17 Nisan Kafe Toplantısında Neler Konuşuldu - Türkiye Ekonomisi
17 Nisan 2014 tarihli Etohum Kafe Toplantısı’nın konusu Girişimciler İçin Türkiye Ekonomisi’ydi. Bu toplantıda Türkiye Ekonomi Bankası’ndan Tuğba Talınlı ve Selim Çakır bizlerle oldu. Toplantıda Türkiye’nin ve dünyanın geçmişteki ve günümüzdeki ekonomik durumu sayısal verilerle incelenerek önümüzdeki yıllara, daha çok kısa vadeye yönelik tahminler katılımcılarla paylaşıldı. Yazının devamında Tuğba Hanım’ın hazırladığı sunumdaki grafikler ve Selim Bey’in değerli bilgilendirmeleri ve yorumları yer almaktadır.
Küresel Göstergeler
2009 yılında yaşanan küresel kriz ile birlikte negatif değere düşen global GSYH büyümesi, 2010 yılında hızla artarak %5’in üzerinde bir değer almıştı. 2010 yılından bu yana düşüşte olan global GSYH’nin, IMF’nin tahminlerine göre 2014 ve 2015 yıllarında küçükte olsa artması bekleniyor, yani global ekonomi toparlanma sürecine girmiş bulunuyor. BNP’den alınan verilere göre Euro Bölgesinin 2013 yılındaki GSYH’si %-0.4 değişme yaşarken, 2014 yılında bu değerin %1.4 olması bekleniyor. Aynı verilere göre ülkemizdeki durum biraz daha farklı durumda 2013 GSYH değerimiz %4 artarken iken, 2014’te bu artışım %2.2’ye düşmesi bekleniyor. IMF Dünya Görünümü Raporuna göre Avrupa’da deflasyon riski oldukça yüksek ve bu duruma önlem olarak Avrupa Merkez Bankası’nın parasal genişlemeye gitme olasılığı bulunuyor.
Türkiye
Türkiye’nin kredi notlarına göz attığımızda aşağıdaki tablo karşımıza çıkıyor. Kurdaki dalgalanma piyasaya olan güveni olumsuz etkilediği için Moody’s ve S&P durağan olan değerlendirmelerini negatife çevirdi. Çeşitli kuruluşların verdikleri kredi notlarını düşürmesiyle ülkemize giren yabancı paranın geri çekilmesi riski ortaya çıkıyor. Ayrıca Rusya ve Ukrayna arasındaki gelişmelerden dolayı jeopolitik bir riskin varlığından söz edilebilir. Amerika Ekonomisi’nin hızlanması durumunda paranın merkezi yeniden oraya doğru kayacağından kur ve faiz oranlarında gözle görülür değişiklikler olacaktır ve dış finansman sayısı azalacağından büyüme oranı azalacaktır. Dolayısıyla bu durum da, ülkemizi tehdit eden risklerden biridir.
2009 yılından itibaren Türkiye ekonomisinde tıkanma yaşanmaktadır; daha yüksek cari açığa karşı daha küçük büyüme oranları elde edilmektedir. Bu tıkanmanın sebebi ise temel olarak kaynakların verimli kullanılmamasıdır; kaynakları verimli kullanmak için köklü reformlara ihtiyaç vardır ve bu reformların gerçekleşmesi de, uygulanması da kolay şeyler değildir. Türkiye, orta gelir tuzağına (kişi başına düşen milli gelirin 10000 $’a çıkması kolaydır ama üstüne çıkması ve düzenli artış göstermesi oldukça zordur.) düşmemek için bu tıkanmaya çözüm bulmalıdır.
Merkez Bankası’nın Ocak ayında, kurdaki aşırı yükselişe karşı yaptığı regülasyonlar ve faiz arttırımı sonrasında 2014’ün ilk dört ayında tüketici kredileri kullanımında önemli bir düşüş yaşanmıştır. Ayrıca 2013 yılının son döneminde ve 2014’ün ilk aylarında tüketim göstergelerinden biri olan tüketici güven endeksinde gözle görülür bir düşüş yaşanmıştır. Son zamanlarda ise bu endeksin yine artış göstermeye başladığı gözlemlenmektedir.
GSYH’nın bileşenlerine bakıldığında önemli etkenlerden biri olan Net Export’un 2013 yılında eksi değerlerde gerçekleştiği görülüyor. 2014 yılı için ise bu değerin pozitif değerlerde gerçekleşeceği öngörülmektedir. Ama daha önceden de belirttiğimiz gibi büyümenin yavaşlaması beklenmektedir. Tüketici kredilerinin kullanımındaki azalmanın etkilerinin önümüzdeki dönemlerde kendilerini göstereceği tahmin edilmektedir. Ayrıca dış finansman kısıtları da büyüme tahminleri yapmayı büyük ölçüde etkilemektedir. Selim Bey’in konuşması sırasında üstüne basarak söylediği gibi Türkiye cari açığı yükseltmeden ciddi büyüme oranları elde edememektedir. Geçen sene seçim sürecinden dolayı kamu harcamalarının artmasından ve özelliştirmelerden kaynaklı olarak büyüme oranı artmıştı, bu sene de seçim ekonomisinin devam edeceği tahminiyle büyümeyi olumlu yönde etkileyeceği öngörülmektedir.
Avrupa ülkeleri hala Türkiye için önemli bir ihracat pazarı durumundadır, bu ülkelerin ekonomilerinin iyiye gitmesiyle ülkemiz bu konuda bir avantaj kazanacaktır. Ayrıca Yakın ve Orta Doğuyla gelişen ticari ilişkilerde dış ticarette önemli bir rol oynamaktadır. Özellikle Irak’a yapılan ihracat rakamlarında önemli bir artış görülmektedir. İran ise Amerika tarafından uygulanan ambargodan dolayı riskli bir pazar olarak değerlendirilmektedir.
Burada bir parantez açılarak kayıtdışı değerlerden dolayı ithalat-ihracatın tam olarak bilinemediğine fakat Finansman değerlerinin ve Merkez Bankası rezerv değerlerinin kesin olarak bilinebildiğine dikkat çekiliyor. Yanılma payı olarak net hata noksan değeri belirlendiğine ve bu değerin her zaman pozitif olarak açıklandığından bahsediliyor ki normalde bazen negatif bazen pozitif olması kabul edilebilir olan durum.
Yanda Cari Açık grafiği yer almaktadır. Ülkemizin cari açığı yüksek olmasına rağmen altın ve enerji kalemleri çıkarıldığında cari açığımızın kabul edilebilir düzeye geldiği gözlemlenmektedir. Örneğin, Türkiyede petrol çıkarılması durumunda enerji ithalatı azalacağı için cari açık azalacaktır ama petrolün işlenmesinden dolayı farklı ürünlerin ithalatı artacağı için ithalat değerinde yine bir artış gözlemlenebileceği için cari açıkta tamamıyla bir azalma olacağından söz edilememektedir.
Gobal para piyasaları tersine döndüğünde en çok etkilenen gelişmekte olan ülke Türkiye olmaktadır. Yine gelişmekte olan ülkeler arasındaki tasarruf oranlarına bakıldığında %12.6 ile Türkiye son sırada yer almaktadır; tasarruf oranlarının bu kadar düşük olmasının sebebi para politikasını gevşek götürmemizdir.
Para Politikası ve Enflasyon
Enflasyon oranını üç basamaklı sayılardan iki basamaklı sayılara düşürmemize rağmen %10’dan daha aşağı çekmekte zorlandık ve bunun sebebi de para politikamızın gevşek olmasıydı. 2013 TÜFE değerlerine bakıldığında, ülkemizin Hindistan ve Endonezya’dan sonra en yüksek TÜFE yüzdesine sahip olduğunu görüyoruz –yaklaşık %8-. Enflasyon değerinin önümüzdeki birkaç aylık dönemde yenide iki basamaklı sayıları göreceği öngörüler arasındadır. Önümüzdeki sene için ise kur oranlarının değişmeyeceği, büyümenin %2-3 oranlarında ve enflasyonun %8 oranında olacağı tahmin edilmektedir.
Selim Bey’in anlatıklarından sonra gerçekleşen soru-cevap bölümünde ortaya çıkan bilgiler şunlardır:
Devletin bu sene yaptığı 10 milyar USD’lık özelleştirme geçmiş zamanlarda yapılan yatırımların geri dönüşüydü fakat artık yapılan yatırımlar kendini işletecek şekilde tasarlanıyor, özelleştirilecek şekilde değil.
Kurun değer kaybetmesinin ticarete yarardan çok zararı oluyor çünkü kurdaki kayıp ürün çeşitliliğini arttırmıyor ve karşı taraf da değer kaybını bildiği için bundan kendine kar elde etmek istiyor.
Yabancı yatırımcılar kriz sonrasında daha temkinli davranıyorlar. Ayrıca genel yönetim ne kadar kolaylık sağlasa da yerel yönetimle yaşanabilecek zorluklar yabancı yatırımcıları düşündüren etkenler arasında yer alıyor.
Ülkemizde Mortgage/Milli Hasıla=%7 civarında olduğu için global krizden diğer ülkelerin etkilendiği gibi etkilenmiyoruz.
Avrupa Merkez Bankası’nın parasal genişlemeye gitmesi öngörülüyor. FED’in parasal genişlemeyi azaltması ve Amerika ekonomisinin gelişeceği tahmini Euro’nun Dolar karşısında değer kaybedeceği anlamına geliyor. Bu durumda TL’nin Euro karşısında çok ciddi bir değer kazanacağı söylenememekle birlikte Avrupa Merkez Bankası aşırı bir para genişlemesi yaparsa TL, hem Dolar hem Euro karşısında değer kazanabilir.
Toplantının videosuna buradan ulaşabilirsiniz.