Girişimciyim demek, bedava
Bu yazı Serhat Akkılıç tarafından yazılmıştır.
Her zamanın popüler kahramanları farklıdır. İçinde bulunduğumuz zamanın popüler kahramanları girişimciler. Girişimci olmak çok “cool”. 21 yaşında eve dolmuşla dönmek durumunda olsanız bile, toplantılarda Milyon TL'ler telaffuz etmenizi sağlayabiliyor. Bunu şizofreniye giden bir yol olarak algılamazsanız, çok havalı. Üstelik bedava.
Girişimciyim demek, bedava.
Olabilmek, bir hayatı adamayı gerektiriyor.
Etohum'daki konuşmamızda da anlatmıştım. Bundan 16 yıl önce, MBA sınıfımızdaki bir hocamız buradan çıkınca kaç kişi kendi işini yapmak istiyor diye sormuştu. 40 kişilik sınıfta 3 kişi el kaldırdı. Biri bendim. Biri ile 10 yıl ortaklık yaptım. Diğeri ile aynı ortaklık 14 yıldır devam ediyor. Sınfın geri kalanı girişimcliğe bizden biraz daha farklı ve daha az sempati ile bakıyordu :)
O MBA dersinde de çok net anlamıştık. O zamanın kahramanları biz değildik; Dünyanın en büyük şirketlerinde harika maaşlarla "Finance-major" ile mi "marketing-major" ile mi iş bulunacağına karar vermeye çalışan arkadaşlarımızdı. Biz, o maaşları bir kenara itip, dijital ve İnternet kelimelerini sıkça kullanan cümleler kurup, eve dolmuşla gitmeyi seçenlerden olduk. Sayımız çok azdı. Üstelik milyon dolar telaffuz edilebilecek toplantıların muhatabı olan yatırımcılar da ortada pek yoktu. Risk sermayesi, hiç risk almadan ihtiyaç kredisi vermek ile karıştırılıyordu. "Askerliğinizi yaptınız mı?" sorusunun ardından biten toplantılar olurdu. Pederin emekli ikramiyesiyle aldığı evi ipotek edip banka kredisi almak, Türkiye'de Venture Capital'ı telafuz eden bir-iki Amerikalı isme ulaşmaktan daha kolaydı. 2000'li yılların başındaki krizler, tokat gibi iniyordu. "Internet diye bir şey var ve markanız orada olmalı" dediğimiz ve şu anda epik-kült denebilecek bu cümleye ikna eden toplantıları o dönemde yapabilme gücümüzün tek kaynağı, girişimcilikti.
Hiç öyle algılanmadık, ama biz kendimizi hep kahraman gibi hissettik. Algılanmamız, bugünün kahramanlarından farklıydı. "Girişimciyiz" dediğimizde, hele de kimsenin daha önce bilmediği bir alanda bunu yapıyoruz dediğimizde, herkes önce bir şaşırma ardından da belli etmemeye çalışarak bir acıma duygusuyla bakardı, "düzgün bir iş" bulamadığımızı düşünenler çoğunluktaydı.
14 yıl geçti,girişimcilik kavramı toplumda bambaşka bir noktaya geldi. Ama benim girişimciliğin tanımı ve algısıyla ilgili kişisel problemlerim hala devam ediyor :) İstisnalar hızla arttığı için çok mutluyum ama, girişimciliğin genel olarak yanlış tanımlandığını, yanlış algılandığını ve yanlış pompalandığını düşünüyorum. Algılar 180 derece değişti, artık MBA sınıflarında kendi işini yapmak istemeyenlere garip bakılıyor. Üniversitedeki dersimde sorduğumda, kendi işine sahip olma fikrini dillendirmeyenler, bir kaç kişi kalmış. İş fikrin yoksa, sanki eziksin(!). Oysa İnsanların girişimci olup olmadığının kriteri, bir iş fikrine sahip olmaları veya kendi işine sahip olma istekleri değil. Yapılması gerekene duydukları tutku. Yapılması gerekenin nasıl yapılabileceği ile ilgili fikri ve uzun vadeli enerjisi olan herkes de girişimci. Kurumsal bir şirkette çalışıyor olması da, bu tanıma aykırı değil. Bugünlerde, "ben kendi işimi yapmak istemiyorum, ama şu konuda arka arkaya anlatacak hayallerim ve yapacak nefesim var" diyebilenlere büyük saygı duyuyorum. Onlar, tıpkı 16 yıl önceki gibi, ezik algılanmayı umursamadan, doğru bildiklerini yapıyorlar. Üstelik doğru zaman geldiğinde, bir gün kendi işlerine de sahip olabilirler veya bunu hiçbir zaman istemeyebilirler, benim gözümde her zaman girişimci olacaklar.
Bozuk plak gibi tekrarlamakta fayda var; İd-Ego-Superego ne varsa hepsi duysun kardeşim: Girişimcilik, kendi işini kurmak değildir. Bu hayatın getireceği olasılıklardan biridir, ama bir sonuçtur. Yola çıkış sebebi, başka şeylerdir. Üstelik, kendi işini kurmak, herkes için iyi bir sonuç da olmayabilir. Girişimcilik, hayatta neyi en önemli gördüğünü bilerek/bulmaya çalışarak, onun üzerine gitmek ve hayatta belki de geri kalan herkes/her şey bu konuda yanıldığınızı söylerken kimlerin doğru, kimlerin yanlış söylediğini (bazen yanılarak) filtreleyip, pes etmeden ve kahraman olarak algılanmadığınız halde, öğrenmeye ve yürümeye devam edebilmektir. Bunu büyük bir holdingde de yapabilirsiniz, kendi işinizde de. Bir sivil toplum örgütünde proje de üstlenebilirsiniz, akşamları ilgilendiğiniz kişisel blogunuz da sizi bu "state-of-mind" da tutabilir. Girişimcilik bir akıl durumudur. Yaklaşımdır. Ancak bir yaklaşım sahibi olursanız, hayatınızı bir şeye adayabilirsiniz.
Adanmışlık başarıyı getirir. Geri kalanı hevestir. Parayı da hevesliler değil, adanmışlar kazanır.
Hayatını bir şeye adayabilecek kadar tutkulu olan herkese, yani tüm girişimcilere, kolaylıklar diliyorum :)