Etohum Toplantısı Konuğu Futuristler Derneği Başkanı Ufuk Tarhan
Yer: İstanbul
Tarih: 02/12/2010
Konuşmacılar: Ufuk Tarhan
Şirket: Futuristler Derneği
Konu:
Ufuk Tarhan (Hakkında, Facebook, Twitter, Linkedin)
Bu Toplantı 2 Aralık 2011 Tarihinde Bersay İletişim Enstitüsünde yapılmıştır.
Bu video Kaan Çalışkan tarafından metne çevrilmiştir.
Ufuk Tarhan: Bugün için çok teşekkür ederim Burak’a, etohum’un, çok çok öneli bir misyonu üstlenen, hakikaten vatana millete hayırlı bir iş olduğunu düşünüyorum. Başına “e” konmadan hiçbir şeyin olmayacağı bir dünyaya hali hazırda adım atmış vaziyetteyiz yani bundan sonra etohum e-girişimci, e-eğitmen, e-öğreten, e-çalışan, e-alan, e-satan, yani içine girdiğimiz dijital dünyada her şeyin dijitalize edileceği her şeyin kodlanacağı bir dünyada ve özelliklede girişimciliğin yükselen trend olmak zorunda olduğu bir yerde hem girişimcilik hem bunun başına “e” koyarak bu işleri yapmaya kalkışmak her şeyden önce vatanperver bir aksiyon, bir girişim olarak görüyorum ve çok tebrik ediyorum, bir vatandaş olarak, bir anne, bir çalışan olarak da çok takdir ediyorum. Çünkü birilerinin de bu işleri yapması lazımdı, Burak’ın kaç senedir ne kadar zorlandığını tahmin ediyorum ama bu kalabalıkları iki haftada bir, bir araya getirebilecek düzeye gelmiş. Onun için böyle bir platformda olmak gerçekten çok onur verici, tekrar tekrar teşekkür ediyorum bu fırsat için.
Şimdi 1 saat gibi bir süremiz var değil mi? 1 saatin bitmesine 15 dakika kala bana haber verirseniz ancak toplarım, işaret edersiniz böyle bayraklar falan (gülüşmeler) çünkü bir kadına bir mikrofon ver bir de sahne ver ondan sonra toparlayabilirseniz toparlayın demeyeceğim çünkü epeyce konuşma yapıyorum artık araba kullanır gibi ayarlamayı öğrendim o konuşma sürelerini ve içeriğini. Beni takdim ederken Burak da söyledi bende söyleyeyim. Ufuk Tarhan, Fütüristler Derneği başkanı ve M-GEN gelecek planlama merkezi’nin kurucusu. Bunlar benim keyword’lerim, benim bundan sonraki iş hayatımda bulunmamı sağlayan keywordleri içeriyor o keywordleri sizinle birlikte çözersek ne iş yaptığımı ve bundan sonra sizler için ne yarar üretmeye çalıştığımı da belki daha iyi anlatabileceğim.

ODTÜ ekonomi mezunuyum, sizden epey büyüğüm bir kere ama yaşımı söylemeyeceğim genelde söylerim ama bugünde onu söylemeyesim tuttu (Gülüşmeler). ODTÜ ekonomi mezunuyum ama mezun olduktan sonra pek ekonomiyle alakalı, ekonomist gibi bir iş yapmadım hasbelkader bilgisayar sektöründe çalışmaya başladım yani ilk işlerimden biri oydu ondan sonrada 20 küsür sene bu sektörde çalıştım, 2002’de bilişim sektörünün en başarılı iş kadını ödülünü aldım mezun oldum ondan sonra birkaç sektörde stratejik yönetim kurulu üyeliği ya da genel müdürlük yani yeni işlerin, yeni projelerin oluşmasıyla ilgili görev yaptım. Özetleyecek olursak hayatımın büyük bir kısmı azılı bir kurumsal alanda çalışan kadın rolündeydim, hakikaten çok sıkı çalıştım, kendimden vazgeçtiğim zamanlar oldu ondan sonra 2005-2006’da da kendi şirketimi, M-GEN’i kurdum 2009’dan itibaren de Türkiye Fütüristler Derneği Başkanıyım, hayatım gelecekte teknolojiyle ilgili teknolojiyi devamlı işinin ve hayatının odağına koyduğum yüksek tempoda geçti.
Bütün bunlar içinde biriktirdiğim şeyler, gelecekle ilgili ciddi bir odaklanma oldu ve geleceğin gerçekten bizim bugünlere kadar anladığımız bir şey olmadığını fark ettim, teknolojinin önemini zaten algılıyordum bundan sonra daha da önemli olacağını algıladım. Bütün bunları yaparken de bu planlama denen şeyin ne kadar hayati olduğunu fark ettim ve bütün çalışma hayatım boyunca da gördüm ki insanlar, çok pırıl pırıl insanlar; bir türlü bir yere sığamıyorlar, bir huzur kazanılamıyor bir verim, bir uyum sağlanamıyor, çoğunlukla insanlar mutsuz, başarısız oluyor. Niye? Çünkü niçin, nerede olduklarını tam tariflemeden oraya tesadüfen katılarak ya da katlanarak düşmüş oluyorlar. Okul öyle seçiliyor, eğitim öyle gelişiyor iş yeri öyle seçiliyor yani istekle ve tercihle planlanarak hayatlar yaşanmadığı için genellikle karşılıklı kişisel ve kurumsal alanda başarısızlıklarımız çok. Bu böyle olmamalı.
Hayat denen şey esasında en başta planlanması gereken şey. Yönettiğim şirketler arasında 1 milyon dolarlık da var kat trilyonlukta var, son yönettiğim 2 şirket ilk 500 içinde kat trilyon seviyesinde cirolar yapan büyük ölçekli firmalar.
Esasında işin prensibi, başarının prensibi, kazanmanın prensibi değişmiyor, sıfırlar değişiyor ama bir sıfırlık iş için de senin yapman gereken şeyler, başarının formülü aşağı yukarı belli, bilmem kaç tane sıfırla da bu böyle. Peki, o zaman mesele ne? Mesele özünü çözmekte, mesele önce bir kişiden başlamakta, yani ne yapacağını buldurmaktan başlamakta onun için de ben kişisel gelecek planlaması ile ilgili bir metodoloji aradım ve sonunda uzun ve keyifli bir hikayenin ardından buldum. TheFuturist dergisinden buldum o metodolojiyi ve hayret dolu insanların hayret dolu bakışları içinde gelecek planlama merkezi olarak kurdum ve şimdide Allah’a şükür gayet iyi gidiyor işlerimiz. İşlerimiz derken hemen o parantezi de açıyım ben nereden para kazanıyorum sonuçta soyut bir şey gelecek planlama merkezi, kartvizitimde de aynen şöyle yazıyor “Best Future Designer” yani davul tozu minare gölgesi gibi bir şey (Gülüşmeler).
Bir seminer konuşmacısı olarak hizmet veriyorum ve para kazanıyorum. Şirketlere geleceğe dair strateji oluşturma ya da oluşmuş stratejisini gerçekleştirme konusunda avatarlık yaparak, uygulamalı danışmanlık yaparak; yani onların arasına belirli bir müddet karışıp onlarla birlikte o stratejileri gerçekleştirinceye kadar çalışarak para kazanıyorum. Bunlar daha büyük çapta bütçeleri olan ve daha uzun soluklu işler. Biz kendi icadımız olan tablet seminerleri satarak da para kazanıyoruz onun dışında da küçük büyük her türlü rapor, danışmanlık gibi işler de yapıyoruz. Çok küçük bir ekibimiz var, maksimum 10 kişiye çıkıyor. Genellikle kontratlı, bazen büyüyen bazen küçülen ama hep projenin, işin gereğine göre paydaşlıklarla götürdüğümüz, son derece atik, tetik, esnek personel yapımız ya da organizasyonel yapımız var. Bunlarla gelecek planlaması ve geleceğe dair stratejiler geliştirmek üzere şirketlerle çok az sayıdada executive bir de executive coaching yapıyoruz.
Artık insanların aklı evvel olanlarının bazıları ben şurada genel müdürüm ya da şurada genel müdür yardımcısyımı ya da şurada şöyle bir iş kurmak istiyorum deyip kendini kadere ya da akışa teslim etmeyip gelip ciddi ciddi hayatlarını bir stratejik plan çerçevesinde kurguluyorlar ve orada özellikle ben çok az sayıda ve çok üst düzeyde coaching hizmetleri de veriyorum.

Şimdi, buralara gelene kadar nereden çıktık. Demiştim ya başarının formülü değişmiyor, bir sıfır da olsa sekiz sıfır da olsa mesele bir ya, o zaman bunlar neyle başarılıyor? Planlayarak! O planların ve o düzeneğin daha başarılı olması için ne gerekli? İnsanların bir kere kendini yönetmesi, kendini yönetemeyen kendi hayatını planlayamayan insanın herhangi bir şeyi de pek planlaması ve akışkan yürütmesi, başarılı yürütmesi mümkün değil. Hayat da önemli bir proje, hatta en önemli proje, süresi belli şimdi 100-120’leri falan telaffuz etmeye başladık, süre belli, aşağı yukarı oluşturabilecek kaynaklar, paylaşılabilecek kaynaklar, ne zaman biyolojik, fizyolojik, psikolojik olarak ne zaman ne olacağına dair bilgilerde var. O zaman niye bu hayat planlanır gibi bir şey olarak düşünülmüyor? En önemli şey insanın kendi hayatını projelendirebilmesidir, bu yetkinliktir dolayısıyla ben de insanlara bunu öğretmeliyim diye başlayıp bu stratejik planlama, fütüristlik planlama işine iyice bir daldık.
Şimdi planlama kısmını iyi, kötü değil, çok iyi düzeyde. Burada, etohum etkinliklerinde de konuştuğunuzu ya da her yerde artık buna dair bilgilere eriştiğinizi düşünüyorum. Belki tam anlaşılmayan bu fütürizm meselesi var. Şimdi fütürizme de bir kelimeyle “olumlu gelecek tasarımı” dedik ve geleceğin tahmin değil tarif edileceğine vurgu yapan ve gelecekle ilgili, -ki gelecekle ilgili olmayan hiçbir ilişkimiz yok. Gelecekle olan ilişkiyi de bu platform üzerinde düzenleyen bir bakış açısı, yaklaşım, platform ve bunu benimsemiş insanlar grubu diyelim. Fütürist olmak için, Bilgi üniversitesinde Türkiye’nin ilk fütürizm okulunu açtık, bir sertifika programı şeklinde götürüyoruz bir okulu var ama aslında fütürist olmak için herhangi bir özel şey gerekmiyor. Sadece iyi ve akıllı insan olmak lazım, bu kadar yalın. İyi ve akıllı olan her insan fütürist olabilir ve bunun üstüne de uzgörülü, stratejik, sürdürülebilir planlama yapma becerisini ve durumunu eklemelidir. Şimdi burada bir tarif daha var üzerinde bizim çok çalıştığımız ve durduğumuz.
Uzgörü diyoruz ki artık forecast değil içine girdiğimiz dijital, siber ekonomide, siber dünyada tahmin değil tarif önemli ve bunun içinde forecast’ten foresight’a geçiyoruz diyoruz. Forecast tahminde oluşmuş bir şeyi görmeye çalışmak, tahmin etmek var yani bir edilgenlik var. Foresight ise daha etkin ve daha tarife dönük bir şey ve biraz daha yorumluyoruz biz bunu ve uzgörü diye tercüme ediyorum. Uzgörünün altında da 3 tane “u” vardır diyoruz. Bir tanesi “uzak” yani en az 10 sene ötesini senaryolaştırabilir, olabileceklere dair simülasyonlar yapabiliriz. Artık bilim, teknoloji, aklımız, yetkinliklerimiz ve paylaşımlarımız buna izin veriyor, en az 10 sene sonrasını konuşabiliriz. Uzak, uzmanca yapabiliriz bunu yani bilgi temelli, atmasyon, tahmin, kestirim falanla değil bayağı scientific bilim kullanarak yapabiliriz dolayısıyla uzmanca yapabiliriz, yapmalıyız bir de uzlaşarak yapmalıyız. O uzlaşmada sadece insanlar arası uzlaşma değil, disiplinler arası uzlaşma, bir de zamansal uzlaşma yani multidisipliner düşünmeliyiz, ben Sosyalden anlıyorum Fen’e bakamıyorum ya da o teknolojik insanların işi onlar yapsın biz alır sonra devrederiz gibi bir dünyada yaşamıyoruz artık. Yani her şeyin içinde bir matematik, matematiğin içinde bir sanat, sosyoloji, psikoloji her şey var. Bu multidisipliner bakış açısıyla kurgulanmayan her iş de patlıyor. Şu anda dünyayı patlattığımız veya patlamak üzere olduğumuz gibi. Dolayısıyla uzlaşmanın içinde bir multidisipliner uzlaşma var, tabi ki doğal olarak insanlar arası uzlaşma itişerek, tepişerek ve savaşarak, kavga ederek de yapamayacağımızı görüyoruz.
Şimdi genellikle fütüristler, fütürizm dendiğinde insanların aklında uçan arabalar, uzay, böyle ayağı yere basmayan hayalperest teknolojik insanlar gibi şeyler yakın zamana kadar çağrışıyordu, belki hala bir miktar öyle, biz bununla ilgili diyoruz ki: Fütürizm pek öyle değil biz ayaklarımız havada uçuşmuyoruz, zamansal uzlaşmayı da çok önemsiyoruz. Şimdi hangimiz farkında değiliz ki artık bu petrol denen şey bizim tek enerji kaynağımız olamaz. Halbuki 3-5 sene önce yani ben bile dehşete kapılıyordum. Ya 30 senelik petrol rezervi kalmış dünyada bir gün bitecek öleceğiz biz hepimiz, şalterler kapanacak ya donacağız ya kaos olacak gibi bir algı vardı, ancak internetin, bilgi paylaşımının, erişiminin gelişmesiyle, şeffaflaşmayla gördük ki ne münasebet ya hiç öyle enerji kısıtlı falan değilmiş yani havada enerjiymiş, rüzgarmış, su da, güneş… Dünyanın aslında hiç öyle kısıtlı kaynağı falan yokmuş bayağıda sınırsız birkaç tane daha evren geçindirebilecek, barındırabilecek, sürdürebilecek kaynağımız varmış.
Şimdi bizim bu meselelere yaklaşımımızda bir problem vardı şu anlarda, şu yıllarda bu yüzyılın insanı bunu ilk defa çok net bir şekilde aşmaya ve görmeye başladı dolayısıyla şimdi biliyoruz ki bu petrol denen şeyle olmayacak artık, olmamalı. Çevreyi, kendimizi ve her şeyi tüketiyoruz. Yenilenebilir enerjiler kullanabiliriz örneğin güneş enerjisinden yararlanabiliriz, bio-enerji vesaire. Muhtelif her şeye aklımız artık eriyor ki biz dünyayı tüketmeden iyi enerji kullanabiliriz. Mesela buna arabalardan başlayabiliriz mesela elektrikli arabalar yapabiliriz. Peki bunları iyi, kötü hepimiz biliyoruz artık bunu bilmeyen yok. Ama hemen yapabilir miyiz? Hayır, çünkü dünden getirdiğimiz bir sürü sistem var pat diye değiştiremeyeceğimiz, değiştirmenin daha kaotik sonuçlar üretebileceği birtakım yapılmışlıklar, edilmişlikler ve dünyanın, hepimizin sırtında bazı yükler var. Dolayısıyla diyoruz ki o uzlaşmanın zamansal olanında dünden getirdiklerimizi ve zamanla oluşanları alalım, bugünü bir geçelim geleceğe zamansal uzlaşıyla geçelim. Yani hayatımızı değiştirmek istiyoruz, tamam kardeşim bırak o zaman ne seviyorsan onu yap, yani geç girişimci ol bırak geç hemen kurumsal alandan daraldın mı? İşyerinden mutsuz musun? Hayatın sana basıyor mu? Tamam o zaman hayat bir kere yaşanıyor, bırak her şeyi arkanda koş git diye bir şey var mı yani. Bu realist olabilir mi herhangi birimiz için? Bir sürü yükümlülüklerimiz var, bir sürü yapmamız gereken şeyler var. O zaman diyoruz ki bugünü tespit edip bununla ilgili değişiklik alanlarını belirledikten sonra planları yapıp bugünü geleceğe doğru tasarlanmış ve hedefli bir şekilde yaşayalım yani uzlaşalım.

Daha iyi bir gelecek kişisel olarak, kurumsal olarak ya da toplumsal olarak ancak fütüristik bakış açısıyla sürdürülebilir, stratejik planlarla gerçekleştirilebilir. Bunun içinde neye ihtiyaç vardır? Bilgiye, paylaşmaya vesaire. Dolayısıyla şu anda aslında bu yüzyıl insanı belki de insanlık tarihinin en yüksek seviyede fırsatlara sahip ve dünyayla ilgili en önemli kararları oluşturacak jenerasyonu. Yani hepimiz bu yüzyıl, bu milenyum insanları olarak dünyanın ya sürdürülmesine, devamına geçmeye doğru götüreceğiz ya da dünyayı yok edip bitireceğiz. Çünkü o kadar muktedir aslında o kadar olanaklara ve kaynaklara sahip olduğumuzu fark ettiğimiz ilk çağdayız. Bunu yapmamızı sağlayan şey internet ve GSM ve bilgi paylaşımı oldu. Şu anda bizim neredeyse işte kafamızın wiki ile başlayan şeylere bağlı olarak wikwik öttüğü bir dönemdeyiz ve bu çok önemli bir şeye işaret ediyor aslında. Yani artık bizim için bilgi, erişebilmek, yapabilmek falan gibi kısıtlar yok dert ne? Ne yapacağımızı bulmak. Dert ne, problem ne? Ne yapmalıyız? Artık çoklukla ilgili meseleyi aştık çok yapabiliyoruz, çok alabiliyoruz, çok tüketebiliyoruz, çok görebiliyoruz çok çok çok… Nereye kadar? Bu çok bastı dünyaya, bu çokluklar bizi bireysel olarak dünyayı da kaynaklarlar itibariyle tüketme noktasına getirdi. Onun için şimdiki dünyanın hepimizin esas meselesi ne yapacağımızı bulmak.
Ne yapacağımızı bulmakla ilgilide çok ciddi tarifler üretmemiz lazım, işte fütürizm gelecekte olabilirliklerle ilgili bilgileri paylaşmak, ondan sonrada bununla ilgili hem bireysel hem toplumsal hem de evrensel planları, tasarımları yapabilmek. Şimdi biraz daha somut, niye böyle bir şeye ihtiyacımız var onun bir ufak egzersizini yapalım. Daha önce benimle vazo egzersizi yapmış olan var mı? Yapanlar katılmasın ya da sessiz kalsın. Şimdi, girişimciyiz ya bende vazo işine girişeceğim acayip bir pazar buldumve buradan ekip seçeceğim bir takım şeyler kurgulayacağız. Onun için lütfen hemen herkes vazo düşünsün, bir vazo düşünsün anlattıracağım beğendiklerimle iş kuracağız.Düşündünüz mü? Kim anlatmak istiyor? İki, üç kişiden tarif isteyeceğim.
İzleyici: Kalp şeklinde bir vazo herhalde çok hoş olur, satılması da daha kolay olur herhalde. Başka nelerini tarif etmemi istersiniz?
Ufuk Tarhan:Ne büyüklükte? Materyali ne? Hangi renk?
İzleyici:Bir çiçeğin içinde bulunacağı kadar büyüklükte, altıda biraz daha geniş olursa durma sorunu olmaz.Muhtemelen bizim işimizi görür.
Ufuk Tarhan: Renk?
İzleyici: Kırmızı herhalde en uygunudur.
Ufuk Tarhan: Tam karar ver, iş yapacağız ona göre.
İzleyici: Kırmızı, plastik taşıması kolay olacak kırılmayacak bir maddeden olacak. Ardından kalbin tam ortası açık çiçeklerimizi koyabileceğimiz şekilde. Altıda yerle düzgün durabilmesi için paralel bir şekilde bir desteğimiz var, sanırım bu kadar.
Ufuk Tarhan: Peki, çok teşekkür ediyoruz sağ olun. Şimdi başka bir tarif daha alalım.
İzleyici:Aklıma ışıklı bir vazo geldi benim, termos gibi. Arasına ampul koyuyorsun yanıyor, sürdürülebilirlikten bahsettiniz ya bitkileri kullanalım ama yeşertelim kökleriyle beraber. Köküyle beraber koyuyoruz, ışık yanınca kökte ışıldıyor dışarıdaki insan şeffaflık sağlıyor ama yukarıda da hala çiçek yaşıyor, yaşayan bir vazo olabilir mi diye düşündüm.30-40 cm yüksekliğinde.
Ufuk Tarhan: Işıklı, termos gibi…
İzleyici: Işıklı ama şeffaf, buzlu camda olabilir.
Ufuk Tarhan:Çiçek koyunca içi ışıldanıyor mu?
İzleyici: Çiçeği koyuyoruz kök içinde canlandığı zaman ışık yanıyor, o kök yeşerdikçe o ışık yanmaya devam ediyor.
Ufuk Tarhan: Bu hemen şuanda şimdi mi aklına geldi?
İzleyici: Evet
Ufuk Tarhan:Maşallah, çok teşekkür ediyorum. Bunlar gibi bir tarif hiç almadığı mı itiraf ediyorum. Bunu binlerce kişiye yapmışımdır bu egzersizi ne kalp geldi ne ışıklı vazo çıkmadı, bir tane daha son bir tarif alalım.Kim?
İzleyici: Tasarımı söylemem şart mı? Tasarım düşünemiyorum sadece malzeme olabilir.Pleksi’den olabilir kırılmaması için. Tasarımı yaparlar, yurtdışından plakalar ithal edilir burada modelle yapılır. Önemli olan vazonun kırılmaması farklılık aranıyorsa bir sürü renk vardır pleksi de Türkiye’de de olmayan. İthal edildikten sonra gerisi kolay.
Ufuk Tarhan: Tamam, Siz daha çok ticaret, ithalat, ihracat, malzeme tedariki…Tasarım pek açık değilsiniz. Tasarım olarak hiçbir şey yok mu kafanızda?
İzleyici: Tasarım olarak bir şey sunamam ona, çeşit çeşit olabilir. Sevgililer günü olur, bayrama özelde olur.
Ufuk Tarhan: Hiç şekil gelmedi mi aklınıza?
İzleyici: Yok şekil olarak gelmedi, malzeme olarak geldi.
Ufuk Tarhan: Tamam, çok teşekkürler. Bir tane de arkada var.
İzleyici: Benim vazomun hiçbir şekli yok, siz nasıl istiyorsunuz o şekle giriyor. Malzemesi elastik, mesela bugün kalp olsun istiyorsak kalp şeklini veriyoruz yani içinizdeki sanatçı ruhu da birazcık yansıtıyor. Bugün kelebek olsun isterseniz, kelebek şekline de sokabiliyorsunuz böyle mum gibi. Rengi de yine içinde elektriğe bağladığınız veya işte güneşten aldığı enerjiyle çalışan bir sistemle bugün mavi bir masa örtüsü sereceğim için üzerinde de pembe tabaklar kullanacağım buda pembeli, mavili bir şey olsun diye kodlayabildiğim bir vazo. Dolayısıyla boyu da istediğinize göre ayarlanabiliyor, çiçeğiniz yarım metrelik bir gülse yarım metrede olabiliyor kalbi o büyüklükte yapıyorsunuz çünkü. 15-20 cm’lik bir sümbülse de ona göre daha sıkı şekilde yapıp ayarlayabiliyorsunuz.
Ufuk Tarhan: Çok güzelmiş, çok teşekkür ediyorum fevkalade yaratıcı. Sizde bir şey söyleyeceksiniz herhalde buyurun.
İzleyici: Canlı çiçek için suyunun bittiğini haber veren küçük bir LED olabilir. Yani suyu azaldığı zaman.
Ufuk Tarhan: Canlı bir çiçek için suyun bittiğini haber veren LED’li bir vazoda buradan geldi, çok teşekkür ediyorum. Şimdi herkese sorsam bu vazolara yakın vazo düşünen olmuş muydu aranızda? Ya da aynısı deyim. Hangisini?
İzleyici: Nemölçerli vazo.
Ufuk Tarhan: Yani ölçüm açısından ama şimdi şekilleri tarif etsem aynı olma ihtimali… Bu anlatılanlarla aynı veya çok çok yakın düşünen oldu mu hiç? Yok, peki ben vazo düşünün dediğimde “V” “A” “Z” “O” diye düşünen oldu mu? Olmadı mı? Herkes bir resim mi düşündü? Niçin? Çünkü insanın zihni resimlerle düşünüyor, resmediyor. Oysa benim vazom şuydu, şöyle birşeyi seramikten vazo yapacaktım. O zaman anlaşamayacağız arkadaşlar… Birlikte girişemeyeceğiz. Ben bunun için Pazar bulmuştum şimdi böyle kalp var, oradan ölçerli biraz belki orası olabilir o gayet açık bir alan bıraktı benim vazom herşey oluyor diye. Biraz böyle trickli bir cevaptı ama normalde buna hiçbirisi benzemiyor ve eğer biz birlikte bir takım olacak olsaydık ne olacağız şimdi? Yani koşturacaktınız kırmızı vazo için mesela, tedarike girişecek, tasarımı, ona buna. Öbür arkadaşlarımız ölçerli, baya teknolojik araştırmalar yapacaklardı hâlbuki ben böyle basit, seramikten bunu isteyecektim.O zaman ne olacaktık biz ekip olarak? Ne gibi sonuçlar bekleyecektik? Siz bana şimdi bunun için bile sinirlendiniz. Ama ben derim ki; sorsaydınız, yani kazanmak istiyorsanız siz de bana sorsaydınız nasıl bir vazo pazarı buldunuz diye. Nasıl bir şekilde? Neyle yapacaksınız? Ne edeceksiniz? Siz sormadınız bende anlatmadım o zaman ne olmuş oluyoruz papaz oluyoruz. Hayattaki aslında bütün problemler de bu vazo tarifleri konusunda tam ve tartışmasız uzlaşı içinde olmayan insanların salt vazo yapalım hadi diye bir heyecanla yola koyulmasından doğuyor. Yani geleceğe doğru ilerlerken niye ille de tasarım tasarım niye ille de planlama planlama… Şu olabilirdi, hepimiz bu vazoyu ben size gösterirdim hatta 3 boyutlu bilmem ne diye. Sizde incik cıncık sorardınız, sonra derdiniz ki yok ya ona da şöyle bir şey koyalım hani nano teknoloji genetik gelişiyor onun içine şunu da koyalım bunu da koyalım. Planı revize edebilirdik. Yani plan demek mutlak bu yapılacak demek değil, çok belirleyici bir yol bir durum ama giderken, ilerlerken revize edilip daha iyi için geliştirilebilir bir şey ama plansız olmanın, ilerlemenin imkânı var mı? Yok, yani bir kere bir vazo girişimi yapacağız diye bir vizyonumuz olmayınca plan yapamıyoruz. Plan yapıyoruz, ne yapacağımızın vizyonu yok onu ilerletemiyoruz onun için bu plan ve vizyon ve bunlarla ilgili netlik çok ama çok önemli, dolayısıyla geleceğe dair girişeceğiniz işler, girişimler, girişimin içindeki adımlarda, duraklarda, ekiplerle, paydaşlarla -ki artık bu paydaşlarda biliyorsunuz iç, dış o müşteri ben satıcı gibi ayrımlar da kalmadı.

Gelecekteki en önemli şey; birçok kavramın, bugün bu budur şu şudur diye algıladığımız birçok durumun artık tamamen değişmiş olması, aslında değişmiş değil de farklı algılanıyor farklı çalışıyor olması. Şimdi mesela en önemli şey müşteri-satıcı ayrımı kalktı… Nedir? Herkes bütün üretim işlemine, taleplere, isteklere, ürünlere müşteriler karışıyorlar karışmak istiyorlar her aşamada dahil olmak istiyorlar. Niye? Çünkü o şirketlere o işleri yapabilmesi için kar marjını biz emanet ediyoruz, veriyoruz. Diyoruz ki, ey şirket ben sana bu karı ettiriyorum bana sürekli daha iyi ürün ve hizmet üretmen için hatta salt bunun özelinde iyi olman yetmiyor birde topluma da faydan olması lazım. Dolayısıyla ben seni gözlüyorum, ben de senin paydaşınım ben de onun için karışıyorum sana. Dolayısıyla artık müşteri üretici-tüketici değil türetici diye bir kavram prosumer diye bir kavram ve durumdan bahsediyoruz. Onun için gelecekle ilgili bu tariflerin neyin üzerinde çalıştığımızın farkındalığına sahip olmak çok ama çok hayati. Dolayısıyla bu tarif meselesi yani geleceğe ilerlerken – ki hepimiz geleceğe ilerliyoruz- bugünü yaşayalım, yarını boş verelim falan diye bir şey yok.
Bugün dediğimiz şey bugün, biraz önce tarihe karışmış oluyor dolayısıyla her hâlükârda hepimizin gelecekle ilgili bir meselesi var, olmak zorunda entropi yasasını biliyorsunuz yani entropi var bir kere tepemizde, hiçbir şey yerinde duramıyor. Her dakika başka bir düzensizlikte kendimizi gerçekleştiriyoruz dolayısıyla onu artık bilinçli ve kurgulu bir şekilde ama revize edilebilir bir bilinç ve kurguyla yaşanmak zorundayız.Şimdi gelecekle ilgili yaklaşımımızda ve tariflerimizde netleşiyorsak artık girişimle ilgilide konuşabiliriz.
Girişeceğimiz hatta giriştiğimiz yeni dünyada bir fütürist olarak sizlere böyle ipuçları vermek istiyorum. Bir kere başta en girerken söyledik, her şeyin başında iyi olacak yani bir tarım, sanayi, bilgisayar, bilim toplumu halini –ki onda GSM ve internet her şeyi dönüştürmüştü, buraya getirip bırakmıştı. Şimdi buradan sonra devam ettiğimiz genetik ve nano’nun tetikleyeceği, dönüştüreceği dördüncü evrenin içindeyiz. Yani biz hepimiz aslında evirilmekte olan 4. çağ diyebileceğimiz kadar belirgin özelliklerle dönüşen yeni bir evreye geçiyoruz, geçtik ve bunu bununla ilgili bilebildiğimiz kadarıyla en azından tarifleri iyi yapmalıyız. Bir tanesini söyledim artık sen satıcısın ben alıcıyım falan gibi bir ayrım yok. Artık her işimizi internet dünyasında, bulutta yapmak durumundayız. Ne iş yapıyorsak yapalım, hepimiz yani girişeceğiniz şeylerin büyük bir çoğunluğu fiziksel dükkânlar, fiziksel üretim bantları, fiziksel alanlarda olmaktan ziyade bulutta olacak. Bulutlarda bilişimin, dijitalize edilmiş dünyanın içinde yerler açacaksınız ve onları satacaksınız, onların içinde yaşayacaksınız, yaşayacağız. Mesela benim dükkânım şurası, her sabah açıyorum; benim dükkân burası, buraya giriyorum her sabah buradaki haberlerimi, satacağım şeyleri, paydaşlarıma, müşterilerime dair bilgileri paylaşmak istediklerimi raflarımı bir anlamda düzenliyorum. Sonra gidiyorum Facebook’taki dükkânıma koyuyorum sonra diyorum ki ben vitrine şöyle bir şey koydum bir bakın belki beğenirsiniz oradan çıkıyorum Twitter’daki bana ayrılmış yere koyuyorum, oradan çıkıyorum FriendFeed’e koyuyorum sonra oradan geçip gören kişiler beğendik, beğenmedik diyorlar soru soruyorlar filan yani bu işin esprisi ama aynen sistem böyle çalışıyor. Bundan sonra hepimizin işleri hepimizin yaptığı şeyler dijital ortamda sergilenecek, satılacak ve gösterilecek ve el değiştirecek.
Dolayısıyla yaptığımız her şeyin başına “e” koymayı, teknolojiyle entegre etmeyi becerebildik becerebildik, beceremedik yok sayılacağız. Niye? Çünkü artık var olmanın, değerli olmanın daha doğrusu ölçütü, ölçümü digitlerle yapılacak, o digitleri neylerle yakalıyoruz? Tıklarla, yani değerimizi neyle ölçüyorlar, artık tıklarla. Kaç kere senin dükkâna, siteye, blog’a ne yaptıysan ona giriliyor? Kaç kişi günde seni ziyaret ediyor? Siz şimdi konvansiyonel bir iş yaparak mağazalarınızın verimini değerini hem içinde sattığınız şeylerle hem giren, çıkan yani bir topluluk yönetimi yapılıyor. O topluluğun yönetilebilmesi, bir yerde toplanabilmesi için çalışan esas değer, birim ne? Tık! O tıkları neyle topluyoruz? Keywordlerle, yani beni internete girip nasıl bulacak insanlar? Mesela 5 bin tane Facebook’ta takipçi var öbür tarafta 2 bin tane öbür tarafta 1500 tane bir yerde 3 bin tane… Ben tek başıma hangi gazeteye ilan vermeye canım yeter, hangi işi bu şekilde tanıtmaya canım yeter? Ne yapıyorum? Buluttaki dükkânımda, platformlarda işlerimi kuruyorum sonrada onlara yararlı içerik üretmeye çalışarak bir topluluğa kendimi sevdirmeye, beğendirmeye yaptığım şeylerin benimsenmesine çalışıyorum. Bundan sonra keywordlerle kendini gösteren ve o gösterdiği durumla en geniş şekilde community sağlayabilen, toplayabilen iş yapacak. Bunu algılamak ve bunun farkında olmak son derece önemli yani o vazo meselesindeki handikaba düşmemek için gelecekteki iş tarifimizi yaparken artık oluşmuş birtakım durumların farkında olarak o gelecek tasarımınızı, iş tasarımınızı yapmanız fevkalade önemli.
Bir sosyal medya furyası var bir Facebook sayfası açalım Twitter sayfası açalım, bunlar geyik abi ya vakti olanlar uğraşıyorlar falan. Büyük yanılgı içinde olursunuz, sosyal medya bundan sonra her birimizin her türlü işini göreceğimiz dijital dünyanın kapı kolu. O kapı koluyla hangi tür bir dünyayı açacağımıza karar vermek için çok ciddi bir vazo fotoğrafımız olması lazım. Bir iş fotoğrafımız bir tasarımımız olması lazım. Aksi takdirde eskisi gibi yap, boz bekle onlar yapsın ben sonra yetişirim gibi bir zamanımız da yok çünkü bugün en önemli değişikliklerden biri hız kavramında. Artık hız %20, 30, 50 falan değil ya da 2 katı 3 katı falan değil üslü şekilde çalışıyor yani artık hız eksponansiyel hız demek, dolayısıyla hızlılık değil çabukluk daha doğrusu ilk ve erken olmak önemli ve bunu yaparken de dijital dünyada topluluk ekonomisi girişimcisi olacağını bir kurumda çalışılsa bile bir girişimci olacağını yani buluşçu yani farklı yani ilkçi yani önde koşan, önder olan bir konumda olacağının farkında olmak lazım.
Bir değişen kavram daha: Yönder. Bize hep ne dendi? Lider olmalıyız, öncü olmalıyız. Artık hem yönetmek, hem liderlik etmek yani sen yöneticisin ben liderim gibi kavramlar yok hem yöneteceğiz hem liderlik edeceğiz yani yönderlik edeceğiz. İster kendi işimizde isterse başkalarıyla yaptığımız işlerde hep bakın habire kavramları birleştirdiğimizi göreceksiniz. Aslında özetle çıktığımız yolda bana hep soruyorlar ne olacaksın? Ne yapacaksın? Siber dünyada şunu olacağım, webrator olacağım bunu yaparak da siber yöner haline geleceğim. Yani web ekonomisinde artık fabrikalar yok dijital ortamda webratorler olacağız ve siber yöner olacağız yani tıkları biriktireceğiz. Ne kadar çok tıklanıyorsunuz, ne kadar çok takip ediliyorsunuz şunu demek istiyorum gazeteler nereden para kazanıyor şu anda? Reklamdan, niye reklamdan para kazanıyorlar? Satışları çok diye. Reklamı verirken, seçerken kriterimiz ne oluyor? Tiraj, çok kişi onu alıyor diye, aslında demek ki gazeteler ne satıyor? Tık, topluluğunu satıyor yani onu ne kadar çok insanı takip ettiğini, takipçilerini satıyor. Prensipler değişmiyor yani yine esasında aynı şeyi yapacağız. Bu sefer sadece gazeteciler, medya mensupları ya da her birimizin tirajının yüksek olması lazım ki bizim yaptığımız şeyi alsınlar veya bizim üzerimizden o işi kullansınlar, tercih etsinler.

Facebook, geçen haftalarda burada bir açıklama yaptı, dediler ki biz artık geliştirmeyi o kadar çok yapmak istemiyoruz biz bir platform olmak istiyoruz. Ne demek o? Yani biz siber dünyada böyle bir Facebookland olacağız, sizlerde gelip onun üzerine dükkânlarınızı açacaksınız. Kiminiz yine ayakkabı satacaksınız kiminiz yine güzellik ürünü satacaksınız kiminiz yine danışmanlık vereceksiniz vesaire vesaire. Ondan sonra ne dediler artık gençler email kullanılmıyor biz bir şey yapacağız sosyal ağlardan da direk instantmessaging meselesine önem vereceğiz ve tek bir adresle çıkaracağız hepinizi burada. Şimdi bunlar arkadaşlar çok önemli işaretler, birtakım tohumları ekmeden önce bir ektiğiniz yer taş mı olmuş ya da hakikaten mümbit bir toprak mıdır buna çok iyi bakmak lazım. Bir elinizdeki tohuma çok iyi bakmak lazım bir de nereye attığınızı iyi algılamak lazım. Ondan sonra da diyelim ki onu doğru toprak, doğru tohum, onunla ilgili geliştirme, onunla ilgili bakım ve büyütme işlerini sürekli bir şekilde geliştirmek gerekiyor. Yani artık oyunun kuralları tamamen değişiyor bu çok önemli bir fırsat birçok insan için de çok büyük tehdit çünkü iSkills diye bir şeyi geliştirme artık hayati. Yani her ne alanda iş yapılacaksa yapılsın teknoloji algısı, kullanımı ve bunun sürekli yenilenmesi hiçbir dönemde bu kadar önemli ve hayati olmamıştı. Dolayısıyla da sürekli bir gelişim içerisinde iSkills özelliklede geliştirilerek fütüristik, sürdürülebilir, uzgörülü tasarımlarla ancak o başarı dediğimiz tarif her neyse onu yakalayabilmemiz mümkün.
Etohum girişimcilikle ilgili “e” girişimcilikle ilgili, internet girişimciliğiyle ilgili hakikaten çok önemli bir platform haline geldi, çok önemli bir hizmet veriyor. Bu tamam ama sizlerin de bu aldığınız hizmetleri veya bilgileri bu yeni dünyanın bu yeni geleceğin, yeni gelecek tarifinin içinde çok doğru bir modellemeyle kullanmalısınız. Model artık hayatımızın en önemli kelimelerinden en önemli durumlarından bir tanesi, hangi modelde iş yapacaksınız? Hangi becerilerinizi o modele göre geliştireceksiniz? Bunun için modelleme çok ama çok önemli. Yani bir şey satacağız -herkes becerisini satmak durumunda- alet, edevat, teknoloji herkes için mümkün, elde edilebilir… Farkı ne yaratacak? Onu, onunla ilgili ne yaptığımız neyi becerdiğimiz bileriler. Yani ben geleceğim şimdi size bir şey satacağım, yapacağım… Ne yapıyorsun? Ne işime yarayacak? Yarayacak mı? Hem de bunu en iyi almak istiyorsunuz, en ekonomik almak istiyorsunuz dolayısıyla artık kâğıt, sertifika, diploma şu, bu değil bütün bu dünyanın sınırsız olanaklarını kullanarak neyi, ne kadar becerdiğimiz önemli. O da işte tarif yapabilme ve modelleme yetkinliğimizle sınırlı. Sınır, hep böyle holistik konuşmalar; bütün güç sizde, kuvvet sizde falan ama hakikaten öyle bunu kullanabilmek veya kullanamamak daha iyi şeyler yapmak tamamen bizim kapasitemizde. Zannediyorum süremi tam milimetrik doldurmuş vaziyetteyim.
Burak Büyükdemir: Soru-cevap yapabiliriz.
Ufuk Tarhan: Soru-cevap yapabiliriz, Eğer onun için daha iyi bir gelecek gerçekleştirmek istiyorsanız fütüristik, uz görülü, stratejik planlar yapın demiş oluyorum özetle. Bunun içinde aklınızda kalması için bir vazo egzersizi yaptık onu da lütfen hep hatırlayın bakalım vazo tarifiniz net mi? Evet, soru cevaplara geçiyoruzbuyurunuz.
İzleyici:Her şeyin başına “e” harfini koyabildik ama siz anlatırken aklıma geldi. Restoran ve sinemanın başına “e”yi koyamadım hep o fiziksel bir ortam gerektiriyor galiba.Hayır, sosyalleşme anlamında bir restoranda veya bir sinemaya gitmek gerekiyor diğer bütün işlemleri internetten yapabiliyorsunuz.
Ufuk Tarhan: Evet evet, yani şunu söylemeyi unuttum; Her şeyi birbiriyle birleştiriyoruz ya bu gelecek 10-20 senede veya bundan sonra artık belki hep hybrid yaşayacağız yani o sosyalleşmenin içinde de müthiş bir teknoloji olacak mesela şeyi gördünüz mü? Vocaloid şarkıcıların konserlerini izlediniz mi hiç? Yani orada tamamen teknolojik bir sanatçı var ama o konserin gerçekleştiği yerde de insanlar ve sadece orkestra var. Yani hep hybrid yaşayacağız evet sinemaya gideceğiz belki 3 boyutlu hightech bir şey seyredeceğiz o teknolojinin arkasında bir sürü yeni iş modeli gelişmiş olacak ama biz insanlar oturuyor olacağız yani teknoloji bizim birbirimizle fiziksel olarak paylaşımımızı engelleyen bir şey değil. Bu tamamen bizim kurgulayacağımız modellere ve tercihlerimize bağlı diye düşünüyorum. Aynı şeyi mi konuştuk, ya da?
İzleyici: Evet, aşağı yukarı. Yani sonuçta sosyalleşeceğimiz aşikâr yani her insan sosyalleşmek istiyor ama “e” harfini dediğim gibi siz anlatırken restorana gitmek, Kafe’de oturmak, arkadaşlarla oturmak onu birtürlü elektronik ortama taşıyamadım.
Ufuk Tarhan: Mesela inamo ile ilgili örneğimi benim siteme girin inceleyin, ya da youtube’da da filmleri yıkılıyor. Londra’da soho’dainamo diye bir restoran var restoranın bütün masaları büyük devasa iPad ekranı veya iPhone ekranı gibi düşünün. Oturuyoruz herkesin önünde tabak şeklinde yuvarlaklar var yani bu hali hazırda sahiden çalışan bir restoran ve böyle bir teknolojiyle bir restoran. Oturuyoruz tıkladığımız zaman tak menü açılıyor menünün içinden bir şey seçtiğimiz zaman tabakta o neredeyse aynı birebir renkte ve size’da görünüyor yanında hemen içindekiler, fiyat vesairede çıkıyor beğeniyorsam tıklıyorum tak sipariş gidiyor. İçeceğimi seçiyorum, tatlımı seçiyorum falan order tamamlanınca içeri gidiyor o sırada masanın üstünde herkes aynı şeyi yapıyor muhabbet ediyoruz sosyalleşiyoruz ama böyle bir ortamda, işte sonra nereye gidelim? Sinema seçiyoruz, çünkü tamamen internete bağlı bir masadan konuşuyoruz ya da masanın rengini değiştiriyoruz oyun oynuyoruz vesaire böyle bir sosyalleşmede olabilir.
İzleyici: Çok teşekkür ederim.
Ufuk Tarhan: Çok teşekkür ederim, başka var mı? Soru ya da katkı?
İzleyici: Merhabalar, Ejder Çetiner. Arkadaşın sorusuyla bağlantılı olarak, bir şey söylemek istiyorum. Bu demin bahsettikleriniz bizim yaşadığımız sosyal hayatı şu anlamda değiştirecek bana göre; İnsanlar daha fazla yemeğe gidecek, daha fazla sinemaya gidecek ama daha öncesinde aile yakınlarımız ve yakın arkadaş çevresiyle giderken fark şu olacak sosyal ortamlarda tanıştığımız insanlarla biz bu paylaşımlara gireceğiz. 20 kişi birden sinemaya gidecek, 20 kişi birden yemeğe gidecek ve o 20 kişi bizim o dijital dünyada irtibatta olduğumuz insanlar olacak -ki Burak uçak yolculuğuyla bunun ilk sinyallerini vermeye başladı. Girişimciler uçuyor yani toplu halde yapılan turistik bir hareket, turizmde böyle gelişecek.
Ufuk Tarhan: Evet yani söylediğiniz çok doğru. Çok teşekkür ederim, çok hoş bir tarafını anlattınız. Şimdi birde şöyle bir gerçeğimiz var ben hep bunu söyleyince neredeyse taşlanacak gibi oluyorum. 2012’de büyük bir işsizlik dalgası olacak yine yani bildiğimiz manada belirli sabit ücretle çalışan kesimin büyük bir bölümü teknolojinin artık daha ucuz daha çabuk yapabiliyor olmasından dolayı o kurumsal alanın dışına çıkacak ve herkes becerisi neyse onunla ilgili bireysel ya da çok küçük organizasyonlar halinde girişimcilere dönecek. Bu girişimciliğin bu kadar önemli ve hayati olmasının sebebi o. Biz sabahtan akşama kadar kurumsal alan kölesi olarak çalışmaktan ağır hale gelince biraz debeleneceğiz ama sonra bugün bilmediğimiz bir sürü şeyi, işi geliştireceğiz. Yepyeni yani o istihdam dediğimiz bu klasik model düşecek, azalacak ama yüzbinlerce yeni iş olacak. Yani yaptığımız, iyi becerdiğimiz her şey iş olacak ve bu eskisinden daha az çalışarak, daha çok teknoloji kullanarak ve bizim o işte daha fazla ah bir şuraya gitsem, ah bir şunlarla şunu yapsam dediğimiz birçok deneyim geliştireceğimiz yepyeni sosyal ortamları bize mümkün kılacak. Yani şuanda ürkütücü, mesela işsizlik artacak dediğimde herkesin bir kanı donuyor çünkü ödeyeceği faturalar, sırtında yükler vesaire vesaire çaresiz ama bu dönemi geçireceğiz ve o her yaptığımız işin becerdiğimiz iyi anladığımız, iyi anlatabildiğimiz, iyi fayda sağlayabildiğimiz şeyin başına “e” leri koydukça “e” girişimciler “e” bir şeyciler haline dönüşeceğiz o zamanda bugünkünden çok daha fazla seçeneğimiz olacak. Gruplar halinde gezeceğiz, e-Sosyal olacağız falan. Yani bunlar esasında tamamen bizim karar vermemiz ve seçimimize bağlı. Beyefendi dedi ki daha başka arkadaşlarla gideceğiz, bende kendi ailemle gitmeyi tercih edebilirim bunlar tamamen tercih edilebilir. Galiba bu zaman insanının en büyük sıkıntısı ilk defa işin bu kadar başa düşüyor olması yani her şeyi self organized olmamız lazım. Yani hepimiz kendi hayatlarımızı kendi işlerimizi, kendi dünyamızı, kapımızın önünü ilk defa bu kadar temizlemek ve bunu organize etmek sorumluluğunda kaldık galiba o bizi biraz sıkıyor çünkü bundan önce her şey bizim için kurallı ve yapılandırılmıştı onun konforuna biraz alışmıştık şikâyet etsek de. Şimdi öyle değil ne istiyorsan yap kardeşim yapabildiğin kadar gibi bir kulvar açıldığı için önümüzdede biraz bunalım ve sıkıntı çekiyoruz ama aşacağız ben hep diyorum gelecek güzel gelecek.
İzleyici: Bu 2012 erken değil mi?
Ufuk Tarhan: Fütüristler olarak şunu söylemekten kaçınıyoruz ve öyle bir kudreti hiç kimsenin yok. Şu zaman şu olacak bu zaman bu olacak, bu bir uzgörü ama temelleri olan bir uzgörü. İzleyici: Çok yakın bir tarih ama.
Ufuk Tarhan: Yakın, yani artık her şey çok çabuk oluyor. 5 sene içindeki birtakım şeylerle bugünkü yaşadıklarımız ya da 2008-2010 dediğimizdeki birtakım kriterleri karşılaştırdığımızda ne kadar hızlı hareket ettiğimizi göreceksiniz bugün en önemli göstergesi herhangi bir gazete veya televizyon reklamında en çok neyin reklamı yapılıyor? Şubesiz bankacılığın, şubesiz bankacılık tamamen elektronik mobil ortama taşınmış bankacılık başka neyi işaret ediyor? Yani bu işaretleride iyi okumak lazım iyi algılamak lazım onun için 2012 katiyen geç bir zaman değil. Ben kurumsal alanda çalışan veya kendi işini yapan herkese diyorum ki bu konulara eğilip neyi becereceksiniz. Ne edersiniz? Neyden para kazanırsınız? Mesea niye sizi alsın birisi? Niye size para ödesin? Meselesini çözüp, paralel kariyer geliştirip yani yetkinliklerinizi dijital çağın, yeni dünyanın gereklerine göre revize edip dönüştürme konusunda çok müthiş çalışma yapmak lazım. Yani mesela artık kurumsal alanda çalışılacaksa bile üniversite diploması değil master ve doktoradan başlayacak seviye. Çünkü artık bizimle beraber birbirimizle değil robotlarla, akıllı sistemlerle rekabet ediyor olacağız. Yani bu söylediklerim şu anda batıcı, son derece rahatsız edici ama her türlü gelişme, iyileştirme de rahatsızlık noktasında başlıyor. Rahat olduğumuz zaman dönüştürüp değiştiremiyoruz bir rahatsızlık hissettiğimiz zaman bir şeyleri dönüştürüyoruz. 2 sene hiç kısa değil aslında uzun bir süre o zamandan yemeye bile başladık yani şu anda çok köpüklü bir ekonomik düzen var. Bu kadar köpüklendirilmiş bir emlak piyasası bu kadar köpüklendirilmiş bir faiz ve finans piyasası sürdürülebilir değil bunu daha öncede çok yaşamıştık. Dolayısıyla herkesin aklını başına alıp gerçekten bu 2 seneyi tamamen yetkinlik geliştirmek üzerine kullanması lazım deyip, ben süremi daha fazla aşmadan mikrofonu sahibine teslim ediyorum. Çok teşekkür ederim dinlediğiniz için.