Bankacılık sektörü 100 milyon dolarlık teknoloji yatırım fonu kurdu
Önde gelen danışmanlık şirketlerinden Bain & Company tarafından hazırlanan “Daha ileri, daha hızlı: Bireysel Bankacılıkta Dijital Uzmanlaşma” başlıklı çalışmada bankacılık sektörünün geçirmekte olduğu evrim mercek altına alındı.
Çalışma, hızla gelişen dijital teknolojilerin, geleneksel iş yapış biçimlerine tümüyle bağlı kalan bankacılık sektörünü zorlamaya başladığını ortaya koyuyor. Çalışmada, geleneksel yöntemlerle iş yapmaya devam ederken, dijital gelişime adapte olamayan, dijital bankacılık hizmetlerini portföylerine alamayan bankaların uzun vadede ayakta kalabilmelerinin ve pazar paylarını koruyabilmelerinin zor olduğuna dikkat çekiliyor. Ayrıca, bazı büyük bankaların 2014 yılında teknoloji yatırımlarına 100 milyon dolar kaynak ayırdığı da ifade ediliyor.
Türkiye’de 34 milyon kişi işlemlerini internet ve mobil üzerinden yapıyor Küresel trendlerin bir yansıması olarak, Türkiye’de de bankaların kendi bünyelerinde dijital projeler geliştirdiklerini belirten Bain & Company Türkiye Yönetici Ortağı Serhan Nadir, “Türkiye’de de “Enpara.com (Finansbank) ve fastPay (Denizbank) gibi dijital bankacılık platformlarının yaygınlaştığını görüyoruz. Öte yandan İninal gibi girişimler da farklı bankacılık enstrümanlarına alternatif oluşturmaya başladı. Bu inovasyonların ve birçok bankanın mobil kanala yaptığı yatırımların arkasındaki en büyük sebeplerden birisi, hızla değişen kullanıcı profili. Aralık 2014 Türkiye Bankalar Birliği raporuna göre 2009 yılında 7,6 milyon olan aktif internet ve mobil bankacılık müşteri sayısının, 2014 yılsonu itibarıyla 34 milyona ulaştığı görülüyor. Bu da yüzde 300'e yakın bir artışa tekabül ediyor” diye konuştu.
Girişimler büyük bankaların katma değerli hizmetlerine göz dikiyor Çalışmaya göre bankaları dijital değişime zorlayan bir diğer neden, girişimlerin gelişen teknolojinin de yardımıyla bazı finansal hizmetleri vermeye başlaması. Gerek düşük maliyetli yapıları, gerekse eski IT sistemlerinden bağımsız olmalarının yarattığı avantajlar nedeniyle bu firmalar, bankaların yelpazesinde yer alan bazı hizmetlerle rekabet etmeye başladı. Bu firmalar belirli bir pazarı veya rakibi hedef almak yerine, müşterilerin belirli ihtiyaçlarına odaklanarak bunlara uygun ürün ve hizmet geliştiriyorlar. Bu şirketlerin kurucuları değişime açıklar ve büyümeye açlar. Bu küçük firmalardan bazıları bankaların kar marjlarını alırken, bazıları da bankalara olan ihtiyacı tümüyle ortadan kaldırıyor. Almanya, İtalya ve Fransa’da geleneksel bankaların cirolarının en azından yüzde 30’unun 2020 yılına kadar kaybolacağı veya bu şirketlere geçeceği tahmin ediliyor.
Teknoloji, bireysel bankacılık için yeni bir gelir kapısı Geleneksel ve dijital fonksiyonların birleşmesiyle oluşan yeni nesil bireysel bankacılıkta müşteriler, bazı işlemleri internetten ve mobil uygulamalar üzerinden self-servis olarak daha hızlı yapabiliyorlar. Gelenekselden dijitale dönüşüm, müşterilerin internetteki davranışlarının incelenmesi, fiziksel iş modelinin teknoloji yardımıyla geliştirilmesi ve geleneksel işlemlerin çevrimiçi gerçekleştirilen uygulamalar haline dönüştürülmesi esasına dayanıyor. Bunun yanı sıra gelişen teknoloji, bankaların daha önce portföylerinde olmayan yeni hizmetleri sunabilmek için de bir fırsat yaratıyor.
Başarının anahtarı geleneksel ve dijital hizmet karması Geleneksel ve dijital hizmet karmasını esas alan bu dönüşüm, kurum kültüründe ve iş yapış biçimlerinde köklü bir değişime ihtiyaç duyuyor. Dönüşüm, çalışanların değişen iş tanımlarına göre yeni beceriler edinmelerini, mevcut hizmetlerin aksamadan devam etmesini sağlarken, değişimi desteklemelerini zorunlu kılıyor. Ancak, bankaların öncelikle nasıl bir iş modelini seçecekleri, ne kadar yatırım yapacakları ve hangi özellikleri ile rakiplerden farklılaşacakları gibi çok önemli konulara odaklanmaları gerekiyor.
Bankalar risk sermayedarı gibi davranmak zorunda İnovasyon geliştirme sırasında tek tip bir organizasyon modelinden bahsetmek mümkün değil. Daha etkili bir yaklaşım, şirketin içeriden ve dışarıdan inovasyona yatırım yapmasıdır. Şirkette bir birimin içinde inovasyon yapılarak ürün geliştirme yoluna gidilebileceği gibi, küçük şirketlerin bünyeye katılması sağlanabilir. Bir diğer yöntem “spin-in” modelidir. Bu modelde, şirket çalışanları şirketten başlangıç yatırımı alıp kendi inovasyon modellerini şirketin dışında geliştirirler, eğer başarılı olurlarsa şirket tarafından satın alınabilirler. Böylece şirket, eski çalışanlarını kaybetmeden yoluna devam edebilir.
2014’te bazı büyük bankaların teknoloji yatırımlarına 100 milyon dolar civarında bir kaynak ayırdığı ifade edilen “Daha ileri, daha hızlı: Bireysel Bankacılıkta Dijital Uzmanlaşma” isimli çalışmada, rekabet edebilmek için bankaların artık birer girişim sermayesi şirketi mantığı ile hareket etmeleri gerektiği belirtiliyor.Bu konuda doğru stratejik adımlar atan bankalar teknolojik inovasyon için şirket içinde bir ekip kurmak yerine, teknoloji şirketlerine yatırım yaparak hizmet portföylerini daha rekabetçi hale getirebiliyorlar. Örneğin, 2010 yılında Citi Group Silikon Vadisinde Citi Ventures isimli risk sermayesi şirketini kurarak, dünyada 15’ten fazla firmaya yatırım yaptı. Bunun yanı sıra, 2011’de Singapur’da müşterilerine özel dijital çözümler üretmek üzere kendi inovasyon laboratuvarını kuran Citi, bu girişimiyle Coca Cola için nakit tahsilatına ihtiyaç duymayan bir mobil ödeme çözümü geliştirdi.