Bodozlama girişimcilik
Bu yazı Erdem Genç tarafından yazılmıştır.
M3 Works’ü kurarken sabahlara kadar çalışacağımı, borç harç içinde debelenip başkalarına bunu hissettirmemek için çokça kıvranacağımı, epey bir sure önümüzdeki ayın şirket masraflarını nasıl karşılayacağımı düşünürken çalışanlara bunu yansıtmamak için beş kuruşsuz gezip onların maaşlarını tıkır tıkır ödemem gerekeceğini bilmiyordum.
Bilseydim yine de yapar mıydım bilmiyorum. Ama birçok insanın her ay düzenli maaş aldıkları işi terk edip “girişimcilik çılgınlığı”na başvurmama sebebinin bunların hiç değilse bir kısmını önceden kestirmeleri olduğunu biliyorum.
Girişimcilik Yüksek Lisans programına devam ederken bol bol iş planı yapmak, yatırımcı gözünden olaya bakmak, gelir modeli, yatırımın geri dönüşü gibi unsurları sürekli gözetmemiz öğretildi bize. Onlarca seminerde, konferansta da hep bundan bahsedildi.
Oysa zaten yukarıda saydığım kaygılar bile başlı başına korkup kaçmak için yeterliyken bir de bunlar eklenince birçok sınıf arkadaşımın iş fikirlerinden vazgeçtiğini ya da ertelediğini gördüm. Maaşlı çalıştıkları işlerine daha çok sarıldılar.
Hatta ben de daha çok sarıldım. Yeni iş kurmak yerine var olan şirketimi geliştirmeye –bir yerde eldekine sarılmaya- başladım. Üstelik işe yaradı da! İşlerimiz arttı, gelişti.
Üniversitemiz kurucusu Hüsnü Özyeğin de konuk eğitmen olarak katıldığı dersimizde 42 yaşından sonra girişimci olduğunu, girişimci olmadan önce en az beş sene başkasının parasını “batırmayı” öğütlüyordu.
Oysa başarılı girişimci arkadaşlarımın çoğu böyle iş planı falan yapmadan, benim tabirimle “bodozlama girişimcilik” örneği sergileyip “kervan yolda düzülür” misali işin ortasına dalmışlardı.
Geçenlerde aldığı 5 Milyon TL yatırımla adından söz ettiren Güçlü Gökozan, Buldumbuldum’u öğrenciyken yurt odasında ürünleri paketleye paketleye işini kurdu. İş planı yapıp sermaye arasa belki tren kaçacaktı.
Milyon dolar cirolar yapan Anıl Tools’un ortakları Levent Gökçepınar ve Aytaç Mestçioğlu tuttukları depoda geliştirdikleri cihazı hemen piyasaya çıkarmak yerine devlet desteklerinin aylar süren prosedürlerini bekleselerdi belki de hiç yol alamayacaklardı.
Şu an dev markaların gençlik ajansı olan, benim de zamanında ortak olduğum Üniaktivite, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde ilk kurulduğunda sadece bir mail grubuydu. Amaç üniversitelerde gerçekleşen aktiviteleri takip etmekti. Ardından bir web sitesine dönüştü ve reklam aldığı gelir modelini oluşturdu. Kendi ayakları üstünde durduktan epey bir süre sonra yatırım aldı ve şimdi her şey yolunda.
Bana şirket çalışanlarına darbuka çaldırarak başladığım işimin milyon dolar cirolara erişeceğini söyleselerdi asla inanmazdım. Muhtemelen herhangi bir yatırımcıyı da inandıramazdım! Güzel bir fikrim vardı, üzerine çalışmaktan müthiş keyif alıyordum ve tutkuyla çalıştım. Başarı bunları izledi.
İlk kıvılcımdan sonra işin tuttuğunu, sistemin çalıştığını gördükten sonra bahsettiğim arkadaşlarım ve diğer birçokları kendilerince iş planlarını da yaptılar, desteklerini de aldılar, yatırımcıya da sundular. Elbette hepimizin kabataslak ama esnek –değişen şartlara derhal uyum sağlayan- planımsı bir yapısı vardı. Ama “üçüncü çeyrekte şöyle olacak”, “birinci kredi dilimi geldiğinde şunu yapacağım”larla ilerlemedik.
Yani ortada bir şey yokken iş planıydı, kıldı tüydü heyecanınızı öldürmek yerine o işe girişin yahu! Bunun mutlak başarı yöntemi olduğunu söylemiyorum. Hatta muhtemel daha başarılı yöntem diğeridir; Amerika’da doğruluğu çokça kanıtlanmıştır. Ancak Türk tipi girişimcilik diye tabir edeceğim bu yöntemin bizde işe yaradığı onlarca örnek mevcut.
Enerjisini kaybetmeden ilk girişimini gerçekleştiren girişimciler sonraki girişimlerinde çok daha dikkatli ve planlı –hatta iş planlı- yapıyorlar. İlk girişimin başarılı olması da gerekmiyor bunun için. Gece gündüz ders de dinleseniz bu tarz deneyimler yaşanmadan edinilemiyor. Edinilen deneyimlerle alaylı girişimcilerimizin sonraki girişimi ya da girişimlerinin yönelimi çok daha başarılı oluyor.
Evet, şirketimi kurarken sabahlara kadar çalışmam gerekeceğini, çokça kıvranacağımı düşünmemiştim. Ama bugün her ay yaptığım yurtdışı tatillerimi, lüks araçlarımı, keyifli yaşantımı da o günlerime ve süregelen girişimime borçluyum. Belki de başlangıçta o kadar çok –overdose seviyesinde- akademik bilgi çok da gerekli değildir. Belki de cehalet erdemdir.