Cevat Habib - eTohum Antalya Kampı 2011
Merhaba herkese Burak’ın da belirttiği gibi ben bugün bir girişimcilik hikayesi anlatmaya geldim buraya. Sesim iyi geliyor mu? Çok kısa bir kendi öz geçmişimden bahsediyim. Ben 64 doğumluyum. İstanbul Alman Lisesi’ni bitirdikten sonra yurt dışında Amerika’da endüstri mühendisliği okudum daha sonra da okuldan hemen sonra iş hayatına atıldım.
Tabi endüstri mühendisliği olarak düşündüğünüz zaman o yıllarda daha çok imalat, danışmanlık bu tarz alanlarda aslında endüstri mühendislierinin sektörü vardır. Fakat Amerika’da bir parça çalışmak istediğim için iş bulmaya çalışıyordum. Tabi vize calışma vizesi problemdi. Herkes size iş teklif etmiyordu. İşte okula gelen bir şirket mülakattan sonra bana iş teklifinden bulundu bu da tesis yönetimi yapan bir firmaydı. Pek de fazla alternatifim olmadığı için tek iş teklifi olması dolayısıyla o işi kabul ettim ve 3-4 yıl Amerika’da tesis yönetim işinde çalıştım. Tesis yönetim nedir? Tesis yönetim herhangi bir bina, alan, fabrika, okul vs gibi alanların hizmetlerini sunuyorsunuz işte temizlik, güvenlik, teknik bakım gibi tabi ki bunun için de yöneticilik vasfınız önemli, teknik donanımınız önemli.
80li yılların sonlarıydı enteresan bir alandı. Bu deneyimden sonra Türkiye’ye dönmeye karar verdim ve 90 sonunda Türkiye’ye döndüm. Türkiye’ye döndüğümde daha Türkiye’de tesis yönetim kelimesi dahi yoktu İngilizce’de facility management dediğimiz terim pek Türkiye’de yoktu. İşte Türkiye’ye döndüm ben böyle bir işe giricem. Benim babam da sanayici, fabrikaları var, onun için ticaret bir ham made almak bir şey imal etmek ve bunu satmak. Gelip de işte ya ben böyle bir işe giricem dediğim zaman suratıma baktı ya sen hangi dünyadan geliyorsun. Endüstri mühendisliği okudun 4 lisan konuşuyorsun falan filan.
Hani temizlikçi mi olucan dedi. Dedim o da bir iş. Suratıma baktı böyle biraz endişe ile ve peki dedi. Zaten pek sermaye ihtiyacı olan bir iş de değil. Hele o yıllarda hiç değil. Dolayısıyla şirketi kurdum ve işe başliycam güya bir ufak ofis tuttum. Bir sekreterim vardı. Daha doğrusu aslında ilk Türkiye’ye geldiğimde yeni kurulmuş gene Alarko’nun şirketinde bir süre aslında bu işi yaptım. Fakat daha sonra hemen akabinde ayrıldım. Kendi şirketimi kurdum tabi ilk 6 ay bilgisayarın karşısında oturup o zaman tabi Packman mi vardı tam hatırlamıyorum ama günlerimiz öyle geçiyordu üç beş yere teklif veriyorduk. Bir yerlerden bir şeyler olmasını bekliyorduk. Derken ilk iş oldu, ikinci iş oldu, üçüncü iş oldu tabi şirketin sermaye yapısı yok kuryeliği de yapıyorum, işte akşam bilmem nerde bir sitede anten ayarlarını yapıyoruz gece 1’de. Bu şekilde bir iş hayatına girişim oldu. Bu süreçte tabi değişik maceralar da yaşıyorsunuz. İşte bir ortaklıklar oluyor. Yanınıza birisini alıyorsunuz. olmuyor anlaşamıyorsun. Değişik maceralar geçiyor Ama bu esnada da yavaş yavaş şirket büyümeye başladı. Şirketi büyütürken en önemli şey şu. Bugün sizler de çoğunuz internet işinde bazen bazılarınızla sohbet ederken ne iş yapıyorsunuz dediğim zaman, işte biraz anlatmak zor olabiliyor. Karşınızdaki kişi sizinle aynı frekansta değilse anlaması zor olabiliyor.
Bizim işte o zaman böyleydi. Çünkü işte baktığınız zaman Türkiye’de yapılaşma alışveriş merkezleri olsun büyük siteler olsun gökdelenler olsun 90 sonrasında başladı. Dolayısıyla 90 yılına kadar böyle bir ihtiyaç yoktu piyasada ve biz işte böyle bir iş kurduk bunu yapmaya çalışıyoruz dediğimizde. Öncelikle müşterimizi eğitmemiz gerekiyordu.
Çünkü çoğu müşterimiz bizden ne istemesi gerektiğinin bilincinde değildi. Bunu anlatıyorduk insanlara işin detaylarını bizden alabilecekleri hizmetleri, bununla nereye kendilerini götürebileceklerinini anlatırken. Yavaş yavaş tabi yapılaşma ve inşaatların da büyümesiyle birlikte sektör oluşmaya başladı. Ben şirlketimi ilk kurarken tesis yönetim firması olarak kurdum. Yani tesis yönetim derken çoklu hizmet birkaç hizmeti bir arada verebilen bir firma olarak düşünün.
İşte bundan evvel Türkiye’ye baktığınız zaman temizlik firmaları güvenlik firmaları vardı ama bunlar çoğunlukla sermaya yapısı olmayan şirket sahiplerinin eğitim düzeylerinin pek yükek olmadığı. İnsan çalıştırma kuralları ve genel anlayışının o firmalarda pek görülmediği firmalardan bahsediyoruz. Dolayısıyla o tarz bir dönemde daha batılı vizyon diyelim, yani her anlayışıyla birlikte hizmet vermeye çalışan bir firma olarak ilerlemeye çalışıyorsunuz. Bu anlamda tabi süreçte epey bir zorluklar yaşandı.
Derken sanırım ben şirketi 92 yılında kurmuştum 2002 yılında başka bir yerel firma ile birleştirme kararı aldık. Daha doğrusu yerel firma dediğimde bir Amerikan firmasının master frachizeını almış bir temizlik firmasıysdı ağırlıklı olarak onların farklı bir müşteri kitlesi vardı benim farklı bir müşteri kitlem vardı. Böyle bir birleşmeden bir sinerji ayakaliycağımızı düşündük ve 2002’nin başında şirketlermizi birleştirdik. O noktaya geldiğimizde benim 800’e yakın bir çalışanım vardı.
Öbür şirketin de aşağı yuları 2500’e yakın bir çalışanı vardı. benim şirketin adı Proser’di o zaman. Öbür şirket de Service Master diye bir firmaydı ve tabiki daha bu arada da 2001 ekonomik krizini yaşıyoruz işte bakalar faizler uçmuş durumda doğru yerde olmanında bir şansını yakaladım çünkü aslında ticarette gerçekten şans %50 ve müşterinizi doğru seçtiğiniz taktirde ki o da çok önemli bir şey özellikle bizim tarz işlerde nakit akışının önemi çok fazla sermaye yapısı olmayıp aslında müşterinin parasıyla iş çeviriyoruz ve 2002’den itibaren çok ciddi bir büyüme yakaladık.
Yani Türkiye’nin kride olduğu yıllarda bankalara bağımlı olmadığımızdan dolayı ve çoğu müşteri portföyümüzün de aslında iyi seçilmiş bir müşteri kitlesinden oluşmasından dolayı da şirketin genel akışı ve tüm performansı o yıllarda aldı gitti. tabi ki bizim iki şirket birleşirken en önemli belirtmem gereken şu: vizyonlarımız da ortaktı. Karşımdaki de bir entraprenuer gruptu onlar da belirli bir yapıda şirketlerini büyütüp gelmişti. onlar da 95’te kurulmuş 95’ten 2002’ye gelen süreçte 2500 kişilik bir çalışan kitlesine ulaşmışlardı. Hedefimiz de zaten şirketleri birleştiriken bir şekilde bir gün ya halka açmak ya bir yabancı ortak almak bu vizyonla zaten ilk günden itibaren şirketin tüm alt yapısını işte defterlerinden tutun çalışma prensibini vizyonunu hep oluşturduk.
Şimdi ben size tabi ana hikayemi anlatıyorum ama bu hikayemin yanında da farklı daha ufak girişimlerimiz de var. Gerek bizim gerek işte birleşmiş olduğum ortaklarımın. Onlar da arada paralel olarak bu işimizle beraber yürüyen işler. Ben aynı zamanda 90 gene 94 yılında İstanbul’da 2 tane alakart restorant açtım.
Yani çok alakasız bir şey, 93 yılında açtığımda daha İstanbul’da hiç bir alakart restoran yokken Cihangir’de ki Cihangir de gene o zaman İstanbul’un riskli mahallelerinden biri olmasına rağmen müthiş manzarası olan Susam diye bir alagart restoran açtım. Niye derseniz herhalde sadece hobi olarak diyebilirim. Böyle bir işe girdik. Tabi orada bir ortağım vardı o işle ilgilenen. İşte ondan sonra ikinci biri eklendi vs. İşte böyle bir yandan yürüyen iş olarak devam ediyordu.
Ben gene ana yola döniyim. İşte hizmet işiyle nasıl gidiyoruzç Hişzmet işi güzel gidiyor tabi ki Türkiye’nin büyümesinin de çok etkisi var. Bu arada da yabancı firmalar Türkiye’ye gelmeye başlıyor ISS bu konudaki dünyanın en büyük firması Danimarka’lı ve sürelkli Türkiye’ye geliyor gidiyor duruyoruz rakip firmalarla görüşüyor. Satın alma ihtimalleri için 3 yıl boyunca 3 veya 4 yıl boyunca Türkiye’de sürekli firmalarla görüşüyor ve en sonunda bizim kapımızı çalıyor çünkü o ara biz 6000 kişiye yükselmişiz ve işte temizlik güvenlik, teknik bakım hizmetleri veren bir firmayız. ISS’de görüşmelerimiz başladı ve çok kısa bir sürede de gerçekten yol aldık. Ha bu yol almamızdaki en önemli faktörlerden biri de biraz evvel bahsettim baştan iki firmaya da vermiş olduğumu vizyondu. Bir gün bu firmaları bir dünya devine veya bir halka açmaya her zaman gideceğimiz için tüm alt yapısını tüm şeffaflığını her zaman dikkate derek oluşturduk.
Dolayısıyla ISS’le oturduğumuz noktada dodiligace yani tüm defterlerin audit edilme işlemi 3-4 hafta gibi çok kısa süred etamamlandı. çünkü ne söylediysek önlerine koyduğumuzda birebir örtüşüyordu ki sanırım Türkiye’deki en önemli dikkat edilmesi gereken konulardan biri o. Ve biz bu aşamada pek bir danışman da kullanmadan şirketimizi ISS’e sattık, çoğunluk hissesini sattık. Kendimiz de içerde hissedar olarak ve aynı zamanda da ortak olarak işi yönetmeye devam ettik. Tabi bu aşamada bu bana ayrı bir tecrübe verdi ki şirket satmak kolay bir şey değil hele ki karşınızda bir dünya devi varsa ve siz de sonuçta kendinize göre bir noktadan başlayıp bir yere geliyorsunuz. Adam karşınızda avukatlar vs bir sürü tecrübeli insanlarla geliyor.
O noktaya kadar ISS karşımıza geldiğinde şöyle bir referansla geliyor 2000 yılından itibaren haftada ortalama iki şirket satın almış bir gruptan bahsediyoruz dünyada. 2000’den 2009’a kadar 750 tane firma satın almışlar. Büyümelerinin büyük bir payı burdan geliyor ve bizde bir Türk firması olarak karşılarındıyız. Tabi biz de bu arada biz de ISS’e... atladığım bir konu var. gelmeden evvel biz kendi şirketlerimizi birleştirdikten sonra iki tane lokal firma daha satın aldık. kendi gücümüzle ve böyle bir dörtlü grubu birleştirip tamamen o şekilde pastayı ISS’in önüne koyduk. Ve bu aşamada da 2005 yılında satış işlemi gerçekleşti bununla birlikte dünyanın en büyük firması bize ortak oldu.
Tabi bi o güne kadar siz bir girişimcisiniz kendi şirketinizi bildiğiniz şekilde yönetmişsiniz. Bundan sonra ne olacak diye düşünüyorsunuz. Snaırım burada en önemli konu ISS’in bir Danimarka firması veya bir Avrupa firması olması. Çünkü bir Amerika’lı firma olduğu taktirde Amerika’lıların bu konudaki yaklaşımı şok farklı. yani kendi kalıpları ve kendi iş yapma tarzlarını mutlaka ülkelere empoze etmeye çalışıyorlar.
Ve dolayısıyla benim de bugün gördüğüm kadarıyla çok fazla bu tarz dünyaya yayılmış Amerikan firması görmezsiniz en azından yayılıp da sonra gene Amerika’ya geri çekilmiştir ana sebebi de alsında bu kalıpları Amerikalılar oturtmaya çalışır halbuki Avrupalılar biraz bu konuda daha flexibledır özellikle kültürlerine baktığınız zaman İskandinav ülkeleri iş yapma tarzı çok farklıdır. Güney Avrupada İtalya, Fransa vs baktığınız zaman farklı insanlar farklı kültürlerle görüşürsünüz.
Dolayısıyla tüm bu şeylerden yola çıkarak ISS’in ana modeli şu her ülked ebir kendine platfrom firma seçiyor bu platform firmada da o ülke içindeki büyümesini gerçekleştiriyor. hem organik olaraj hem şirket satın alama yoluyla fakat sırrı şurada yapmış. Genelde satın aldığı firmaların kurucularını mutlaka içerde tutuyor. Gerekli motivasyonu hem maddi, hem manevi sağlayarak entreprenuer girişimci olan bu ymneticileri profesyoneller eçeviriyor ve aslında çok güzel bir mekanizma çalıştırıyor. Çünkü aslında girişimcilik ruhunu kendi profesyonel yapısı içinde devam ettiriyor. Bunu yaparken tabi ki her ülkenin kendi kültürünü kendi iş yapma şeklini kendi insanını doğru şekilde algılıyor o sistemleri çok fazla değiştirmeye yeltenmiyor ve bana göre tutturdukları işin sırrı da burada.
ISS’le birlikte onların o satın alma stratejisi ile beraber 2005’ten itibaren 2009’un başlarına kadar Yani 2008’deki ana krizden sonra biliyorsunuz tüm dünya piyasaları sarsıldıktan sonra bir finansman, finansmanın maliyetleri yüksekti biz eskisi kadar ucuz değildi ve her şirket olduğu gibi ISS’de bundan etkilendi 2009’un başına kadar 10 tane lokal firmayı biz satın aldık. Bunu yaparen neydi amaçlar işte birincisi rakibi yok etmek ikincisi portföy genişletmek üçüncüsü de yapmadığımız ama normalde tesis yönetimi kapsamında sayılan işere de girmek istiyorduk. Biraz önce de söylediğim gibi biz ağırlıklı temizlik, güvenlik, teknik bakım hizmeti veren bir firmaydık bir ilaçlama firmamız vardı. İlaçlama diyince haşare kontrolden bahsediyorum.
Bunun yanında catering bizim hizmetimizde önemli endüstriyel yemek üretimi dediğimiz önemli bir işti. Dolayısıyla 2008 yılında Sardunya Catering’i satın alarak o alana girdik. 2007 yılında çağrı merkezi alanına girdik CMC adıyla hizmet veren. Bugün şuan Türkiye’nin Global Bilgi’den sonra ikinci büyük çağrı merkezi olan CMC’yi satın aldım. 2007’den bu yana CMC’nin boyutunu üçe katladık. Şuanda malatya’da 2009’da yeni kurmuş olduğumuz çağrı merkeziyle birlikte İstanbul’da iki ayrı locationda lokasyonda çalışan bir çağrı merkesimiz var ve tabiki unun yanında diğer güvenlik temizlik gibi hizmet veren firmaları da toplayarak bu günkü bboyutlarımzıa geldik.
Biraz sonra size ISS’in tarihçesini biraz daha detaylı vericem. Bunu yanında arada biraz evvel bahsetmiş olduğum lokantalar işi vardı ve onu 2002’de kapattık daha sonra bu arada benim gene girişimci olan diğer ortaklarımın kurmuş olduğu bir eğitim kurumu var İstanbul’da faliyet gösteren Açı diye ilk öğretim ve lise olmak üzere bir okul var. Biz daha sonra bu ortaklarımla beraber İstanbul’da gene faliyet gösteren Yüz Yıl Işıl okulunu satın alarak o noktada ben de ortak olarak okullara girdikten sonra diğer taraftan yine girişimci olarak böyle bir ilk öğretim alanında yani yuvadan başlayıp liseye giden şuan da 1700 talebesi olan bir özel okulun da ayrıca yönetimindeyiz sahibiyiz. Bir de gene 2005 yılında bu yemek işinden bir türlü kopamadım sanırım insanın içinde oldu mu şey yapamıyor. Çaybeka diye bir Türkiye’de ilk begal cafeshoplardan biri olan zinciri satın aldık o da şuanda aşağı yukarı Ankara ve İstanbul olmak üzere 8 tane lokasyonda faaliyeti olan bir zincir olarak devam ediyor bunu da bir şekilde yandan büyütmeye çalıştığımız bir şirketimiz var. Tabi özetle gördüğünüz gibi buradaki amaç biraz da değişik sepetlerde bir şeyler verebilmek çünkü hizmet 2000li yılların her zaman algılanan en önemli sektörüydü.
Ben üniversiteden mezun olduğum zaman bana söylenen şuydu ne kadar deneren dene sonuçta dünya bir teknolojiye doğru gidiyor. Bu teknolojide de artık her şey insan gücünü azaltma üstüne aslında bir şeye gidiyoruz. Dünyada ki şeyler. Tüm işte fabrikalara baktığınız zaman veya herhangi bir şeye baktığınız zaman. Bugün sizlerin içind eolduğu sektöre baktığımız zaman önemli olan bunda herkeste bir üretkenlik var ama bu üretkenliği en minimum costlarla yapmaya çalışmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla bir şekilde dükkanlar kapanıyor internete dönüyor alışveriş. Dolayısıyla mallar daha ucuz satılabiliyor vs. Biz bu olayın insan gücünü doldurmaya çalışuyoruz. Çünkü sonuçta dünyada da biliyorsunuzişsizlik oranları çok önemli seviyelere geldi dolayısyla da işimiz tabi kolay değil. İnsanla uğraşmak aslında yapmış olduğumuz en zor ilerden biri.
Ama önemli olan be hep şunu söylüyorum çok basit bir işin çok basit insanlarla en iyi şekilde yapmaya çalışıyorsunuz. Dolayısıyla kendi içinizden insan yetiştirmek aldığımız işte en amvi yaka hiç eğitimi olmayan kişileri yetiştirerek bugün çok değişik kademelerde üst yönetici durumunda olan arkadaşlarımız var. Bunları tamamaen kendi iç bünyemizde işte tecrübelendirerek, eğiterek ve o şansı tanıyarak insanlara bir noktaya geliyoruz. Bugünkü baktığımız zaman Türkiye’de gerçekten eşi olmayan bir noktaya geldik 23.000 çalışanımzı var. Türkiye’de. Böyle bir grubu yöenetmek için dahi aradığınız ara yönetici veya üst yönetiici posizyonundaki insanları dahi bulmakta bazen çok zorlanıyorsunuz.
Çünkü bizim işimizin aslında yaptığımız işin %50’si tamamen insan ilişkilerine dayalı bir iş yapıyoruz. Müşterimizi yönetmek çalışanımızı yönetmek ve yöneticimizi yönetmek. Bu üç ayak tamamen o ilişkileri doğru kurmakla başlıyor. Sermaye know-how vs hepsi aslında bundan sonra geliyor. Dolayısıyla bu yola çıktık ISS’le.
Size bir parça ISS’i anlatmak istiyorum. Eski bir ISS CEO’muz vardı ISS için şu lafı kullanıyordu. “The best hidden secret.” Gerçekten kimsenin duymadığı bilmediği aslında bir iş yapıyorduz. Aslında çoğunuz günlük yaşamınzda mutlaka benim bir elemanıma bir yerlerinizde hepiniz rastlıyorsunuzdur. Ya bir alışveriş merkezinde ya bir hava alanında ya bir hastanede ya bir okulda. Bizim yaptığımız yemeği yiyosunuz yani aslında hepinizin hayatında yer alan ama çoğunuzun farkında olmadığı bir firmayız. ISS, 1901 yılında kurulmuş. Biraz evvel de söylediğimi hatorşarsanız ben 1990’da Türkiye’ye geldiğimde tesis yönetimi diye bir şeyden bahsettiğimde insanlar suratıma bakıyodu ne demek istiyorsun diye.
Ben o zamanlar onu anlatmaya çalışıyordum ama 1901 yılında Danimarka’da kurulmuş. O zamanlar ilk önce temizlik olarak başlamış daha sonra yıllar geçtikçe değişik alanlaa da girmiş. 77’de halka açılmış ve 96’da dünyanıne n büyük temizlik firması olmuş. 2005 yılında bizim Türkiye’ye giridği aynı yılda ISS Goldman Sacks ve EQT diye bir İskandinav fon tarafından özlleştirilmiş. yani %100’ünü borsadan topamış bu iki fon ve bu güne kadar da bu iki grubun sahipliğinde devam ediyor. Fakat önümüzdeki bir ay içerisinde de bu grup tekrar ISS’i halka açıcak. Dolayısıyla tekrar bir zaman içerisinde de sanırım %100’ünü bir halka açmak üzere halka açık firma haline gelecek ISS. Şuanda 53 ülkede 530.000 çalışanı var.
Dünyanın 4. en büyük işvereni. 10 milyar Euro gibi bir cirosu var ve en tanınmış konusundaki firmalardan biri haline geldi. Türkiye burada gördüğünüz gibi şuan faaliyet gösterdiği tüm bu ülkelerde ISS kendi %100 hissedar olarak bulunuyor. Sadece Türkiye’de bizleri nedense çok sevdi halen ortak olarak devam ediyor tutmaya veya bilmiyorum Türkiye’de mi ürküyo onu da bilemiyorum. Aslıda her zaman şunu söylüyorlar biz bir şirket satın almadık. Biz bir yönetim atın aldık. Onların bakış açısı bu yani biz dolayısyla da yaklaşım tarzları tabi ki biraz evvel bahsettiğim gibi kültür de çok nemli. Danimarkalılarla iş yapmak aslında çok keyfli bir şey. Çok düzgün çok etik çok dürüst çalışan insanlar dolayıyla doğru frekansı bulduğunuz zaman da gerek ortak gerek profesyonel olarak çalışmak zor olmuyor.
Tabi bir girişimci olarak ben bu noktada çok şey öğrendim hani daha farklı sistemli çalışmayı raporlama düzeni, terminli çalışmayı zamanında iş bitirmeyi günlere ve saatlere uymak. Bütün bunlar bizima slında alışık olmadığımız şeyler. Genelde işte bir aylık bütç raporu çıkıcaksa 25’inde de çıkabilir 30’unda da çıkabilir. Önemli değil. Bazen 2 ay sonra da çıkabilir. Öyle bir şey yok ayın 3’ünde tüm doneleri veriyorsunuz ve ayın 11’inde 53 ülkenin tüm detaylı raporunu ellerinde her ay görüyorlar. Tabi bu boyutlarda o iç diziplini ve o başarıyı ancak bu şekilde yakalıyorsunuz. Çünkü şirketinizi iyi takip etmeniz ve tüm doneleri gününde anında görebilmeniz gerekiyor ki. Doğru düzeltici faaliyetleri de aynı şekilde yapabilesiniz. Geç kalmadan.
Dediğim gibi Türkiye’de Service Master ve Proser’in birleşmesiyle birlikte başladık ve daha sonbra da 23.000 kişilik bir aile de diyebiliriz aslında. Biz eskiden kendi şirketimizi pazarlarken biz bir butik firmayız iyi bir hizmet veriyoruz ama butiğiz diyorduk. Tabi bu boyutlara gelince bu butik anlayışını malesef koruyamıyorsunuz. Ama bunu korumak için de tüm eforumuzu sarf ediyoruz. Ben hep şunu söylüyorum ben bu işi yönetirken bin kişilik bir firma yönetmek başka bir şeydi beşbin kişilik başka bir şeydi sekiz bin... Ben hayatımda 23.000 kişilik bir firma yönetmedim öğrenmeye çalışıyorum, yakalamaya çalışıyorum, kendimi sürekli yenilemeye çalışıyorum, organizasyonumu sürekli yenilemeye çalışıyorum. Gerçekten her bir adımda farklı bir boyuta geliyorsunuz yani hayal etmediğiniz. Şirkerimi kurduğumda bir gün bana dedi ki.
Sence 50 milyon dolar ciroyu yakalar mısın dediği zaman güldüm. Ama tabi her şey biraz da hayal etmekle başlıyor ve insnamakla başlıyor. Dolayısıyla şirketi sattığımzı zaman 70 milyon lira olan ciroyu şu gün 500 milyona taşımış durumdayız. Ha tabi ki bir Batı Avrupa ülkesi olsaydık bu çalışan adedimizle aşağı yukarı 1 milyar Euro ciro yapmış olmamız gerekirdi o ayrı mesele agari ücretin limitlerinden dolayı kaynaklanan bir şey ama sonuçta bizim o günkü... ilk şirketi kurduğum günden bu güne geldiğim zaman ki hayallerimize baktığınız zaman gerçekten şimdi biz üç yıldır bunu nasıl 1 milyar yaparız hayalini yapıyoruz. Tabi ki o 1 milyarı aslında biz 2007’de hayal etmeye başladık arada şu son iki üç yılki dalgalanmalar biraz yavaşlattı ama halen o hayalimiz var. Olmayacak bir şey değil. Şu önemli ISS dünyanın en büyük firması olmasına rağmen pazar payı %1 dünyada bu sektörde. Bizim Türkiye’deki pazar payımız %3. Yani çok sonsuz potansiyeli olan bir iş.
Çok irili ufaklı bir çok firmanın bulunduğu bir iş. Ha biz şuanda kamuyla hiç iş yapmıyoruz. Hiç bir zaman yapmadık. Çünkü kamu sektörü bizim vizyonumuzun çok uzağında olan bir yer dolayısıyla şuanda uzak duruyoruz. Ama şuanda inanıyoruz o da bir gün bizim vizyonumuza paralel bir noktaya gelecek. O zaman işte hayal ettiğimiz yerin çok üstünde bir noktaya geleceğimizi düşünüyoruz.
Biraz da asıl bugün geldiğimiz noktadan bahsetmek istiyorum. Dünyanın geldiği nokta IFS dediğimiz Integrated Facility Services. Sonuçta herşey kendini yenilediği gibi tabi ki hizmetin de farklı mekanizmaları oluşmaya başladı. Bu mekanizmalar insanları daha iyi ve daha bilinçli ve bilgili kullanma üzerine kurulu. Bugün şöyle bir örnek vereyim size mesela İsviçre’deki bir futbol stadyumunun güvenliğini yapana dam geceleyin hiç işi gücü yok. Orda oturuyor. Önünde kamera sistemi var işte elektronik sistemi var. Bir tane de böyle bir aleti var tüm elektronik sisteminin uyarılarının verdiği.
Geceleyin o adam temizlik makinesinin üzerine de oturup yerleri de silebiliyor. Boş oturacağına en azından herhangi bir uyarı geldiği zaman elektronik sistemden anınd aona cevap verebiliyor. Dolayısıyla biraz multitasking dediğimiz biraz kişilere farklı eğitimleri vererek hem onların gelir düzeyini biraz daha yukarı çekme hem de müşteriye daha ekonomik paketler sunma bazında yeni modeller gelişti. Tabi Türkiye’de bunları oturtmakta zorlanıyoruz. Çünkü Türkiye’de de belli kalıplar var kırılması gereken. işte 20 yıldan bu güne kadar insanları eğitip müşterikeri eğitip bir noktaya getirdik biraz da eski alışkanlıkar var onları kırmak da kolay değil. Dolayısıyla bu IFS dediğimzi konsepti şuanda mesela çok yabancı firmalar.
Türkiye’ye gelen çok yabanı firma olduğu için onlarla çalışıyoruz. örneğin bir HP bugün dünyadaki tüm tüm dünyadaki tüm hizmetini tek bir kontratla ISS’e vermiş durumda. Yani temizliği, güvenliği, cateringi üçüncü partiden alacağı herhangi bir hizmeti, aklına gelebilecek herhangi bir hizmeti tek bir kontratta ISS’e vermiş durumda. Dünya bu modelin üstüne gidiyor. Hem toplu alım avantajını sağlıyor hem de standardizasyon peşinde koşuyor.
İşte Microsoft, Philip Morris bunun gibi bir çok firmayla biz bu şekild eçalışıyoruz Citibank gibi. Bu tabi hem bizim de uluslararası olma avantajımızla Türkiye’de bize bazı avantajlar sağlıyor. Aynı zamanda tabiki bu firmalara sunmuş olduğumuz hizmet modelleri de Türk firmalarını örnek alıyor. Türk firmaları da adapta etmeye başladı. Dolayısıyla da o dediğimiz belirli standartları yakalama yolunda da epey adım atmaya başladık.
Genel olarak burda tam olarak okunmuyor ama burada tüm alt kırılımlarıyla vermiş olduğumuz hizmetleri görebiliyorsunuz. Çok fazla detay var. Yani baktığınız zaman tek bir hizmet verebilecek firmaya göre gerçekten komplike. Teknik bakım ayrı bir olay, haşare kontrol ayrı bir olay, yemek işi ayrı bir olay. İşte bunların standardizasyonu eğitimi uygulaması yenilemesi vs gibi ama genel olarak hizmet yani hizmet çağımızın olayı bitirmeden ISSle alakalı bu da IIS’in en son uyguladığı stratejisi. Biraz evvel şunu söyledim; biz basit bir işi basit insanlarla yapıyoruz ve bu meyandada geçmişte çok basit statejilerimiz vardı. Bir ciro hedefi vardı veya belli bir standardı yakalam hedefi vardı fakat artık müşterinin de daha üst seviyede beklentileri olduğu için bu startejide value chain dediğimiz yani bir birini tamamlayan aslınd abir stratejiden bahsediyoruz.
Yani hizmetiniz her türlü hizmetiniz mecvut olacak. bunun için hazır bir ekibiniz olaca. Bu ekibi geliştirmiş olacaksınız ve aynı zamanda motive ve istekli bir ekip olacak. bununla birlikte müşterinize bir hizmet değeri sunacaksınız. Bu hizmet değerinden müşteri memnun kalacak ama bu memnuniyeti sizin de algılamanız lazım. Dolayısıyla mutlaka müşteriyle o bağlantıda data feedbacklerini doğru alacaksınız. Müşteri deneyimini algılayıp işte bunu büyümenize kullanıp aynı zamanda şirket alımlarını da yan faktör olarak kullanıp böyle bir aslında mevcudiyetimizin devamından bahsediyoruz ve bunun biraz daha sistematik bir şekilde hayata geçirmek.
Genel olarak burada diyeceklerim ISS ile alakalı bunlar. Şunu söylemek istiyorum. Bir girişimci olarak bir çok konuda hepimiz hayatımızda bazı adımlar atıyoruz bu adımları atarken şu çok önemli. ben kendimde hep bunu gördüm. Yaptığımız işi tutkuyla yapmak. Sanırım en önemli şey bu çünkü içimizde o tutku olmadığı sürece gerçekten başarıyı yakalamamız söz konusu olamaz. yaptığımız şeye inanmamız inandığımız şeyi de yapmamız gerekiyor.
Mutlaka her şeyin bir başlangıcında zor aşamalar oluyor. Ben de gökten zembille inmedim. Dediğim gibi bu işin en başında teknisyenle beraber çatı katlarında anten ayarı da yaptım. Ama önemli olan şu katma değeri yaratabilmek ve bu değeri çok farklı noktalara getirebileceğimize inanmamız lazım. Biraz evvel yemekte konuşuyorduk. Dediler ki biz Google’la veya Facebook’la nasıl baş edicez. Bu adamlar Google’ı aldığın zaman er yere adım atabiliyor. biz burda bir girişimizim olsa bile onun bazen yaptığı adımlar bizim tüm adımlarımızı bir kerede yok edebiliyor. Doğrue debiliyuro ama Google’da sonuçta bir hayalle başladı. Bir projeyle başladı. Dolayısıyla ben bu konudaki duruşumda şunu söylüyorum: pes etmemek lazım sizler burada hepiniz burada olduğuna göre hepinizin zaten o girişimcilik ruhuna inandığınızı ve o yüzden burada bulunduğunuzu görüyorum. Herkes burda benden bir şey almaya geldi. Ben de kısa bir şekilde bu son 20 yıldaki yaşamış olduğum tecrübemi size biraz aktarmak istedim. Bunun dışında da herhangi bir sorunuz varsa onları da almaya hazırım.
Soru: Yılmaz abi benim sorum şey. Hizmet sektörünün, karşılıklı ticaretin bir toplumun gelişmişlik düzeyini gösteren en önemli gösterge olduğunu düşünüyorum açıkcası. Burda Türkiye’nin çarpan kalite puanının her yıl ilerleyip ilerlemediğini soruyorum. Yani 25.000 kişiyle yaprığınız cironun hangi oranda arttığını. Bir de bunun dünya ülkeleri ile kıyaslarsak büyüme ivmemiz positif yönde mi yani hizmet sektörünün siz büyük bir firmasısınız ve u alanda sizin vericeğiniz datanın sektrün geneliyle ilgili, hizmet sektörünün geneliyle ilgili çok iyi bir data olacağını düşünüyorum.
Cevap: Evet şöyle söyliyim şimdi 2005 yılında ISS Türkiye’ye girmek isterken size şey dedim 3-4 tane 3-4 yıl boyunca başka firmalarla görüştü çünkü sebep şuydu. Yönetim kurulu Türkiye’ye büyük bir yatırımla girmeye çekiniyordu ve daha ufak firmalarla görüşüyordu tabi ama ufak firmalarda hiç bir zaman arzuladığını bulamadı. SEO’da inatla büyük bir firmayla girmek istiyordu ve en sonunda bzie geldiler. Biz aslında onların son kapılarıydık işin komiği ve biz de bunu çokgüzel algıladık. onlar da bizi aldıladı da güzel bir oyun oynadık orada. Biz o oyundna çok karlı çıktık doğru oynadığımız için oyunu. Şimdi niye Türkiye çünkü Türkiye’de baktığın zaman Avrupa’ya göre çok genç bir nüfus var ve büyüme oranları büyüme olduğu zaman büyük büyüme oranları yani büyük zigzagları olmasına rağmen sonuçta yinede ciddi anlamda büyüme potansiyeli olan bir ülke o yüzden özellikle hizmet sektöründe Türkiye yıldız ülkelerden biri.
Şuanda hizmet verdiğim ISS olarak 53 ülke bununaşağı yukarı Avrupa’nın tamamı. Kuzey Amerika, Güney Amerika, Asya bi orda doğruda yani Arap ülkelerinde vs o ülkelerin çoğunda yok ISS Çin işte Avosytalya vs her yerde var. Böylece sana ordan bir örnekleme yapabilirsem şunu söyliyim zaten Batı Avrupada ciddi anlamda büyüme durmuşd urumda. Nüfusunda durmasıyla birlikte genel büyüme de durmuş. Özellikle son 2-3 yılda da negatif bizim sektörde de özellikle öyle. Biz Türkiye olarak şuanda ISS’in yıldızlarından biriyiz cioda 16.yız çalışan adedinde 6. büyük ülkeyiz. Karlılıkta da ki bahsettiğim karlılıklar 6 ila 8 arasında değişen kar oranları, çok büyük kar oranlarından bahsetmiyoruz gene üst ülkelerden biriyiz ve dolayısıyla o büyüme ve o potansiyel aslında Türkiye’ye güzel bir değer veriyor ama Türkiye’de mesela ne büyük problem şu.
Bizim işte sözleşmeler bir yıllık. Dünya standardında 3 ile 5 yıllıktır. Dolayısıyla bir şirket satın almasına gittiğin zaman, çarpan konuştuğun zaman karşında ortalama 1- 1.5 yıllık bir portföy var. Onun devamlılığının garantisi yok. Çarpanlarda biraz Türkiye riski olması itibariyle o düşebiliyor. Şimdi ben tabi bir taraftan şirketimi sattım bir taraftan da 10 tane satın alma yaprım ve bunların hep içinde şahsen bulundum. Dolayısıyla MNA konusunda da hem cidid anlamda hem pzarlık olsun hem sözleşme hazırlaması tamamen ayrı bir tecrübem oluştu. Yani hiç hayatımda olmayan bir şeyken bu böyle bir de şeyim oluştu.
Ama o değerlerle baktığınız zaman şuanda bir çok gelişmiş ülke Batı Avrupa veya Doğu Avrupa’da hatta olmakla birlikte onların çok üstünde bir noktadayız. Hem büyüme potansiyelimizden dolayı. Hem de ülkenin gelişimi ve bu sektörün de Türkiye’de yeni olması ve hizmet de baktığınız zaman aslında Türkiye’de son 20 yılda çok ciddi anlamda bir yol kat etti tüm alanlarda. Bilmiuyorum cevabını evrebildim mi?
Soru: Aslında verdiniz teşekkürler ama bir küçük şey var. Yani 25.000’e yakın çalışan 500.000 çalışanın yirmide biri ama hem çalışan sayısı ve elde ettiği gelir arasındaki o sayısal fark arazıyor mu aslında. Sormak istediğims oru oydu. Yavaş yavaş o ikisi dengeleniyor mu?
Cevap: Evet.
Sorunun devamı: Türkiye’deki bu satın alma gücü refah gücü, hizmete iyi para ödeme gücü artıyor mu? Artış eğiliminde mi?
Cevap: Şöyle o baktığın zaman Türkiye son 20 yıldır onu söylüyorum aslında biz şanssız bir jenerasyonuz en azından ben diyim siz belki benden biraz daha genç olabilirsiniz ama ben 91 yılında Türkiye’ye dönüp iş hayatına atılmış bir kişi olarak her türlü krizi, yaşadık. iki üç tane komşuda savaş yaşadık. gece gecede yani obergihtda 5000 6000 % 5000 6000lerin faizlerin döndüğü ortamları gördük. Hep %80-90-100 enflasyonist bir ortamdan bugünkü hayatımıza geldik. Dolayısıyla aslında böyle bir jenerasyon olarak bakarsan aslında bir çok şeyi gördük ve bu tabi bize çok farklı meziyetler de kazandırdı.
Bugün bir çok enternasyonel firmada Türk yöneticilerin olmasındaki en ana sebeplerden biri bu tecrübeyi yaşamış olmaları. 2008 krizinde Batı Avrupa’daki benim CEO’m dahil olmak üzere hayatlarında yaşamadığı şeyler gördüler ki biz bunları yaladık yuttuk diyebilirim. Şimdi dolayısıyla tabi Türkiye’de bu zigzagarla birlikte o dediğim değerler d einiyor çıkıyor. Yani herkes çok tecrübeli ekonomi bir anda daraldığı anda herkes kendi kemerini hemen sıkma kabiliyetine hemen sahip. Tabi bu da o zaman bizim işimizi ciddi anlamda etkiliyor.
Ama şu var hizmette işinin tamamen durması söz konusu değil çünkü sana... temizlik güvenlik ya da elektiriğin olmadan soğutman ısıtman olmadan yaşayamazsın ama bu da ene yapılıyır standart düşürülebiliyor o zaman da od ediğim sıkıntı yaşanabiliyor. Benim bugün en çok mücadele ettiğim merdiven altı tabir ettiğimiz firmalar. Yani unfair compatition. Sigortasız adam çalıştırıyor. Açıktan maaş ödüyor. Falan fila yani. Bu tarz maliyet düşürücü ve gayri yasal olan yollarla çalıyor. Karşımızdaki müşteri iyi gününde o da bunlardan uzaklaşmak istiyor. Ama ben şunu da görüyorum.
Karşımda müşteri bir alışveriş merkezi veya işte bir hastane adamın geliri düşünce çaresi yok. Çaresizlikten işte o zaman o bizim rakiplere dönmek zorund akalabilşyor. O zaman o standartları malesef o zigzaglar halinde gidiyor. İyi zamanda çalışanın eline de daha iyi bir para geçiyor standardını yükseltebiliyorsun bunu yükelttiğin zaman personel sirkülasyonuna azalıyor. Dolayısıyla aslında daha da iyi bir hizmet alıyor müşteri ama bunları bazen anlatmakta çok zorlanıyoruz. Yani insanlar zannediyor ki asgari ücretli bir işci ile onun %50 veya 80 üstündeki bir işci arasında bir fark yoktur diye düşünüyor.
Bu öyle değil çünkü insan sirkülasyonu azaldığı zaman kadronda tecrübelenmiş işçi oluyor. Şimdi bizim boyuttaki firmalar, bzi kıdem tazminatına önem vermiyoruz bizim için kıdem tazminatı bilaçoda bir rakam. Çoğu firma için öyle değil onlar için bu ciddi büyük. O yüzden gerektiğinde kendisi yolluyor personeli şey yapıyor. O da hizmet standardını mutlaka düşürüyor.
Soru: Ben bir şey sorucaktım. ilk girişiminizden daha sonra bir çok farklı girişim yapmışsınız Susam ve şey gibi ve girşimcilikte fokuslanmanın ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Benim sorum bunu kişisel seviyede bir çok dalda girişim yapmanıza rağmen nasıl yönetebildiniz onu merak ettim.
Cevap: Aslında şöyle yani bizim enteresan şey diyebilirim yani hani bir bu da belki şans özllikle diğer ortaklarım onların tamamı böyle bir liseden gelen hepsi San Joseph’li bu San Joseph’lilerin bir huyu var. Hepsi birbirini acayip kolluyor. Bayılıyorlar birbirlerini kollamaya ve ordan çıkanlar böyle bir klip oluşturmuşlar ve benim mesela üç ortağım vardı üçü de San Joseph’den sınıf arkadaşı hayata beraber atılmışlar. İnşaatla başlamışlar falan filan.
O ekolde mesela hep birilerini yanlarına almışlar ve her bir işte de bir şey var okulda mesela bir kaç yıl büyük geliyor ama Sorbone’da mastır yapmış eğitim konusunda tecrübeli bir arkadaşımızı ortak olarak okulun başına koyduk. O orayı götürüyor ama biz aramızda bir görev paylaşımı yapıyoruz işte servis işiydi ağırlıklı bendedir ve bir ortağımda o COO olarak devam yani tüm operasyonu götürür. İşte okul işind ebir ortağımız zamanının %40’ını bir yere 40’ını bir yere paylaştırarak gider. Bu aslında doğru organizasyonu ve doğru yapıyı. Ama mesela Trybeka dedim onda biz bir ara şey yaptık zamansızlıktan ve ilgilenememekten olduğu yerde kaldı.
Bunun da farkındaydık ne yaptık işte gene böyle bir profesyonellikten sıkılmış bu defa entrapreeurlüğe dönmek isteyen bir arkadaşı bulduk gene şey. Onu bu işe monte ettik. Para koydu ortak oldu ve profesyonel olarak şimdi bu işi alıp götürsün diye yani sonuçta problemi algılayıp ona uygun sonucu mutlaka koyarsanız o bir şekilde yürüyor veya dediğim gibi Trybeka iş para kaybetmiyordu olduğu yerd ekendini çeviren bir iş ama sonuçta biraz daha katma değer biraz daha üretmek istiyorsan onu biraz daha alıp bir yere götürmen lazım. Onun için de o organizasyonu... zaten bizim işimiz yani dediğim gibi ana işimiz artık şeye döndü ben bir yönetici olarak yaptığım işin aslı insnaları doğru yere alıp doğru yere sürekli onu yapıyorum.
Yani genel müdür onun altındaki yapıyı. Biz bugün 3 kişilik bir eliple 2 şer bin kişilik grupları yönetiyoruz. 3er kişi yani o 3 kişi müşterisinden çalışanına yöneticisine kadar tüm o ekibi yönetiyor. Bu şekildeki çünkü Avrupa’daki karlılıllarımız olsa zaten o zaman çok rahat bir merkez olur ama bizde bu şekilde onun cambazlığını yapmak zorundayız hayatta. Ama sonuçta dediğim gibi doğru ekibi ve doğru yöneterek ve konsantrasyon yani arada tabi o değişik girişimlerini de mutlaka ölçmen lazım. Yani her şey bir kere doğru ölçümlemeyle başlıyor. Şunu söyliyim size yeni bir lokasyon açıcaksam diyelim ki bir cafe Trybeka açıcam.
Biz genelde şunu yapıyoruz. Gidiceğimiz bölgeye bir adam yolluyoruz. o adamın etraftaki muadil dükkanlara giren çıkan insanları saydırtıyoruz günlük olarak ve aşağı yukarı oartalama cirolarını o şekilde hesaplıyoruz. Ama o yolaldığımız adama da güvenmiyoruz. O yolladığımız adamında doğru saydığını bazen algılamak için onun haberi olmadan arkasından bir adam daha gönderiyoruz. Aynı yerde ikisi de saydırtıyoruz ve ondan sonra rakkamları kompaylıyoruz. Çünkü ben o adamın sözüyle ondan sonra oraya kalkıp bilmem kaç yüz bin lira yatırım yapıcam. Bu.
Soru: ISS’den önce size stratejik ortak olarak değil de sırf yatırımcı olarak biri geldi mi? Değerlendirdiniz mi? Bir de şeyi sorucaktım çok kısa bir süre içerisinde aslında ortaklık yapınız çok farklı şekillerde değiştiği zaman... mesela ilk başta tek başınız başladınız işe sonra birden fazla ortakla işe devam ettiniz sonra da biri sizi satın aldığı için %100 olmasa bile birine report etme şeyine durumuna geldiniz ordaki değişimi nasıl sağladınız bir zorluk yaşadınız mı?
Cevap: Evet şmyle 92’den 2002’ye aslında daha çok yanlız bir ortaklık gibi diyebilirim yani ilk 10 yılı öyle geçen 2002’den sonra da işte o gelişmeler yaşandı. Şunu söyelmeme lazım tekrar, aslında 92’den 2002’ye mesela kötü tecrübelerim de oldu yani ufak ortaklarım vardı şirketteki. Bunlarla değişik sebeplerden dolayı belki benim fazla iyimser olmamdan dolayı veya bazen diğer tarafa bakmamdan dolayı çok fazla istismar edildim diyebilirim. Dolayısıyla zor gün... her zaman böyle yukarı çıkış olmadı. Tabi ki krizler vs bizi de etkiledi. Paramızı alamayıp müşteriden, %180’le %150 ile %160’la banka kredileri kullanıp karaları kazanmazken ama işçinin parasını ödemek zorund aolduğun günleri de geçirdik dolayısıyla o zamnalar da oldu ama genel olarak baktığın zaman 2002’den sonra yukarı bir şey oldu. Niye? O
birleşme kararı aldığım kişiler de doğru kişiler çıktı. İşin entersanı o kişiler 96 yılında da bana gelmişti birleşelim diye ben o zaman kabul etmedim. Değişik sebeplerim vardı ama 2002’de doğru zamandı doğru şekilde o şeyi kurduk kafalarımız çok uyuşuyordu. Daha sonra işte yabancılar geldikten sonra ilk başta biraz zorluk çektim yani özellikle bir ara işte daha iç kendi bünyemiz, daha ufak bir şirketiz, işte bugün CFO’muz var ne biliyim bussiness controller var o var bu var bir sürü üst kadrolar var o zaman bunlar yoktu.
Hatta CFO’m bile yoktu CFO’luğu d aben yapıyordum. Sürekli bir raporar istiyorlar bi doneler istiyorlar. O ilk bir ara gerçekten zor bir aşama. Ama ondan sonra dengeyi oturttuktan sonra gerçekten öğrendiğini hissediyorsun orda ya ben özgürdüm şidmi birilerine hesap veriyorum mantığındna çok bak ben burda da bir şeyler öğrenebilirim burdan örenmeye çalışiyim mantığını koyduğun zaman o o kadar seni rahatsız etmiyor ve gerçekten de ya çok şey öğreniyorsun.
Soru: Çağrı merkezinin İstanbul’da iki lokasyonu var bir de Malatya’da var. Niçin Malatya’da var. Niçin Malatya. Belki duymadınız arkadaşınız şey dedi çağrı merkezi hem istanbul’da iki lokasyonda hem Malatya’da şöyle biliyorsunuz önce Erzurum’da başlayan ve daha sonra Anadolu’ya bir şey yapan bir çağrı merkez akımı oldu. Biz İstanbul’da 1500’e yakın bir çalışanımız vardı ve tabi ki istanbul sonuçta bir metropol olarak maliyetleri daha yüksek olan bir yer. Gerek aslında soyal sorumluluk bazında biraz ordan da yola çıkarak Anadolu’da bir iş kaynağı yaratmak amacıyla böyle bir araştırmaya başladık 16-17 tane il araştırdık. Bu araştrmaları yaparken. Üniversite, üniversitenin boyu hava alanı olup olmadığı organize sanayi mesafesi teşvik olup olmadığı telekom altyapısı vs gibi bir çok kriterlerden yola çıkarak ve tabi en önemlisi başka bir çağrı merkezi olup olmamasıydı. Bir yere giderken orda biraz daha rahat bir iş kaynağı bulabilmemiz amacıyla o kriterlerden yola çıkarak aslında önce Sivas’tı bizim kararımız fakat daha sonra Sivas’a Garanti Bankası bizden evvel girince mecburen yön değiştirdik ve Malatya’da karar kıldık. Malatya’ya ilk daha girerken elimizde hiç bir iş yoktu. Yani ciddi de bir yatırımdan bahsediyorum sonuçta fakat gene orada bir şans diyelim yaver gitti ve DigiTurk komple bize geldi ve dedi ki ben sizinle Malatya’da çalışmak istiyorum dedi ve biz de hemen oranın inşaatını bitirerek Malatya’da başladık ve Malatya’da 2009’un Şubat’ında ilk faaliyetimize başladık. 2009’un Ağustos’unda 900 çalışana ulaşmıştık Malatya’da.
Şuan oranın 2. en büyük iş vereni olduk. İlk gittiğimde çok enteresan işte gençlerden oluşan ağırlıklı bir kadro var ve bunun %80’e yakını bayan %95’i üniversite mezunu ve biz bunlara işte 1.5 aylık bir eğitim veriyoruz. Daha kendi yerimiz bitmediği için çok dershane var Malatya’da o dershaneleri kullanıyoruz ve inan ben işte ilk eğitim süresince gittim dershaneleri gezdim gördüğüm yüzlerdeki enerji motivasyon istek inanılmaz. Çünkü gerçekten Anadolu’da iş ciddi anlamda bir problem.
Özellikle de sigortasını yatıran sana düzgün bir çalışma ortamı sağlayan vs tarzındaki firmalara ulaşmak daha da zor. karşında böyle inanılmaz yüzler ve inanılmaz bir motivasyon gördüm o da ayrı bir gerçekten bir keyif veriyor insana çünkü gerçekten İstanbul’da daha zor öyle bir enerjiyi alamıyorsun çalışanından. O da haklı çünkü zor gitmesi gelmesi trafği günde bir saat iki saatini yılda geçiren orda çalışan belki aldığı gelir gerçekten ona yetmeyen insana göre işte orda çok farklı bir şey var büyük bir keyif veriyor bir yatırımcı olarak. Hatta şimdi tamamen yeni bir şehir daha arıyoruz şey yapmak için.
Soru: Bir de büyük iş veren olmakla ilgili bir şey sorucam Bu kadar toplu çalışana sahip olunca. bu bir avantaja dönüşüyor mu bir süre sonunda? E mesela yani too big fail derler ya size mesela sosyal güvenlik kurumları olsun destekliyorlar mı yani herhalde kapatıp gitmenizi istemezler.
Cevap: Valla tam tersine geneld eilk sağılacak inek olarak görüyorlar seni yani bir sürekli bir denetimle uğraşıyrouz yani, şunu söyliyim benim biz gerçekten hani hep söylüyorum ISS’e satılmamızdaki en büyük faktörlerden biri bizim gerçekten her şeyde yasal olmamızdı yani sosyal haklar çalışanlar vs konusu çok önemli ve ISS’de tam bir sosyal demokrat ülkeden geldiği için bu konuda inanılmaz hassas bir şirket ve bu konuda da biraz örnek olmaya çalışıyoruz ama bana büyük avantaj devlet bazında sağlamıyor açıkçası bana göre biliyorsunuz en basit şey bugün maaşların bakadan yatırılma zorunluluğu var 2 yıl evvel çıktı bu ve bu buna uymayana da 2 yıl hapisten başlıyor cezası fakat bu yasa çıktığından beri bir tane örneği yok daha Türkiye’de.
Ne anlamda gidip denetim yapılış ve evet bu kişi bunu yapıyor ve cezası budur. Çünkü böyle bir denetim yok. Daha böyle bir yasayı kimin takipe deceği bile bilinmiyor. Çalışma Bakanı mı? SSK mı? Yani böyle bir durum, dolayısıyla ha bana nerde faydası olur bir gün belki millet vekilliğine falan aday olursam bu kadar insanın oyunu almaya çlışırım hani kendi çalışanım olarak ama onun dışında şudur nakit akışınızı çok doğru yapımıyor çünkü bizim işimizim %74’ü işçilik ve her ayın aynı tarihini biz o işçiliği vergisini SSK’sını yatırıyoruz. ister tahsilatını yap ister yapma. Dolayısıyla o dengeyi koruyabilirsne problem yok ama aksi taktirde tabi bu montanlarda çok yara alırsan tahsilatta, bu vergiler veya ödemeleri yapamaz hale gelirsen o büyük oluşumlar bu defa zarar verebiliyor.
Burak Büyüdemir: Varsa son souyu da, evet son soruyur da...
Soru: Merhaba Pami Tokköz. 500 milyon dolar ciromuz var dediniz ve Türkiye’de pazar payı olarak %3’üz dediniz. Yani yaklaşık 16.5 - 17 milyar dolara geliyor bu dediğiniz rakamlara göre bu 17 milyar doların içinde tam olarak neler var? Kamu var muhtemelen, yani muhtemelen değil 17 milyar dolar olması için kamunun olması gerekiyor. Bunun dışında bütün sitelerdeki bu tesis yönetimleri okullardaki tesis yönetimleri mi dahil veya başka hangi kalemler var? Onu sorucaktım çünkü çok büyük geldi bana yani açıkcası 17 milyar Euro tesis yönetimi başlığı altında yüksek bir sayı geldi. onu açıklarsanız sevinirim.
Cevap: Bir düzeltme yapiyim Euro demedim lira TL. Aslında şu yani malesef bununla ilgili yapılmış bir araştırma yok yani bu tarz doneleri şuanda mesela sana şöyle bir örnek veriyim bundan 10 yıl evvel rakamlar yılı hatırlamıyorum ya 8 ya 9 yıl evvel pardon Amerika’da sadece Chicago sadece Chicago’daki temizlik marketi 2 milyar dolar.
Sadece Chicago’daki. Şimdi Türkiye’de de bu işin eskilerinden biri olarak. Az çık marketi bilerek firmaları bu güne kadar tamamen bu bizim yaptığımız bir tahminsel pzar büyüklüğü yoksa bu pazarın büyüklüğü şudur diye malesef böyle bir done yok elimizde ama educatioted guess diyebileceğimiz aşağı yukarı tenimlik, güvenlik işte teknik bakım tüm bu bizim verdiğimiz hizmetlerle alakalı pazardaki firmaların boyutlarını da az çok bidiğimiz için yaptığımız tahminsel bir boyut bu kamuyu da içine kyduk bunun. Kamu aslınd açok çok büyük. Şöyle basit bir şey söyliyim size bakın. İlaçlama yani haşare kontrol ediğimiz iş Türkiye’deki pazar payı 100 milyon lira haşare kontrol Türkiye’nin hava şartları nüfus ve nüfusunun yaşadığı şartlara baktığınız zaman aslında çok önemli bir ihtiyaç. Ama pazar payı çok komik. Bizin 70 küsür milyonluk nüfusa 100 milyon liralık bir pazar payı komedi ama biz bunu öyle alıyoruz. Normal şartlarda bunun çok rahat 500 milyon luk bir pazarı olması gerekiyor Türkiye’de.
Bunun gibi benim konuştuğum bir de pazar outcource pazar yani taşare edilmiş olan pazardan bahsediyorum. Bir de halen inhouse bu işi yapan bir çok kurum var dolayısıyla rakamlar çok da fazla abartılmış değil aslında dediğim gibi bu diğer ülkelerde ki Amerika bu işin kralı pazar olarak. 100 150 milyar dolar 200 milyar dolarlık pazardan bahsediyorlar. Türkiye’de hani 16-17 milyon lira dediğimiz zaman o kadar şey değil. Uzak değil çünkü inanılmaz şeyler var. Bugün bizim anadolu’da bir Anadolu Üniversitesi’nde bir firma tek başına 5000 kişi çalıştırabiliyor ve o firmanın ofisi bile yok. Adam çantasıyla geziyor. Devlet işi olduğu için.
Burak Büyüdemir: Çok teşekkür ederim çok güzel bir sunumdu.
Teşekkür ederim sağ olsun.