, tek eksiğin para zannediyorsun. Halt ediyorsun. ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği’nde okurken içgüdüsel olarak zor olan iki alan belirlemiştim Bilgisayar Grafiği ve Görüntü İşleme, bu ikisinden o zaman bilinmeyen bugün bile şaibeli olan:) “Gerçek Zamanlı Görüntü İşleme” konusunu çıkartmıştım. Elimde bilgisayar mühendisliği diploması bu konuya uygun Medikal Görüntü İşleme alanında çalışabilmek için aylarca bir işe girmeden bekledim, hedefim girişimcilik falan değildi aksine emekli olabileceğim gibi huzurlu, üretken bir iş ortamı arıyordum uzmanlaşmak istediğim alanda. İstediğim işi bulduktan sonra da Sincan Organize Sanayi’nde çalışma, morgda kod yazma vb demeden deli gibi çalıştım. Bir yandan kendimi geliştirdim bir yandan da teorinin pratiğe döküldüğü alanda elimden geleni yaptım, çalıştığım şirkete paralar ve yeni iş alanları kazandırdım. Bunun ötesinde de başka bir görüş kazandım. Bir ürün ne için yapılır, kime yapılır ve hangi sorunu çözer. Bunları deneyimle kazanma ihtimaliniz çok daha yüksek.
“Execution” Teoride canavarsın, MATLAB veya benzeri araçlar ile harikalar yaratıyorsun. So what? İş bununla kalsaydı dünyanın bütün teknoloji şirketleri o konuda uzman profesörlerin elinde olurdu. Kimin yarasına merhem olacaksan, o merhemi üretip sürebilmen lazım (B2C) veya merhem üreticilerine onların uygulayabilecekleri halde vermen lazım (B2B). Bir işi sonlandırma ve hedef alıcılarına ulaştırma mantığın olmadığı sürece sen anlaşılamamış, değeri bilinmeyen sürüdekilerden birisi olursun. Hayatım “devrimsel!” buluş ve çözümleri olan mühendislerin mükemmel teorilerini dinlemekten sıkılarak geçiyor bazen. Yapsana lan o zaman! Yok değeri bilinmiyormuş da, yok yurtdışında olsa devasa destek alırmış da vb. Oturup ayna karşısında ağlamak yerine işi sonlandıracaksın, ortaya çıkarttığın çözüm pazarda alıcı bulamıyorsa ya pazarını değiştireceksin ya da iş modelini. Yıllardır eğitimini aldığın alanda bulduğun boşlukta çözüm üretemiyorsan konuşacağına git bir yerlerde memurluk yap milletin önünü aç. Bu konu başka bir gavur özdeyişi ile kapansın “Actions speak louder than words!”
“A bird in a hand, worth two in a bush”. Teknoloji alanında bir çözüm üretmek üzeresin ama daha ürünleşmen tamamlanmadı. İşte burası dananın kuyruğunun koptuğu yer. Öyle boktan bir ülkedesin ki, senin çözümün bazı yerlerin işini çözüyor ama “azıcık!” ülke için lokalleşmesi lazım. Müşteri bunu yapan ürün yerine seninkini seçebilir ama sen odağını sadece Türkiye’de tahminen de sadece o müşteriye satabileceğin bir ara ürüne odaklamak zorunda kalabilirsin. Gerçek dünyada bu ara ürüne proje denir, senin için o anda şirketi ayakta bırakmak anlamına gelse de aslında karlılığı yüksek değilse kambura dönüşebilecek bir iştir. Yıllar geçip satın aldığın evin taksitlerine kasarken bir bakmışsın “Lan ben uzayda çalışabilecek bir gyro sistemi kasarken neden bu müşterinin kızının hacklenen Facebook hesabıyla uğraşıyorum:” sorusuyla başbaşasın. Bu ülke senin gibi hacker kovalayan mühendis bozması dolu, yatırımcılar da bunun için varlar. Yani o gyro sistemini ürünleştirmen için oradalar. Sen odağını kaybedip onun bunun peşinde ucuz projeler kovalarken seninle aynı makaleyi senden iki sene sonra okuyan İsveç’li elemanın şirketi senin çocuklarının ileride “Buralar zamanında babamınmış, kumarda kaptırmış” diyen baban gibi cümleler kurmasına fayda sağlayan ezikliği taşımasına faydası olur. Teknoloji üretimi konusunda her zaman net olman gereken bir konu var o da ülkenin fakir olduğu ve ülke pazarının senin Ar-Ge ve destek masraflarını karşılayacak karlılık üretemeyeceği. Ülke pazarının bu sahte durumunu algılayan (öldürmese de süründüren) Tübitak desteklerinin kullanılması da çok önemli. Aksi takdirde şirketi hayatta tutabilmek adına web sayfası tasarlamaktan (bunu yaptık) ucuz devlet ihalelerini alan büyük! IT firmalarının altyüklenicisi (kölesi) olmaya kadar uzun bir yol seni bekliyor.
“İş modeline aşık olma” Devlet parasıyla “girişimci”leştirilmeye çalışan arkadaşlarda en çok gördüğüm özellik fikirlerine aşık olmaları. Bu bana çok garip geliyor. Yav arkadaşım 1-2 yıllık tecrüben var-yok. “Destek var dediler geldik” modunda bir fikrini dökümanlaştırmışsın ve bunu da hakem komitesinden geçirebilmek adına iyice üstüne abanmışsın. Ben senin karşında ikna edilmesi gereken hakem değilim teknik detayları anlat ha anlat bunaltıyorsun karşındakini. Karşındaki insanlara fikrini çok hızlı ve basitçe aktarabilmen lazım yoksa gidip ayna başında defalarca kendine anlatman lazım. Bazen fikrin çok güzeldir yıllardır hayal etmişsindir ama yanlış zamanda ve yanlış yerdesindir. Oturup rakı masasında salya sümük “benim değerim anlaşılmıyor arkadaş” naraları atacağına ne yapabileceğine odaklan. Biz InfoDif için “dünyanın en iyi Medikal Görüntü İşleme şirketlerinden biri olma” hedefiyle yola çıktık. Baktık ki Türkiye bunun için hazır değil ve markete sunabileceğimiz değerler bize sağlam karlılık getirmeyecek, bilgi birikimimizi yaptığımız Ar-Ge’nin karşılık bulduğu Askeri ve Sivil Güvenlik konularına kaydırdık. Size duyulan inanç da, yapılan yatırım da, aldığınız teşvikler de öncelikle size ve kişiliğinize yapılır, iş fikriniz sonra gelir. Yaptığınız iş nakit akışı yaratmadığı veya bu potansiyeli yansıtmadığı sürece iş fikriniz değer taşımaz.
“Paraya dokun” Para kazanma deneyiminin olması çok önemlidir. Bana kalsa bütün mühendislik, fen bilimleri vb alanlarında stajların bir bölümünün turizm sektöründe veya uygun bir hizmet sektöründe yapılmasını zorunlu kılarım, bu stajlarda da kaliteli hizmet verildiğinde daha fazla kazanıldığının algılanmasını sağlamaya çalışırım. Para kazanmak için farklı yollardan geçmiş teknik insanların her zaman daha başarılı olacaklarına inanıyorum. Farklı bir disiplinden gelen deneyim ve kazanç modelleri birikimi girişimciyi esnek kılacaktır. Özellikle B2B alanında erken yatırım alamamışsa insan ilişkileri, para yönetimi gibi konularda deneyimi olmayan arkadaşlarımızın çok zorlanacaklarını düşünüyorum. Bu tarz girişimcilerin fazlalığından dolayıdır ki ülkemiz “siz çılgın bilim adamları yapsınlar, biz satalım” modunda çakal pazarlama gurusu doludur. Bunların çoğu başarısız çarpışmalar olacaktır, uğraştığın konudan para kazanabilmeli, bu parayı yönetebilmeli veya bu konuda umudunu sürdürebilmelisin. Senin ürünlerini pazarlayacağını iddia edenlerin her birinin sende olmayan değerleri olmadığı sürece (dikey pazar hakimiyeti, iş geliştirme, yüksek hacimlerde satış imkanı vb) yani ciddiye alınacak tipler değilse vaktini onlara boşa harcama. Bizi en sarsan zamanlar Ar-Ge zevk-i sefasına dalıp nakit akışını unuttuğumuz anlar sonrasıydı ama neyse ki hatalarımızdan öğrenip hızlıca yeşillere odaklanıp tekrar ayağa kalkmayı başardık.
“Takımı yönetebil” İnternet girişimi dedikleri alanlarda yönetim kolaydır. Bir çok disiplin bir arada olduğu ve sosyal bir ortam oluştuğu için çatışmalar kişilikler üzerinden değil de hedefler üzerinden olabilir. Oysa teknolojik bir sistem geliştirmeye çalışan bir girişim büyüdükçe takımın içerisindekilerin ego çarpışmaları tavan yapabilir. Teknik ve sağlam eleman bulmak, çalıştırmak, ondan sonuç elde edebilmek çok zorlu bir süreçtir. Teknik anlamda dünyaları bilen, kendi fikirleri olgunlaşmış adamları başlarına komutan dikerek yönlendiremezsin. Onları yönetecek kişi teknik anlamda altta kalmamalı ve üstüne başka meziyetler de taşımalıdır yoksa senin şirketinin taşıması gereken “startup” kültürü yerine memur modu düğmesine basan çalışanların olur. Ben yöneticilik deneyimi sağlam olan birinin 20-25 civarında bir teknik takıma hakimiyet kurabileceğine, bunun üzeri rakamlara çıkıldığında ise hücre evi modeline geçilmesi gerekliliğine inanıyorum. Şirketiniz büyüdüğünde olacakları hayal ederken size tavsiyem bineceğiniz mersoyu değil büyüyen yapıyı nasıl organize edeceğinizi planlamanız yoksa güdük kalırsınız. “MBA is for dumbs” mottosunu yazarken aklımdaki olay şirket kurucularının teknik anlamda hayvani kabiliyetli olmaları gerekliliğiydi. Yoksa şirketin kalbi olan para yönetimi, iş geliştirme gibi kavramlar teknik adamların ellerinde heba edilemeyecek kadar değerli konulardır. Takım oluştururken ve organizasyon kurgularken satmayacağınız teknolojinin bir halta yaramayacağını ve buna göre organize olmanız gerektiğini de unutmayın.
Yukarıdakilerin yanına eklemek istediğim 2 katı fazla madde var aslında. Ama bu durumda hem gereğinden uzun bir yazı çıkacak hem de bireysel deneyimlerini tüm ekosisteme yaymaya çalışan bir artiste döneceğim. Teknoloji üretmek gerçekten çok zor bir şey, çocukluğumda yazları turizm alanında çalışırken ondan sonra da üniversite öğrenciliğimde kantinde çalışmaktan, part-time yazılım şirketinde çalışma maceralarıma kadar içimde hep bir konu filizlenmişti. “Son kullanıcıdan / hizmet sektöründen uzak dur, ne işin var Allah’ın şımarık, cahil kullarıyla?” Son kullanıcıya ne kadar uzakta, dip bir teknoloji ile uğraşırsan o kadar rahat edersin düsturundan yola çıkıp, hayatta kalabilmek adına büyük badireler atlattık. Bütün bu süreçte başta satmayı planladığımız altyapının sonradan ne kadar büyük bir silah olduğunu fark edip biz de onunla ürünler geliştirmeye başladık. Yola çıkalı 7 seneyi geçmiş, daha öncesindeki 2 sene boyunca da şirketi açabilecek sermayeyi toplamak için freelance çalıştığımızı da düşünürsek (bizim zamanımızda girişim sermayesi, desteği yoktu) neredeyse 10 senelik bir koşudan bahsediyoruz, her şeyin ötesinde yola uluslararası teknoloji üretecek bir firma olma amacıyla çıkıp hala bu rotadan sapmadık ve artık dünyada bilinirliği olan ürün performansı müşterilerin tabiriyle formula motoru gibi olan sistemler çıkarıyoruz. Ürünleşme ilerledikçe satışa ve iş geliştirmeye başlıyoruz, kısaca kendimize göre bir oyun düzeni oturttuk ve oynuyoruz. Kimseye ne yapacağını öğretmek, eleştirmek haddimize değil ama Burak’ın desteğiyle girdiğimiz sistemdeki heyecana dahil olup elimizden gelen desteği mütevazice vermeyi de bir borç sayıyoruz. O yüzden bizim gibi mükemmel ve üstün insanların fikirlerini de dinleseniz sizin için fena olmaz :)