16 Ekim 2010 Etohum Kampı Aslı Derbent (Veripark)
Yer: İstanbul
Tarih: 16/10/2010
Konuşmacılar: Aslı Derbent
Şirket: Veripark
Konu: Veripark
Aslı Derbent: Veripark’ın kurucusu derken, aslında ben Veripark’ın kurucusu değilim. Özgür Yoğurtçu ve Özkan Erener var. Onlar dünyanın çeşitli ülkelerinde yeni iş olanaklarını araştırırken ben tanıtımına geldim. Temelde de aslında çok güzel bir binada Veripark’ın kurulumu Microsoft ile birlikte başlıyor. Freelance olarak evlerde çalışırken Özgür ve Özkan ben profesyonel olarak çalışıyordum. Pamukbank’ın internet şubesinin Microsoft Consultants Services’ın altyüklenicisi olarak yapmak üzere iş hayatına atılıyor ve hatta o zaman bir şirket ortada yok ama Microsoft’a fatura kesmemiz gerektiği için şirket kuruldu ve onun sonrasında da da işler kendini takip etti ve ilerledi. Sene 1998, internet Türkiye’ye yeni gelmiş ama bir websiteleri yapılırken üzerinde artık bunun üzerinde işlem yapılan siteler gelişmeli diye bir düşünce çıkmış. Pamukbank da Türkiye’nin ilk internet şubesini geliştiriyor. Bunun takibinde ilk aldığımız iş de Denizbank’tı ve Denizbank ile beraber pek çok değişik firmanın internet şubelerini ve finans sektörüne özgü çözümler üretmeye başladık. İnternet şubeleri, Call Center’lar .. yapan bir firma olduk. Demirbank, Advantage, Yapıkredi Yatırım’a proje yapıyorduk ve çok hızlı büyüyorduk. İki kişiden başlayan o şirket 2000 senesine geldiğimizde yüz kişinin üzerinde kişiye sahip, Etiler’de bir villada oturan ve burada da çok çeşitli projeler yapan bir şirketti. Ama 2001 de çok ciddi bir finans krizi oldu. Herhalde altmış kişi bir gün içerisinde eve geri döndü. Onun ötesinde de Veripark çok ciddi küçüldü, otuz kişilere düştük. O villadan taşındık küçük bir yere yani otuz kişilik bir ofise taşındık ve yeniden iş aramaya başladık ama çaldığımız her kapı, finans sektörüne çalışan bir tane firmayız ve finans sektöründe kriz var, bankalar zaten yarı yarıya küçülmüş durumdalar. Doğal olarak ne iş olsa yaparız diye gittiğimiz bankalar bile bizde hiç iş yok ki zaten bütün masrafları kıstık diye cevap verdi. Böylece biz anladık ki; aslında sadece bir sektöre özelleşmek, focus olmak, ya biz hazır değildik ya Türkiye hazır değildi o anda olmamız gereken yer değildi. Ve reel sektöre yöneldik. Reel sektörde aslında çok fazla firma çalışıyor, çok fazla firma var ama teknoloji yatırımları anlamında finans sektörünün her zaman birkaç adım gerisinde gelen, finans sektörü kadar bir yatırımı hiçbir zaman yapmayan, yapmak için ve inanmak için işin getirisini daha net hesaplayan “Refreturn on Investment” diye bir kavramları olan, bu bizim o güne kadar duyduğumuz bir şey değildi. “Bu işe bu parayı yatırıcağım ama ne kadar para kazanacağım?” ilk Arçelik sordu. Hiçbir fikrimiz yok yani çok güzel şeyler kazanacaksınızı cevap olarak kabul etmeyen müşteriler reel sektör. Biz herhalde maliyet muhasebesi kavramını, hani bir işi yapıyorsun ama kaça mal ediyosun, yaptığın işten ne kadar kazanacaksın kavramını Arçelik’ten öğrendik. O zamana kadar finans sektörünün çok büyük bütçeleri ile zaten o piyasada o işi bizden başka yapan kimse yokken, çok güzel paralara çok güzel işler yapmakta iken anladık ki aslında biz, böyle bir hayat bitti. Yani 2001 krizinde dünyada artı Türkiye’de o hayat bitmişti. Şu anda bile herhalde 2000’lerin rakamlarına iş yapmıyoruz.
Ondan sonra reel sektörde iş yaparken tabi finans sektörünün krizi bütün Türkiye’yi etkileyen bir şey, reel sektörde iş yapıyorum, yapabiliyorum demek de çok gerçekçi olmuyor. Arçelik’le çalışmaya başladık, Birisa ile çalışmaya başladık, Opet ile çalımaya başladık ama bunlar bizi büyütecek kadar da büyük işler değil çünkü zaten öyle bir hayat yok ülke küçülüyor büyümek için çok niş bir şey yakalamamız lazım o an orada değiliz. Bizim burada çıkış yolu olarak gördüğümüz konu, mobil teknolojilerdi. O sırada mobil teknoloji diye bir şey hiç yok. Turkcell ile gelir paylaşımlı SMS projeleri yapmak üzer bir çalışmalar başlattık. Ve ilk kez de Show TV ile beraber, o zaman da Show TV bizim müşterimizdi. Show TV’nin internet sitesi üzerinden eski türk filmlerini Amerika’daki kişilere kredi kartı ile satan ve onu da Media Streaming ile izleten bir yazılım geliştirmiştik. Eskiden Özkan ile Özgür Amerika’da çalışırken izlemek istedikleri filmlerden geliyordu muhtemelen, ve şey o yazılımda olan, ordan gelen bir müşteri yakını Show TV’yi bir yarışma hazırlamaya ikna ettik orda Şebnem Shaffer çıkıyor, bir soru soruyor, altında 4 tane seçenek var, o seçeneğe SMS atıyorsunuz, SMS’lerin sonucuna göre de doğru cevabı bilenlerde bir şey kazanıyorlar. Ama bunun sonunda hedef sorular çok kolay, çok fazla SMS gelmesi ve SMS’lerin de gelir paylaşımı ile bize de para kazandırması. O bir başarı hikayesi idi. Sonuçta dakikada 2700 SMS geldiği zamanlar oldu. Ondan sonra benzer yarışmalar devam etti, bunun çok üzerlerine çıkılmıştır ama krizin Veripark’a kazandırdığı birkaç konudan bir tanesi: Muhtemelen en önemlisi biz mobil pazara girdik ve mobil alanda da bir şeyler yapmaya başladık. Sonra kriz geçti ve Türkiye yeniden büyümeye başladı. Türkiye büyürken biz yine finans sektörüne, finans sektörü de büyümeye başladı. İnternet şubesi bir sürü bankanın yine yoktu ve tek internet şubesinin KnowHow bizdik. Birkaç tane rakibimiz çıkmıştı ama onlar krizde batmıştı, krizde de böyle bir şey her krizde aslında yazılım sektörü en çok darbeyi yiyen sektör oluyor. Çünkü yazılım sektöründe bir sermaye derinliği hiç yok hani entelektüel sermaye denen aslında masalarında oturan kişiler ile para kazanıyoruz biz. Ve onların maaşını ödeyemezseniz ki nakit akışı diye bir şey muhtemelen herkesten duyuyorsunuz nakit akışı çok önemli diye yani önemli şöyle; çok alacağınız olabilir ama kasada para yoksa maaş ödeyemiyorsunuz iki ay maaş ödeyemediğinizde de kimse orada oturmuyor. Çok basit bir şekilde insanlar da gidince onların yazdığı ile para kazanacağınız için para kazanamamaya başlıyorsunuz ve hemen batıyorsunuz. Çok hızlı ve kolay bir süreç oluyor.
Daha sonra Türkiye büyürken biz de internet şubeleri yapmaya devam ettik ama bu sefer tabi biz krizden gelen öğreti ile sadece finans sektörü ile değil reel sektör de de büyümeye başladık. Orada pek çok entegrasyon projesi yaptık. Ödeme sistemleri projesi yaptık. Bizim finans sektöründe kazandığımız ödeme sistemleri konusundaki KnowHow’ımız aslında reel sektörde hiç olmayan bir KnowHow’dı. Bunların otomatize edilmesi hiç düşünülemeyecek şeyler idi. Hem bankalardaki müşterilerimiz kullanıp, hem de reel sektördeki müşterileri bir araya getirip ödeme sistemleri otomasyonları projeleri yaptık. Bayi entegrasyon projeleri yaptık. Bankalardaki çok acayip garip sistemlere entegre olurken öğrendiğimiz KnowHow aslında reel sektördeki bayii entegrasyonu projelerindeki o sistemler bize çok daha basit geliyordu çünkü biz hiç tanımadığımız IBM’in mainframe’i Türkiye’de beş yerde görebileceğimizi düşündüğümüz şeyler ile entegre oluyorduk diğer tarafta. Bu şekilde büyürken yine bir büyüme trendinde ve bu sefer ayaklarımız çok daha sağlam yere basarak, bu sefer karlılığa dikkat ederek, yaptığımız işten ne kadar kar edeceğimizi bilerek büyümeye devam ettik. Burada da 2006-2007 senelerinde bu büyümeyi sürdürebilmek için aslında Türkiye’deki pazarın sınırlı olduğunu ve tabi yurtdışında katıldığımız fuarlarda gördüğümüz, yurtdışında fuara katıldığınızda bir şirket görüyorsunuz sadece bir SMS gönderen altyapı yazmış, SMS Gateway yazmış, biz onu yan ürün diye biz onu internet şubesinin içinde ismini teklife yazmadan verdiğimiz şeylerdi. Burada aslında çok güzel şeyler yapılıyor ve biz kıymetini, değerini bilemiyoruz. Daha doğrusu sanırım biz pazarlama bilmiyoruz. Sonuçta biz hepimiz mühendisiz, pazarlama hiç bilmedik, mobil işine ilk girmiş bir firma olarak neden Veripark Mobil işinde değil, biz pazarlama bilmiyoruz, biz ticaret bilmiyoruz aslında, biz yazlım biliyoruz. Biz yazlım yapıyoruz. Üstelik bundan zevk alıyoruz. Bunu yaparken de yazılımda hayatımıza devam etmek isterken yurtdışında olmalıyız çünkü bizim ürünler zaten yurtdışında yoku gördü. Burada da ilk seçtiğimiz kısım Avrupa pazarını inceledik. Avrupa pazarı çok kapalı ve Türkiye’ye karşı biraz taraflı yani Türkiye’den bir şey almak konusunda çok istekli olmayan bir pazar olarak gözümüze gözüktü onun için de Ortadoğu pazarını seçtik. 2007 senesinde ortadoğuda çalışmalara başlamıştık, müşteri ziyaretlerine başlamıştık. Ve orada da ilk Dubai Bank ile internet şubesi yaparak ilk işimiz aldık. Sonrasında 2008 senesinde Dubai’deki ofisimizi kurduk, şuanda otuz kişilik bir Dubai ofisimiz var ve beşin üzerinde internet şubesi artı CRM pek çok değişik konularda müşterimiz var. Dubai ofisi de Körfez Ülkeleri: Ürdün, Beyrut ,Lübnan gibi Ortadoğu ülkelerine hitap etmek amacı ile kuruldu. Oralarda çalışıyor, müşterileri de o bölgede. Daha sonra fark ettik ki büyüme ihtiyacımız var çok fazla işimiz geliyor, bayiden de işler geliyor temelde tüm geliştirme ekibi İstanbul’da, işler İstanbul’da yapılıyor. Uyarlama çalışmaları, Müşteri Yönetimi, Müşteri Destek gibi işler Dubai’de yapılıyor. Yazılım geliştirme tarafı burada yapılıyor. Burada ama gördük ki İstanbul’da da büyürken zorlanıyoruz bu büyümek de yetkin yazılımcı kaynağı bulmak İstanbul’da bizim için zor oluyor. Onun üzerine İzmir’de bir ofis açtık. Şuanda İzmir’deki ofisimiz yine İstanbul’daki müşterimize uzaktan yazılım geliştiriyor. Burada bizim aslında Körfezde büyüyeceksek ya da yurtdışında büyüyeceksek uzaktan yazlım geliştirme tekniklerimizi iyileştirmemiz gerektiği de bir başka kendimize edindiğimiz ders idi. Bunu yapamazsak yani Dubai’De yaşatacaksak birilerini zaten orası da çok pahalı, hiç kar etmeyeceğiz, iş modeli olarak anlamını yitiriyordu. Dubai, Ürdün ve Beyrut’a uzaktan iş yaparken öğrendiğimiz öğretiler ile aslında İstanbul’daki bir grup müşterimizin işini İzmir’den yapıyoruz. Ama yine daha fazla büyümeye ihtiyacımız oldu ve iki ay önce Mısır’da bir ofis açtık, şuanda on kişilik bir ofis ve Mısır’ı da neden seçtik: Mısır yetmiş milyon nüfusu ve de eğitimli bilişimci kaynağı olan bir ülke. Uzaktan Development ofisi kurmak amaçlı kullanmak üzere Mısır’ı seçmiştik ama sanırım orada satış fırsatları olduğunu da görüyoruz. Aslında kaliteli yazılım üreten ve kaliteli servis veren, servis kavramını bilen, müşteri memnuniyeti ne demektir bilen. Memnun edince işin bittiğini anlayabilen mentalite olarak bu mantıkta firma bölgede çok fazla yok. Mısır da buna dahil. Bence Rusya’da, Belarus’da ve Ukrayna’da da böyle fırsatlar da çok var. Burda kavramsal olarak bir firma ile çalışırken bizim gördüğümüz firmanın farklılığı nedir: çok iyi yazılımcılarının olması, çok yetenekli, çok zeki insanlar olması değil sadece. Bir mentalitesi olması ves siz karşınızdakine güvenmeniz ve yapacağım dediği işi de vaad ettiği kalitede zamanında bitiriyor olması. Bu firmanın mentalitesi. Bunun için ne gerekiyorsa yapacağını biliyor olmanız ve bu şekilde güvendiğiniz firmalar bence yazılım alanında başarılı oluyor. Benim gördüklerim o şekilde. Ve bu firmalardan çok fazla yok. Türkiye’de biraz daha fazla var çünkü biz müşteri memnuniyeti ne demek, müşteri hakları gibi konulara, belki bireysel tüketici olarak çok hakkımızı korumuyoruz diye düşünüyor olabiliriz ama firmalar olarak koruyoruz. Biz bunları daha önceden geçirdik. Bizim müşterilerimiz tamam bu bitti dediğinde hayır bitmedi der ama analiz dökümanına yazdınız bakın aynısını demişsiniz dediğinizde “Tamam da ben ne bileceğim böyle olduğunu, ben yazılımcı mıyım? Bunun çalışmayacağını, benim istediğimin olmadığını söylemek senin görevin der” ve bunu yapıp bitirmeden de ordan çıkamazsınız. O yüzden biz bu mentaliteyi öğrenmişiz. Fakat bunu Hintli firmalar öğrenememiş. Ne yazıyorsa onu yapıp ondan sonra gidiyor. Ama Araplar bizim kafamızda olduğu için, eski Türkler zaten orası olduğu için yada Rusya’da hiç kimse servis nedir görmediği için aslında bizim gibi firmalar için Türkiye’de yetişmiş, Türk mentalitesi ile çalışan, müşteriyi memnun etmeden oradan çıkamayacağını bildiğiniz firmalar için bence bölgede, yurtdışında, bölgede özellikle çok fazla fırsat var. Biz de bundan yararlanarak bölgede büyümeye devam ediyoruz. Şuanda 125 civarı kişiyiz ama her gün büyüyoruz yani şu anda kaç kişiyiz ben de tam olarak bilmiyorum. Türkiye’nin bütün büyük firmaları ile çalışıyoruz diyebilirim, neredeyse her bankası ile çalışıyoruz en azından. Finans sektörünü bırakmadık sadece sepeti dağıttık bütün reel sektördeki firmaların hepsi ile çalışıyoruz. Koç grubu ile çok yakın çalışıyoruz, Sabancı grubu ile çok yakın çalışıyoruz. Mobil operatörlerin hepsi ile çalışıyoruz. Sanırım bu kadar bizim hikayemiz.
Sorular ile devam ediyor olabiliriz.
Ben de aslında eski zamanda doğduğum günden başlayacaktım ama o kadar eski ki oraya gitmeyelim dedim.
Soru: Birim maliyet olarak İstanbul’a bir dersek İzmir ve Dubai kaçtır?
Yanıt: Dubai 0.75 dir. İzmir 0.80 dir.
Soru: Dubai’deki ofisteki proje geliştiren çalışanlar Türk asıllı ı?
Yanıt: Maalesef değil. Türkler Dubai’ye gitmek istemiyor. Hintli, Pakistanlı, Arap. Dubai’yi beğenmiyor.
Soru: Peki karşılaştırma yaparsak Türk programcı daha iyi ya da Dubai’deki çalışanlar daha iyi diye fikriniz ne olur?
Yanıt: Karşılaştırmam gerekirse türk yazılımcılar ile hintli pakistanlı yazılımcılar arasında ciddi yaklaşım farklılıkları var. Bir iş tarif edildiğinde bizim şirkette çalışan herkes için söyleyebilirim, bütün yazılımcıları genellemeyeyim. O işin neden yapıldığını, ne olacağını, sonunda ne çıkması beklediğinle ilgili eğer anlatamamışsak sorarlar ya da yaparken bunu düşünerek yaparlar. Ama başka şey aslında bu belki de nosyan ile ilgilidir belki de, hintli pakistanlı öğretisinde analiz geldiğinde, kağıtta ne yazıyorsa onu yapan, kişisel yorum katmayan bir yazılımcı öğretisi var. Bu da tabi bize farklı geliyor ve çok zorluyor çünkü bu kadar net analiz çikarmak zaten kodu yazmak ile aynı şey. O yüzden case-tool’lar arıyoruz
Soru: Peki 3-4 ülkede operasyon yürütmek ne kadar zor. Ne gibi zorlukları oluyor?
Yanıt: Ya çok zor. İşte böyle dağılarak yönetilebiliyor. Şöyle: operasyonlar aslında ayrı. İşi yapan olarak operasyonlar ayrı. Türkiye ofisine, Dubai Türkiye’ye bir işi veriyor, sanki Türkiye Veripark değil de başka bir firmaymış gibi, outsource edermiş gibi veriyor. Ve işi de başka bir firmada Veripark müşterisine yaparmış gibi son ürün olarak kendisine alıp, yapıyor. Çünkü grift olarak bunları çalıştırmak çok kolay değil. Biz burada müşteriyi görmediğimiz için ve ihtiyacları anlamadığımız için net olarak orası adına yorum yapıp yanlış bir şey üretme riskine girmemeye çalışıyoruz. Oranın idari işleri ayrı çünkü kuralları ayrı, muhasebe sistemi ayrı, iş kanunu farklı. Orayı başka birisinin, legal anlamda da başka birisinin, başka bir idari işlerin idare etmesi gerekiyor.
Soru: Ülke seçerken hata yaptınız mı daha önce?
Yanıt: Yaptık.
Soru: Yani bu ülkeleri seçmeden önce başka bir ülkeyi, avrupayı mesela?
Yanıt: Şöyle: Avrupa’ya girmeyi aslında, İngiltere’de bir şirket kurup, İngiltere üzerinden iş yapmayı düşündük, araştırdık hatta oraya da gittik fakat İngiltere bu krizde çok kötü durumda. İngiltere bu krizde Avrupa’nın en kötüsü belki de Dünya’nın en kötüsü durumunda. O yüzden İngiltere’deki ofisi kapattık şimdi Amerika’ya bakıyoruz. Ama onun ötesinde ülke seçerken hata mı bilmiyorum. Hani bazı şeyler biraz da şansa denk geliyor, şansın etkisi de var. Ben mesela ülke seçiyor olsaydım Dubai’yi ve Rusya’yı seçerdim eminim ortaklar da o şekilde seçerdi ama günün sonunda bizim bağlantılarımız, tanıdıklarımız, nerelerde iş yapacağımıza dair ilk başlangıç adımlarını atacağımız yerler bu şekilde gelişti ve bu şekilde başladık.
Soru: Şuanda Türkiye’de kaç kişi çalışıyor bu arada?
Yanıt: Türkiye’de 100’e yakın. 100 galiba.
Soru: Bu arada diğer ortaklar farklı ülkeler ile değil mi?
Yanıt: Evet. Bir tanesi Amerika’da, bir tanesi Dubai ofisinin başında, biri şirket ile tamamen alakasını kesti ve Güney Afrika’da dolaşıyor.
Şimdi şöyle bir şey var: Girişimcilik, heyecanlı bir iş ve herkesin, şimdi ilk işe başladığımızda biz nasıldık, biz yazılım yazmayı çok seven insanlarız, iş yapmayı, proje yapmayı çok seviyoruz. Projeyi yapalım hem de yapılamaz bir şey ise o zaman bayılıyoruz mutlaka içinde olmak istiyoruz. Hatta üzerine para bile verebiliriz. Para vermeseler de o işe atlıyoruz, kişiliğinde insanlarız ve aslında şirket büyürken aslında hep bu kişilerimiz şirketi büyüttü. Ama günün sonunda şirket belli bir büyüklüğe ulaştıktan sonra işler operasyonel işler oluyor. Ve bu ruh aslında operasyonel işi sevmiyor. Ben hasbel kader evlenip çocuk doğurmamış olsam muhtemelen ben de Rusya’da yada bilmem nerede olmak isteyeceğim. Operasyonel olarak 100 kişilk şirketi yönetmek artık seni heyecanlandıran, abuk sabuk işleri yapmak değil şirketin stratejileri doğrultusunda doğru işleri yapıyor olabilmek, belli prosedürler çerçevesinde çalışabilmek, çok istemene rağmen bir işi bile bile yapmamak ve kar ettiğin işlerin peşinde koşmak gerekliliğini ortaya çıkarıyor. Ya da ona göre stratejiler ortaya koyma gerekliliğini ortaya çıkarıyor. Bir politikalar olması gerekiyor, şirketin bir insan kaynakları politikası olması, bir maaş politikası olması, bir şirketteki developerların seviyelerinin olması, onlara uygun maaşlar aldıklarının garantisi, bunların hepsi aslında sizin sınırlarınız.. Sınırsız bir dünyadan tamamen operasyonel sınırlı bir dünyaya giriyorsunuz ve benim ortaklarım, işte Özgür Amerikaya gidenin ilk söylediği, eğer ben böyle bir şirkette çalışmak istesem kurumsal bir yerde çalışırdım ne işim var burada, aslında o kadar dürüst bir söylem ki bu, evet kurumsal bir yerde çalışabilirsiniz ve onun yetkinliğinde birisi eminim ben bizim şirkette kazandığından çok daha fazla para kazanabilir kurumsal bir yerde. Bu bir ikilem. Gerçekten öyle, bir zamandan sonra çok sevdiğim bir iş hiç sevmediğim standart bir işe dönüşüyor ama şirketin büyümesi de bu demek. Bunu kabullenip hareket etmek gerekiyor. Bizim şansımız bunu büyüme adı altında başka mecralara yelken açarak bunu çözdük.
Soru: Amerika’da bir yapı var mı şu anda?
Yanıt: Henüz yok. Oluşmaya çalışıyor.
Soru: Nerede peki?
Yanıt: New York’ta.
Soru: Çin ve Hindistan, yani buralara hiç baktınız mı? Hem yazılımı outsource etmek açısından hem de orada faaliyet göstermek açısından?
Yanıt: Şimdi şöyle: Ben milliyetçi bir insanım demiştim ya bana yazılım outsource etmek kanıma dokunuyor. Yazılımı biz burada yapabiliyor olmalıyız. Yapamıyor olmayı ben anlamıyorum. Çin’in yazılımını biz yapıyor olmalıyız. Çünkü o yetenekte insanlar var, bu işi seven insanlar var ve çok daha zeki insanlar var. Düz mantıkta söyleneni değil, ötesini düşünerek düzgün kalitede iş üretebilen insanlar var. Biz Hindistan ile iş yapıyoruz. Bizim çalıştığımız bir grup büyük banka Hindistan’a outsource iş yaptırıyor. Bizim yaptığımız bir kısım işi onların bitirmesi yada onların baladığı işlerin bir kısım bizim bitirmemiz gerekiyor. Ama Hindistan’da bizim bir adamın yaptığı işi 3 kişi yapıyor. Yani bir tane developer, bir tane onu kontrol eden, bir tane de unit tester denen bir adam. 3 kişi aynı işi yapıyor. Yani bana gerçekten çok anlamlı gelmiyor orada çok insan var diye o işi oraya göndermek. Türkiye’de çok işsizlik var, Türkiye’de çok insan var ama biz doğuya gidip bir Veripark Diyarbakır kuramıyoruz, kurabiliyor olmamız lazım, ya da bir Veripark Erzurum kuramıyoruz orada insanları yetiştirip oradan iş gücü ve yazılım üretebiliyor ve biz yurtdışına yazılım satıyor olmalıyız.
Soru: Genişleme sürecinde yetişmiş yazılımcı bulmakta zorlanıyorsunuz sanırım.
Yanıt: Mutlaka. Kendimiz yetiştiriyoruz.
Soru: Peki aynı şekilde ortakların yanı sıra çalışanlarda da bir yazılımcının doğası gereği bir motivasyon sorunu oluyor özellikle 2.yıldan sonra, birkaç yıldan sonra yazılımcılar spesifik bir proje ile uğraşıyorlarsa motivasyon da çok zor oluyor. Bununla ilgili bir çalışma yapıyor musunuz?
Yanıt: Şöyle aslında bu kurumsallaşma sürecinde artık yazılımcı diye yazılımcıların terfilerinin olması, bir kariyer planlamasının olmasını kurgulamış olmanız gerekiyor. Ve hani yazılımcıyı orta kademe yönetim ve üst yönetime taşıyacak bir kariyer path’iniz olması gerekiyor. Bir başka şey de aslında bizim projelerimiz senelerce sürmüyor, 6 ayın üzerinde süren projemiz yok. İnsanları olabildiğince değiştiriyoruz. Bir yerde tutmamaya çalışıyoruz. Çünkü gerçekten proje yapmayı seven insan aynı projede 2 sene kalmaz. Ona kaldığı zaman gider, başka bir projeye gider. Bir de bu şekilde sürekli dinamik başka projeler yaparak, hızlı projeler bitirerek motive olmasını sağlamaya çalışıyoruz.
Soru: Yurtdışında yerel ortaklarınız var mı?
Yanıt: Hayır yok.
Soru: Yöneticiler buradan mı gidiyor?
Yanıt: Hayır. Dubai’nin yöneticisi bizim kurucu ortağımız Özkan Erener. Mısır’a oradan birisini aldık yani lokal birisi var ama profesyonel yönetici, ortak değil.
Soru: Ortakların artık fazla zevk almadığını söylediniz artık işlerden acaba artık zevk alınacak bir iş kalmadı mı yoksa inovasyona zaman mı ayrılmıyor burada?
Yanıt: İnovasyona zaman ayrılmıyor demeyelim. Ortaklar operasyonel işlerden zevk almıyorlar. Bizim ortaklardan herhangi birisini developer olarak şirkete alsan bayılır orada bir sıkıntı yok hatta beni developerlığa geri getirseniz en sevindiğim iş olabilir. Orada bir sıkıntı yok. Ama şimdi genel müdürseniz %20 bile herhangi bir proje ile ilgilenemiyorsunuz. Yani %50 den fazla zamanınızı satış görüşmeleri kapatıyor. Onun sonrasında mevcut müşterilere gidip, mutlu musunuz, nasılsınız, biz nasıl gidiyoruz sorusu ile geçiyor ve bu sıkıcı bir şey. Muhasebe dünyanın en sıkıcı şeyi. Ve şöyle bir şey şirket yöneticisi olacaksanız muhasebe bilmeniz gerekiyor. Muhasebe işini yapmak anlamında değil. Ama bir muhasebe tablosunu okumanız gerekiyor. 2 gün sonra sizi almaya gelen şirket sizin cironuzun bilmem neye oranı, uygun bir oran değil bu oran. Bana ne ki ondan ben belki kar ediyorum, tamam da bu karın gelecek garantisi yok. Nasıl yanı o orandan mı bu çıkıyor? Birden öyle anlamlı bir şey ortaya çıkıyor.
Soru: Piyasa mutlaka o şekilde gelişiyor ama yeni bir şeyler yapılabilir mutlaka ilk başta nasıl farklı zorlu şeyler deneniyorsa şimdi de yapılabilecek bir çok şey var. Neden daha çok firma içindeki işler ile daha çok ilgileniyorsunuz da dışarıya dönük piyasanın ihtiyaçlarına göre bir şey fazla kodlanmıyor yani firmanızda
Yanıt: O zaman ben yanlış anlattım. Böyle bir şey yok. Veripark şuanda Türkiye’de birçok teknolojiyi ilk implemente eden yerdir. Veripark kendini böyle satıyor. Ben zaten Türkiye’de olan bir uygulamayı, zaten kendini ispatlamış bir teknolojiyi satamam ki. Benim müşterim Akbank. Yazılımcısı zaten 1000 kişi 1500 kişi yazılımcısı var o insanların. Onlara birey satabilmek için onlara bilmedikleri bir şey satmam gerekiyor. Ya da Arçelik, Arçelik’in bir tane şirketi mesela KoçSistem kaç katıdır Veripark’ın. Koç grubunun kendi içindeki IT’ler kaç katıdır. Veripark’tan bir şey alıyorlarsa bunun tek sebebi işte hiç bilmedikleri beta olan BizTalk 2009 iken kurulmuş bilmem ne adaptörünü implemente etmiş bir firma olduğumuz için gelin yapın denmesi. Ya da Akbank bizimle çalışıyorsa, Garanti bizimle çalışıyorsa, İşbankası bizimle çalışıyorsa o teknolojiler onun içerisine gelmediği için henüz bizim ile çalışıyor. Yoksa yeni teknolojiyi araştırmıyoruz, yeni teknolojide yazılım geliştirmiyoruz anlamında değil. Sonuçta şirketin büyüyebilmesi için başka alanlara yönelmeniz ve o alanlarda şirketi büyütmeniz lazım. Birden bizim proje yapan misyonumuz şirketi büyütmek için Dubai’de iş kovalayan Türkiye’de iş kovalayan bir misyona dönüyor. Operasyonele dönen kısım bizim için bu yoksa proje yaptığımızda ben Aslı olarak bir tane proje yapabilirim, 6 ay. Ama şuanda Aslı olarak 2o tane projeyi alıyorum o 6 ayda 20 tane proje yapan bir şirketim var. Benzer bir iş Özkan’da da var.
Burak Büyükdemir: Son soruyu alalım.
Soru: Birden çok alanda yazılım önerileriniz?
Yanıt: .Net. Şuan en çok .Net’te yazılım yazıyoruz.
Burak Büyükdemir: Aslı çok teşekkürler
(alkışlar)